Sevgililer günü ne?
Bir defa, sevmek, güzel bir duygu.
Bedene can, hayata ruh gibi.
Sevgiliyi bilmem, ama sevmeye kim ne desin. Sevgiye de bir sevgili gerekmez mi âlemde?
“Her gönülde bir aslan yatar.”
Her insanın sevgisi, sevgilisi farklıdır.
Kimi gözünün önündekini, kimi gönlünün özündekini, kimi de süslediği hayâller dünyasındaki sevgiliye meftûndur.
Bunun ne günü, ne zamanı, ne de sınırı olur.
“Yâ Rahim, yâ Rahim” diye mırıldanan kedinin başını okşamak da sevgidir; okşayan da, okşanan da haz duyar bu temastan.
Uğrunda ruhunu fedâ ettiği yavrusunu okşamak, koklamak, sımsıkı bağrına basmak da sevgidir; bir ömrü sarf eder insan hayatta.
“Yavrum” sözü yüreğinden kopar gelir insanın. Hâl diliyle, el diliyle, göz diliyle; dillendirmek gerekir, dillerle… Zaman, mekân gerekmez.
Sevilecek mahlûka sevgiyi, sevgiye mukabil mahlûku halk edeni görmeli: Bin teşekkür etmeli.
Her güzel şeyi yaratan Rabbimiz, onların lâyık olduğu ilgiyi, sevgiyi de koymuş canlıların gönlüne.
Sevgi, mahlûkâtın müşterek dili, müşterek sesi, müşterek nefesi.
Canlılar sever, “Can Veren”in aşkına…
Sevgililer…
Günler, aylar, seneler…
Sermişler sevgilerini, sevdiklerinin önüne; buna da aşk demişler.
Elbet sevmek ne güzel, Yaratan hesabına.
Bunun ne günü, ne dünü, ne de yarını olur.
Sular gibi çağlar, duygulanır ağlar durur ömrünce içinden, dışından; kimden ne haber.
Kalplerin en derin köşesindeki infilâk, muhabbet patlaması, O’na ayan her hâlde.
Fânî tatlar, sevmekler; sonu hüsranla biter. Meşrû sevgi Mevlâ’nın ikrâmıdır canlara.
Sevgililer birbirini; yaratılanın her birini, Allah için sevmeli.
Yunus, “Yaratılanı severim Yaratandan ötürü” demiyor mu?
Nasıl ki sevgiliyi yaratan Allah ise; ona mukabil kalbi, onun umduğu sevgiyi yaratan da yine O.
Dünya fânî, dünyadaki sevgililere hasredilen sevgiler de fânî; vefâ etmiyor. Çünkü neticesinde ayrılık var, ayrılmak var.
Bediüzzaman Hazretleri, “Zevalle acılanan mülâkatlar, muhabbetler kedere ve meraka değmez, iştiyaka hiç lâyık değildir” dedikten sonra, neden lâyık olmadığını da açıklıyor şöylece: “Çünkü, zevâl-i lezzet elem olduğu gibi, zevâl-i lezzetin tasavvuru dahi elemdir. Bütün mecâzî aşıkların divanları, yani aşknâmeleri olan manzum kitapları, şu tasavvur-u zevalden gelen elemlerden birer feryaddır.”1
Evet.
Demek, sevgiyi doğru okumak gerekiyor.
Ayrılığıyla acı veren, hatta ayrılığını tasavvur etmenin bile ıztırap verdiği sevmeler, kalbi kanatıyor olmalı. Şiirlerin, şarkıların hüzün dolu sözleri bunu ifade ediyor, feryat edip duruyor.
“Bir üzüm tanesi” yemenin bedeli olarak “on tokat” yemek aklın kârı değildir.
Sevgi dolu gönüllere, gönüller dolusu sevgiler…
Dipnot:
1- Sözler,196.
|