En yaramaz öğrenci, eğitimciyi
en fazla geliştiren öğrencidir
Hani, sınıfların yaramazları vardır ya. Aslında eğitimciyi en çok geliştiren onlardır. Çünkü sıra dışıdırlar. Onları kontrol altına alabilmek için, kendilerine uygun bir adım atmak gerekiyordur. Bu adım arayışı da eğitimcinin gelişmesine, yeni modeller aramasına vesile oluyor. Bir öğrenci için en kötü şey, belirlenmiş bir hedefin bulunmamasıdır. Yani nereye gideceği belli olmayan, ne işe yarayacağı bilinmeyen bir güç odağı olmanın kişiye zarardan başka bir getirisi olmayacağı apaçıktır. Eğitimci için sınıfların renkli öğrencilerden oluşması, derslerin renkli geçmesini netice veriyor. Yani öğrenciler aynı amaca doğru giderken, farklı kişiliklerini kaybetmemelidirler. Yoksa sınıflar çekilmez.
Terzi kumaştan şikâyetçi olmamalıdır
Eğitimcinin tek malzemesi öğrencidir. Hatta iki eğitimci bir araya gelse konuşulan konu hep öğrencidir. Hatıralar hep öğrenciler üzerinedir. Ama gelin görün ki, çoğu kez eğitimci öğrenciden şikâyetçidir. Bu durum, terzinin kumaştan şikâyetçi olması gibi bir şey. Oysa ‘bu kumaştan ne çıkar’ yaklaşımı içerisinde öğrencilerle muhatap olmak, çok daha sağlıklıdır. Evet, her kumaşın da kalitesi aynı değildir. Sınıflarda, aile zoruyla okuyan veya başka amaçlarla sınıfları meşgul eden öğrenciler yok değildir.
Şu yaramazın yaptığına bir bakın!
Eğitimci bir dostum anlatıyor: “Ortamı dağıtmak ve sınıfı dersten koparmak için ne gerekiyorsa yapan, amaçsız, hayatı anlamsız gören ve öylesine yaşayıp giden bir öğrencim vardı. Hatta arkadaşları onun kötü alışkanlıklarının olduğundan, kendisine hakim olamadığından ve zaman zaman da sınıfta kontrolden çıktığından bahsediyorlardı. Tiner, alkol, kumar gibi pek çok alışkanlıkları olduğunu ifade ediyorlardı. Bu durumu derslerde de anlaşılıyordu. Çünkü çevresindeki arkadaşlarını çok etkiliyor, onların ders dinlememeleri için çok yollara başvuruyordu.”
“Ben de, onun sınıf içinde kalması için çok çaba harcıyordum. Çünkü dışarıya çıktığında iyi şeyler yapmadığından bahsediliyordu. Bütün yalnız kalışlarında sürekli kendisine zarar verdiği ifade ediliyordu. Ben de, onun için, “ne kadar çok sınıfta bulunsa, o kadar iyidir” diyordum. Hani, hiç değilse bir şeyler dinler diyerek. Hatta çoğu zaman, onu da konuya dahil ediyordum ki, kendisini dışlanmış hissetmesin diye. Ama bu durum o kadar yorucu oluyordu ki, çoğu kez dışarı atsam mı, atmasam mı ikileminde kalıyordum. Ama hep sabrediyordum. Sınıfın en duygusal cümle kuran ve konuşulan konulara duygusal yorumlar yapan tek kişisi de oydu. Sınıfı şenlendiren bir yönü de vardı.”
“Belki de dönem boyunca kendimi en çok denediğim sınıf bu öğrencinin içinde olduğu sınıf oldu. Bu sınıfa çoğu konuları özel çalışıp geliyordum. Hatta çoğu kez, ders konusunu kapatıp, sınıftaki öğrencilerin gündemleriyle ilgili konular konuşuyorduk. Bu konular konuşulduğunda en dikkatli dinleyenlerden birisi, bizim bu yaramaz (!) öğrencimizdi. Onun bu durumu ve tavrı bizi daha ciddî dersler hazırlamaya itiyordu.”
Zahmet, her zaman rahmet içerir
“Bir günü hiç unutmuyorum. Artık dönemin son dersiydi. İyisiyle kötüsüyle dönemin sonuna gelmiştik. Öğrencilerin dönem boyunca dersimizle ilgili düşüncelerini almak istiyordum. Özellikle bu sınıfın beni çok yorduğunu, ama bir o kadar da geliştirdiğini düşünüyordum. Fakat sınıfın dersimizle ilgili, şahsımla ilgili neler söyleyeceğini de merak ediyordum.”
“Sınıfın bütününün sınıfta olduğu bir dersti. Küçük kâğıtlar dağıttım. “İsim yazmadan, düşüncelerinizi bu kâğıtlara yansıtın” dedim. Herkes bir şeyler yazdı. Öğrencinin birisi de kâğıtları topladı. Ama bizim ‘yaramaz’ (!) öğrenci bir düşünce belirtmemişti. Kendisine verilen kâğıda bir şeyler yazarak geri vermemişti. Sınıftan ayrılmıştım. Biraz ilerleyince peşimden birisinin geliyor olduğunu anladım. ‘Hocam’ diyen ses tonu, bizim ‘yaramaz’ (!) öğrencinin sesiydi. Tam yanıma yaklaşıp, ‘Hocam şu kâğıdı, odanıza varınca okursunuz’ dedi ve yanımdan hızlıca ayrıldı. Odaya gittiğimde en çok merak ettiğim bu öğrencinin kâğıdında neler yazıyor olduğu idi.”
Her öğrenci, okula bir ders taşır
“Adımın ve soyadımın ilk harflerinden oluşan bütün harflere uygun, her harfin cümlesi bir satıra gelecek şekilde, yani akrostiş tarzda bir şiir yazmış. Okumaya başladığımda içinde ifade edilenlerden ziyade bu öğrencinin, bu tarz bir adım atması ve şiir tarzında düşüncelerini bana iletmesi beni çok duygulandırmıştı. Yazdığı satırlarda da çok anlamlı duygular yansıtmıştı. Anlıyordum ki, her öğrencinin eğitimciye vereceği bir dersi vardı.”
Eğer hakkını veriyorsa eğitimcinin
hiçbir cümlesi boşa gitmez
Eğitimcinin –eğer hakkını veriyorsa- hiçbir çalışılmış cümlesi boşa gitmiyor. Bir binayı inşa etmek gibi konular, her bir tuğla bir amaca, bir sonuca götürüyor insanı. Ama bir şey gerekiyor ki, sabır, sevgi, hoşgörü, ümit varolması gerekenlerdendir.
Eğitimci dostun anlattıklarından anladım ki, eğitimciyi en çok geliştiren, ortamların en yaramaz öğrencileridir. O zaman diyorum ki, yaramaz öğrenci yoktur, ne işe yaradığını bilmeyen eğitimci vardır. Ne dersiniz?
14.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|