Bir zamanlar ilme, irfana ve ümrana köprü arayışı içinde Köprü dergisini çıkaran cemaatimiz artık mânânın dünya geneline taşınması ihtiyacı doğduğu için Kültürlerarası Köprü (ICBA) oluşturma noktasına gelmiştir. ‘Köprü’ kavramı cemaatimiz ve hizmetimizin şekillenme sürecinde önemli bir yer tutmuş ruh dünyamızda farklı bir yer edinmiştir.
Köprü, ruh dünyamızı etkileyen ortak anlamlar âleminde çoğunlukla kavuşmayı, ulaşmayı temsil etmiştir. Aslında, dünyaya gelen her insan Hazret-i Adem (a.s.) misali asıl vatanından ayrılmışlık durumunda ve gurbetin, ayrılığın şekillendirdiği bir ruh halinde olsa gerektir. Sanki doğumun ağlamaları bu vatan-ı asliden ayrılmanın getirdiği firak yaralarının feryatlarıdır. Kemal noktasından uzaklaşmanın, vahdetten kesrete inmenin elemleri ile sızlayan kalpten gözyaşlarına yansıyan hal Rabbi ile sözleşmiş ruhun O’ndan ayrılığa ilk tepkileri gibidir. Sonsuz cemal ve kemalin bir anlamda müşahidi olan ve ‘ballar balı’nı bulmuş olan ruh yeryüzüne gelir gelmez o ana ve cemale müştak bir şekilde tekrar kavuşmanın arzusu ile yanıp tutuşur. Nokta-i kemale tekrar kavuşma cehdi ile bir hayat süreci başlar.
Varlık diğer bir boyuttan ele alındığında da sonsuz cemalin, en üst dizeydeki kemalin müştak seyircileri ile buluşmak şeklindeki mukaddes meylinden kaynaklanıyor olmalıdır. Bu anlamda kâinat denen şiir, aslında ilâhî bir tenezzül ve bütün kalpler ve sevebilme potansiyeli olan her varlık ile sevginin asıl kaynağı olan mukaddes muhabbet arasında bir köprü konumundadır. Bir rivayete göre ‘büyük bir patlama’ ya da yokluğun dayanılmaz boşluğunu kâinatı titreştiren bir avaz ile dolduran varlık yaratılanlar ile Yaratan arasında kurulan ilk köprü şeklinde kabul edilebilir. Sonra o mukaddes muhabbet bütün âleme dağılmış, elektron ve proton arasındaki çekim kuvvetine, toprağın yağmura hasretine, bülbülün güle muhabbetine, sevgililer arası aşkın şiddetine zemin olmuştur. Bütün cazibeler ve kuvvetler, aslında o mukaddes muhabbete yönelik köprüler ruhun asıl vatanına yönelik seyahatinde önüne çıkan azgın nehirleri aşmak ve derin uçurumları atlamak cehdi içindeki kavuşma arayışlarının tezahürleridir. Bu yönü ile varlık abd ile Mabut arsındaki ilk köprü olarak kabul edilmelidir. Mülk her idrak sahibini melekûti âlemlere taşıyan bir berzah olarak algılandığında kavuşmanın ilk adımı da atılmış olur.
Her şeyin aslı ve her varlığın özü mânâlar âleminde olmalıdır. Bu yönü ile kul ya da idrak ile muhatap olacak şekilde yaratılmışlar açısından eşyanın hakikati olan esmanın idraki mânâ âleminde olmalıdır. Yani hayat, mânâya yönelik bir süreç ve idrakin bir basamağı olarak algılandığı ölçüde gerçek anlamını bulabilir. Varlığın karanlık dehlizlerinden ‘Ezeli Güneş’in nuru ile ısınan ve aydınlanan âlemlere kavuşturan bir köprü olur. Aslında her yaratılanın aslî vazifesi bu köprülük mânâsı ve mülkteki yansımasından melekûti âlemlere bir yol olmak, abd ve Rabb arasında bir köprü kurmaktır.
Varlık ve kâinat bir kitap olarak kabul edildiğinde onu okumanın birinci basamağında ilmin yer aldığını kabul etmek gerekir. İlim kitabın mânâsına ulaştıracak bir köprü şeklinde ele alındığında bütün eğitim ve ilim elde etme gayretleri de eşyanın hakikatine keşif yolculuğu anlamına gelecektir. Ancak, bu noktada ilmin bu boyutunu ortaya koyacak ve ferdin dünya ile irtibatını düzene sokmaya çalışan bir ilim tanımından ziyade ferdini kendini ve âlemini tanımladıktan sonra o zeminde eşyadan esmaya giden yolun köprüsü kurulmalıdır. Bu da ferdin dünyasından ve hayatla irtibatından ilme doğru bir köprü kurulması ile mümkün olur. İlmin köprü olabilmesi için doğru ilim algısına kavuşmak, yani oraya bir köprü kurmak gerekmektedir.
