Günler, mevsimler gibi insanlar da değişiyor ve gelişiyor. Bu sebeple son yılların ünlü sloganlarından biri de “Değişmeyen tek şey değişim” sözüdür. Türkiye şartlarında bu sözü biraz daha farklı ifade edebiliriz: “Değişmeyen tek şey, çelişki”dir! Hakikaten ciddî çelişkilerle yüz yüze geliyoruz. Bir yandan ‘kötü’lüklerden şikâyet ederken, öte yandan ‘iyi’leri devre dışı bırakmanın yollarını arıyoruz. Öyle ki, ‘iyi’lerin adı, sanı, ünvanı, ‘saf’a çıkıyor. Ve maalesef, ‘hırsız’lardan da ‘uyanık’ olarak söz ediliyor.
Her sahada çelişkilerimiz var, ama bu çelişkilerin şahı ve padişahı eğitim sahasında göze çarpıyor. Başlangıçta oturup kalkan herkes; haktan, hukuktan ve adaletten söz eder. Bunun yanında eğitimin ‘kaliteli’ olması ve her türlü engelin sona ermesi istenir. Üstelik, kızların eğitimine daha bir önem verilir ya da verilmek istendiği ifade edilir. Hatırlayın, “Haydi kızlar okula!” diye kampanyalar açılmıştı, ki hâlâ devam ediyor...
Bütün bu ‘iyi’ tekliflere kim itiraz edebilir? Gelgelelim ki bu sözler icra safhasına konulmak iste-nince değil çelişki, ‘çelişkinin çelişkisi’ ile karşılaşıyoruz. En büyük çelişki de, kafaların ‘içi’ne bakılması gerekirken ‘dışı’na bakılmaya başlanması... “Haydi kızlar okula!” çağrısına uyan bir veli, kızını üniversiteye götürmek istediğinde, eğer o kızın başı örtülü ise ancak üniversitenin kapısına kadar götürebiliyor! Çünkü kapıdaki ‘bekçi’ler, “Kıt’a dur! Başörtülüler içeriye giremez” diyor. Veli, “Olur mu? ‘Bakan’ açıklama yaptı. Yeni kampanya varmış, ben kızımı bu kampanyaya dahil etmek için okula getirdim, ‘bakan’ bey çağırmıştı” dese de derdini anlatamaz... “Ben ‘bakan’ makan anlamam, emir var, yönetmelik var, bildiri var, uyarı var, kararlar var...” sözleriyle karşılaşır.
Aslında üniversitelerde devam eden başörtüsü yasağı, kökten yanlış olmanın ötesinde, temelden de kanunsuz ve keyfî bir uygulama. Dünya âlemin bildiğini sizden ne saklayalım? Bu uygulama kesinlikle yürürlükteki herhangi bir kanuna dayanmıyor. Ha, yürürlükte olmayan ‘gizli bir kanun’ var ise onu bilemeyiz! “Öyle şey mi olur?” derseniz, o konuda da haklısınız. Demokrasilerde böyle bir şey olmaz, olamaz. Amma ve lâkin, ‘Ergenekonrasi’de böyle şeyler olabilir ki, olmaya devam ediyor.
Biz geçmişte görev yapan YÖK başkanlarına niçin kızıyorduk? Kanunlarda olmadığı halde, keyfî olarak başörtüsü yasağı ugyuladıkları için. Peki, YÖK başkanı değişti, güya ‘yasakçı olmayan bir isim’ başkan oldu. O halde kanunsuz yasak niçin hâlâ devam ediyor? Ya da bazı üniversitelerin yeni seçilen rektörleri de ‘şahsî olarak’ başörtüsü yasağına karşı olan kişiler... Onlar da kanunlarda olmayan başörtüsü yasağını uygulamaya devam ediyorlar. Üstelik de bunu ‘kanunlara uymak zorundayız’ diyerek yapıyorlar.
Güya ‘yasakçı’lar gitti, ‘yasakçı olmayanlar’ geldi. Ama netice değişmedi. Dünya değişti, mevsimler değişti, yıllar değişti fakat ‘kanunsuz yasak’ değişmedi.
O halde, değişmeyen tek şey ‘çelişki’ değil mi?
04.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|