"Gerçekten" haber verir 05 Şubat 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Kazım GÜLEÇYÜZ

Osmanlı misyonu



Osmanlı misyonunun yeniden ihyasından bahsederken, günümüz şartlarında o modeli aynen hayata geçirmenin artık mümkün olmadığını da ifade etmek lâzım.

Bir defa, cihanşümûl imparatorluklar devri geride kaldı. Sovyetler’in dağılmasından sonra bu role soyunan ve Bush döneminde işi iyice çığırından çıkaran ABD’nin bu yöndeki hegemonyacı politikaları da fiyaskoyla sonuçlandı.

Gelinen noktada dünya, tepeden inmeci, dayatmacı tavırları reddedip paylaşımcı yaklaşımları talep eden bir anlayışta buluşmuş durumda.

Gerçi Osmanlının hegemonyacı ve sömürgeci bir imparatorluk olduğu söylenemez. Ve bu yöndeki iddiaların fitne amaçlı kasıtlı propagandalar olmaktan öte bir kıymet-i harbiyesi yok.

Ama netice olarak, Osmanlı da bir cihan devleti olarak 90 yıl önce tarih sahnesinden çekildi.

Osmanlı özleminin arkaplanında yatan arayış, onun bilhassa adalet ve hoşgörü anlayışına duyulan hasretin ifadesi. Bugünkü sıkıntıların en önemli sebebi ise bu değerlerin kaybedilmesi.

Buna, İslâm ortak kimliğinde buluşan farklı kavimlerin arasına sokulan ırkçılık fitnesinin tahripkâr neticeleri eklenip, bölgeye haricî müdahalelerle yapılan tasarruflar da işin tuzu biberi olunca, günümüzün kaos tablosu ortaya çıktı.

Ve kasıtlı propagandalarla gerek Türkiye’nin, gerekse Arap ülkelerinin elit kesimleri, birbirine kuşku ve önyargıyla bakar hale getirildi. Osmanlının asırlarca Ortadoğu’yu baskı altında tutup sömürdüğü gibi iddialarla zihinler bulandırıldı. Bu propagandanın etkileri hâlâ sürüyor.

Onun için, “Osmanlıyı ihya” gibi bir gündemle işin içine girildiği takdirde, söz konusu kuşkuların yeniden alevlenmesi riski hayli büyük.

Öte yandan, diğer ülkelere tepeden bakan bir “büyük ağabey” rolü, hiçbiri tarafından benimsenmez ve hoş karşılanmaz. İstenen şey, kimsenin kimseye birşey dikte etmediği, tarafların birbirlerine eşit şartlarda muhatap olduğu, ortak menfaatlerin öne çıkarıldığı ve ortak tehditlere müşterek tavır alınan dengeli bir birliktelik.

Yani, Bediüzzaman’ın “Eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlâl” beyanıyla dile getirdiği tarihî tesbit, Osmanlıyı ihya projesi için de geçerli.

Onun yerine, yine Said Nursî’nin, sömürge olmaktan kurtulup bağımsızlığa kavuşan İslâm ülkelerinin ittihadı için öngördüğü model, “Cemahir-i Müttefika-i Amerika” benzeri bir yapı.

Halkı Müslüman olan devletlerin kendi kimliklerini koruyarak oluşturup dahil olacakları bu yapı, kendi içlerinde ortaya çıkabilecek problemleri başkalarının müdahalesine fırsat vermeden çözmeleri; dünya meselelerinde ortak tavır almaları; sahip oldukları kaynak ve imkânları müşterek kalkınma projeleriyle daha verimli bir şekilde kullanmaları gibi neticeler doğuracak.

Tabiî, böyle bir yapının sağlıklı işlemesinin en önemli şartlarından biri, İslâm ülkelerinin kendi içlerinde, halkla bütünleşen, hak ve hürriyetlerin kemaliyle yaşanabildiği bir demokratik hukuk devleti anlayışını geçerli kılmış olmaları.

İttihadı istibdadın engellediğini bir asır önce vurgulayan Bediüzzaman’ın, “Osmanlının hürriyeti, bütün İslâm âleminin ve Asya’nın hürriyete kavuşmasının anahtarıdır” mealindeki ifadeleri de aynı önemli gerçeğe dikkatleri çekiyor.

Onun hayatı boyunca tahakkukuna çalıştığı Medresetü’z-Zehra projesi de, böyle bir ittihadın ilim ve fikir temelini teşkil etmek üzere, Anadolu ile beraber Ortadoğu, Kafkasya, Orta Asya ve Hind yarımadasını kapsayan geniş bir coğrafyada kurulacak uluslararası bir üniversite olarak, bugün hâlâ hayata geçirilmeyi bekliyor.

Bu bağlamda önemli bir nokta da şu:

İslâm birliği için “Amerika Birleşik Devletleri” gibi bir yapılanma öngören Üstadın meramına AB modeli daha uygun düşüyor. Avrupa ülkelerini aynı çatı altında bir araya getiren AB sisteminin gerekli rötuşlarla İslâm âlemine uyarlanması, her açıdan olumlu gelişmelere vesile olur.

05.02.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (04.02.2009) - Ümitler ve çelişkiler

  (03.02.2009) - Davos'un ardından

  (01.02.2009) - Risale-i Nur ve ABD

  (31.01.2009) - AB için siyasî irade

  (30.01.2009) - İbretlik tablolar ve sonrası

  (29.01.2009) - Ergenekon ve anayasa

  (28.01.2009) - Ergenekon ve darbe

  (27.01.2009) - Ergenekon nereye?

  (25.01.2009) - Said Nursî ve ABD

  (24.01.2009) - Filistin’in üç düşmanı

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır