Ergenekon, Davos, CHP’nin çarşaf ve Kur’ân kursu açılımları gibi konuları tartışırken; daha temel ve önemli meseleleri unutmuş görünüyoruz. Bu konular unutulmamış olsa da, gündemin alt sıralarına düştüğü bir vak’a.
Başörtüsü yasağını sona erdirmek maksadıyla bazı illerimizde düzenlenen ‘eylem’lerde çok anlamlı bir pankart taşınıyor: “Başörtüsü yasağı sürüyor / Duyuyor musun / uyuyor musun” diye sorulan bu afiş çok manidar. Maalesef, kanunsuz bir yasak bütün yönleriyle ‘kamusal alan’larda devam ediyor ve bunu sona erdirmesi gerekenler itirazları duymuyor. Bir kısmı duysa da duymamazlıktan geliyor ve bir anlamda ‘uyuyor.’
Kıbrıs’tan gelen bir haber, başörtüsü yasağının sona ereceğine dair bir ümit ışığı daha yaktı. Gerçi bu yasağın başladığı gün, sona ereceğine inanıyor; bunu her imkân ve fırsatta ifade ediyorduk. Kanunsuz yasağın uzun süre devam etmesi sadece mağdur sayısının artmasına sebep oluyor. Bütün dünya ‘daha fazla hürriyet’ yolunda ilerlerken, Türkiye’nin kanunsuz bir yasağı sürdürebilmesi zaten mümkün değil.
Geçen aylarda konu ile ilgili değerlendirme yapan bir hukukçu şöyle demişti: “Türban bir yasa/anayasa sorunu değil, siyasî/idarî bir sorundur. Dolayısıyla, türban, üniversiteler bakımından, yasanın/normun içinde ne bir ‘sorun’ ne bir ‘çözüm’ imkânı barındırmaktadır. Bu sebeple yasa-anayasaya dayanan saçma, skolastik tartışmalardan uzaklaşmak, bizzat rektörlerin siyasî/demokratik olgunluklarının sorgulandığı bir mecraya doğru tartışmayı taşımak artık bir zarurettir. (...) Siyasî/demokratik olgunluğa sahip her rektörün yapacağı şey kapılarını türbana açmak ve en çok da yoksulları vuran, (...) bu adaletsiz geleneği tersine dönüştürme cesareti göstermektir. Rektörleri böyle bir serbestlik uyguladıklarında yasal olarak sorumlu kılan hiçbir norm, hiçbir mahkeme kararı yoktur.” (Orhan Gazi Ertekin, Taraf, 9 Kasım 2008)
Burada özetle söylenen şey, kanunsuz başörtüsü yasağını bizzat rektörlerin sona erdirebileceği tesbitiydi. Zaten yeni atanan rektörlerden de beklenen buydu. Ne yazık ki şu ana kadar bu yönde adım atan ‘yeni rektör’ler çıkmadı.
Ama KKTC’de böyle bir adım atıldı. Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin üst kurulu olan Kuzey Kıbrıs Eğitim Vakfı, kimlik tesbiti yapılabilen her türlü kıyafete özgürlük getiren bir karar almış. Buna göre, öğrencinin kıyafeti kimliğinin tesbitine engel olmuyorsa ‘yasak, giremezsin’ denilmeyecek. İlgili vakıf bir adım daha atmış ve buna rağmen öğrencilerin eğitimini engellemek isteyen olursa haklarında dâvâ açılabileceğini ifade etmiş.
Eğer uygulanabilirse bu karar sonrası Kıbrıs’ta okuyan başörtülüler için özgürlük günleri başlamış demektir. Ki, uygulanmaması için bir sebep yok. Zaten KKTC’deki üniversiteler başörtüsü yasağına karşı uzun süre direnmiş, Türkiye’de okuyamayan çok sayıda başörtülü öğrenci de bu maksatla Kıbrıs’a ‘hicret’ etmişti. Ne var ki 28 Şubat anlayışı onlara da ağır bir baskı uyguladı ve mecburen onlar da ‘kanunsuz yasağı’ uygulamaya başladılar. Her halde üzerlerindeki baskı hafiflemiş olacak ki yeniden başörtülü öğrenciler için özgürlük kapılarını açıyorlar.
İşte mesele bu. Medenî cesaretle kanunsuz yasaklar tuz ile buz olmaya mahkûmdur. KKTC’de başlayan bu özgürlük rüzgârının Türkiye’ye ulaşması için duâ ediyoruz...
08.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|