“Biz sûretiz aslımız hakdır bizim
Ol İlâha hamdimiz çoktur bizim
Kusur günah yanlış hep biz de ama
Ondan gayrı kimsemiz yoktur bizim”
Semih Sergen
Neyzen Tevfik
Ney denince akla ilk gelen isimlerden biridir Neyzen Tevfik. Tabiî pek çoğumuz sanırım ney‘deki ustalığından çok, ilginç hayat hikâyesi, şiirleri, neredeyse bir atasözü, deyim gibi dilimize yerleşen sözleri ve hazır cevaplığıyla hatırlıyoruz. İlginç hayat hikâyesi dedim ya meselâ Neyzen Tevfik alkol alışkanlığı ile bilinir, ama çocukluğunda hafızlığa çalıştığı, medrese eğitimi aldığı pek bilinmez.
Soyadı Kolaylı olmasına rağmen Neyzen Tevfik olarak tanınmıştır. 1879 yılının 7 Mart günü Bodrum’da doğmuştur. Hıfza biraz çalıştı ise de hafız olamadı. Yakınlarının Hafız demesi bundandır. Çocukken sık sık sara nöbetleri geçirdiği için götürdükleri bir doktor, onu serbest bırakmalarını, ne istiyorsa onu yapmasını öğütlemişti. Ney’i görünce gönlünü kaptırmış, babası başa çıkamayacağını anlayınca oğlunu İzmir Mevlevîhanesi şeyhi Nureddin Efendi’ye teslim etmişti. Neyzen bu mutluluğunu şöyle dile getirir:
“Nota ile meşke devam etti şöyle birkaç mah
Sema’a mutrib’e girdi ney elde, başta külah ‘’.
1900 yılında İstanbul’a gelir. Fatih’teki Fethiye Medresesinde öğrenimini tamamlamak istemiştir. Dört yıl boyunca sarık sararak dinî kıyafetle dolaşır. Bir yandan dönemin ünlü müzik adamlarını tanırken bu sıralarda sonraki hayatını etkileyecek içki alışkanlığını da edinir ne yazık ki. Bu durumu kendi dizelerinde şöyle dile getirir:
“Heyhat söndü şevkim, şevkemli bende söndüm
Hanlarda sürüne sürüne Âşık Garib’e döndüm. ’’
Bu arada şöhreti gittikçe yayılmakta herkesi hicvetmekte, rastgele ney çalmakta ve sefil bir hayat sürmektedir. Sultan Abdülhamid'i eleştirdiği için birkaç kez tutuklandı. Mısır’a gitti, birkaç yıl sonra tekrar döndü.
“Yağlayıp pullayarak kendimi attım Mısır’a
Şevk-i hürriyetle kendimi verdim hasıra’’
der o seyahatini anlatmak için.
Annesinin ısrarı üzerine 1910 yılında bir din adamının kızı ile evlendi ise de kısa süre sonra boşandı. O yıllarda Akşam Gazetesi onun için deli diye bahsedince:
“İçmişim ben bu zıkkımı otuz yıl naçar
Bu zehir ki beşeri tehlikeye dâvet eder
İçen elbet olur maskara-i matbuat’’ diye yazar.
Kendini anlattığı bir şarkı sözünde
“Gitti gelmez gönül virane kaldı
Ne sabre mecal ne takat kaldı
Yadınla teselli bahane kaldı
Üç beş gün ömür var daha ne kaldı. ’’
Bir konuşmasında "Hayatımda iki şeye sahip olamadım" der. Biri para biri uşak. Paraya sahip olamadım, çünkü onda saklamaya kesemi doldurup üstüne düğüm üstüne düğüm vurmaya lâyık bir değer bir kıymet görmedim. ’’
Merhum Mehmet Akif Ersoy, durumuna üzüldüğü Neyzen Tevfik’i bu durumdan kurtarmak için çok uğraşmış çok çabalamış ancak başaramamıştır. Bunu teyiden geçen sene bir gazetede röportajını okuduğum bir Hak dostu Bandırmalı Ali Öztaylan’ın aktardığı hatıra aklıma geldi: Eski bir Osmanlı insanı olan merhum Ali Efendi gazetedeki sohbetinin bir yerinde Neyzen Tevfik’le ilgili hatırasını şöyle anlatmıştı:
"Bir gün Neyzen Tevfik’i hastanede ziyarete gittim. Neyzen Tevfik, Ali Efendiye ne sebeple kendisini ziyarete geldiğini sorar. Ali Efendi de kendilerinin Mehmet Akif’in dostu olduğunu bildiği için ziyarete geldiğini söyler söylemez Neyzen Tevfik avazı çıktığı kadar
"Âkif’im Âkif’im" diye bağırır kendini yerden yere atar ve kendinden geçer. Daha sonraları da Neyzen Tevfik yine bu zatın kollarında vefat etmiştir.
Evet, çocukluğunda hıfza çalışıp, medrese eğitimi alırken gençliğinde bir anda hayatın cazibeli yalancı dünyasına kapılıp içkinin kucağına düşen ve belli ki ölene dek bunun ıztırabını hisseden yaşayan bir insan portresi var karşımızda: Neyzen Tevfik. 28 Ocak 1953 tarihinde vefat ettiğinde Mevlevî şeyhi Remzi Dede Neyzen için vefat tarihini şu şiiriyle düşer:
“Remzi tarihin yazarken çekdi bir âh-ı hazin
Gitti Neyzen elde mey, Kevser şarabın içmedi. ’’
11.02.2009
E-Posta:
alioktay@alioktay. net
|