Varlığın genelinde ortaya konan doğru ilim algısı bütün detaylara da yansıdığında, yani teorik olarak bilinenlerin pratik hayatın her anına yansıtılması durumunda ilim hakikate ulaştıran sağlam bir köprü olabilir. Bu anlamda hayatın her anı karşılaşılan her durum fert ve varlık ya da o varlığın müekkel meleği ile bir irfan meclisi gibidir. Bu meclisteki meşveretin neticesi her denk üzerindeki mührü görebilmek ve oradan hakikate bir yol bulabilmektir. Hayatın en kısa zaman diliminde ve en küçük olayında bunun gerekliliğine bir ihtiyaç hasıl olması ferdin dünyasından o mânâya bir köprü yani irfana bir köprü gereklidir ki kesrette boğulmasın ve hayatının her anının anlamlı kılacak bir varlık algısının duâsı içine girebilsin. Tahkik ehli olmaya namzet ve karşısına çıkan en küçük hadisenin de Sani-i Zülkemal tarafından çizilen bir tablo olduğunu idrak edebilsin. Bu yönü ile irfana köprü olmak tahkiki bir imana köprü olmak ve varlık kitabını harf harf kelime kelime okuyacak bir idrak düzeyine kavuşmak ve kavuşturmak için bir duâ olmalıdır. Bu varlığın kıymetini bilmek ve en küçük anını ve tek zerresini dahi idraksizlik ve iz’ansızlık ile zayi etmemek arayışıdır.
Bu ölçüde kıymeti bilinen bir varlık ile doğru ilişkiler içinde olmak ve Kâinat Sultanı’nın varlığın işleyişindeki tarzını doğru okuyup ona muhatabiyetini de sünnetullah denen bu kurallar çerçevesinde belirlemiş olmak yine kâinatın kitap olarak okunması ve fiillerin bir duâ olarak algılanmasının neticesinde olacaktır. Kur’ân medeniyeti böyle bir algının ve varlığa bu algı çerçevesinde bakarak onunla doğru ilişkiler kurmanın neticesinde olacak gibidir. Kalplerde olan bu imardan toplumların ıslâhına ve imarına yönelik fiilî duâ mânâsı fertlerin âleminde şekillendiğinde medenî ve medenî olduğu ölçüde Rabb-ı Kerim’e yakınlaşmış fertler ve toplumlar hedeftir. Bu durum için ve toplumların Kur’ân ile irtibatlı şekilde medenileşmesi ve imarı için umrana bir yol bulmak o alana bir köprü kurmak gerekli olacaktır. Aklın nuru ve vicdanın ziyası şeklinde iki sağlam ayak üzerine sağlam olarak oturtulması gereken bu köprü ancak Kur’ânî ölçüler ve varlığa mânâ-i harfi ile bakan bir planın sonucunda inşa edilebilir. Geleceğin refah ve huzur dolu toplumları, baş döndüren teknolojik gelişmelerin doğru algılanıp aslî mânâları ile irtibatlandırıldığı tevhid nazarı ile ele alınması durumunda ancak gerçek huzur ve iki cihanda mutluluğun kaynağı olabilirler. Aksi takdirde ruh âlemlerinde teknoloji enkazı ve modernlik ya da yanlış algılanmış medeniyet kurbanı fertler cemiyetin her tarafını saracaktır. Varlığın her türlü güzelliğinden vahyin çizdiği sınırlar içinde faydalanan, eşyanın ve nefsinin esaretinden kurtulmuş fikri, vicdanı ve irfanı hür fertler ve bu fertlerin oluşturduğu toplumlar umranın cisimleşmiş tanımı olacaktır. Bu anlamda dünyanın geleceği ve önümüzdeki nesillerin huzur ve barışı umrana kurulacak sağlam köprülerle sağlanabilir. Bu hem ferdin şahsî âleminde hem de dünya genelinde huzur dolu bir hayatın temel şartı gibidir. Köprü’den ‘Kültürlerarası Köprü’ye uzanan bayrakta bu arzu, bu duâ ve bu şevk kaydedilmiştir ve bir gün bu güçlü duâ kabul edildiğinde ‘Barla Modeli’ çekirdeğinden büyüyüp gelişmiş bir dünya herkesin huzur içinde yaşadığı bir Nur Âlemi’ne dönüşecektir.
16.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|