Önceki dönemlerde Vatikanca aforoz edilmiş birkaç papazın tekrar kabul edilmesi ve bunlardan İngiliz kökenli Williamson´un başpiskopos seçilmesi, Avrupa basınında epeyce gürültü çıkardı.
Yahudilerin Hz. İsa'ya (a.s.) çektirdikleri eziyeti hata olmaktan çıkaran konsilin kararlarına karşı çıkan papazlardan Williamson'un esas suçu, Yahudi soykırımı ile alâkalı seslendirdiği rakamlar olarak görülüyor. Sistematik katliâmda dört milyon insanın öldürülmediğini, belki dört yüzbin insanın imha edildiğini ifade etmiş. Böyle bir beyanın sahibini başpiskopos seçmekle XVI. Benedikt mâlûm çevrelerce protesto ediliyor. Oklarını Papa’ya yöneltenler yalnızca Yahudiler değil. Kiliseye hışımla saldıran saldırgan ateistler de koroya katılıyorlar.
Dört yüz bin ile dört milyon arasındaki fark yalnızca rakamlarda değil mi? Zulmen imha edildikten sonra aralarındaki fark ne olabilir ki? Kur´ân-ı Kerim bilâhak bir insanın öldürülmesini, bütün insanlığın öldürülmesine denk tutuyor. Kanaatimizce tartışmanın odağındaki mânâ bu rakamlarda değil. Nazi dönemindeki soykırımı ranta çeviren çevrelerin dinsizlerle ittifak ederek saldırması söz konusu. Avrupa parlamentolarında kabul görmüş antisemitizm kanunu da bu tür kavgaları iyice tetikliyor.
Tarihî hadiselerden kuvvet alan böyle bir kanunun yalnızca Yahudileri içermesi, Avrupa´nın genç nesillerince pek anlaşılmıyor. Avrupa´nın silâhlarıyla Afrika ortasında imha edilen milyonlarca kişinin katilleri, Balkanlar’da sistematik biçimde Boşnakları imha edenler, Irak´ta bir milyon masumu katledenle boş yere Afganistan´ı kan gölüne çevirenler hakkında da aynı kanun cari olmalıdır, diyenlerin sayısı o kadar çok ki…
İnsanlık, bir milletin veya bir dinin mensuplarına haksız düşmanlığı men ediyor. Yahudiye düşmanlığı Avrupa´da kanunla yasaklamanın eksi ve artılarını zaman gösterecektir. Avrupa´nın genç kuşakları, tarihlerini araştırırlarken önlerine çıkacak bariyerlere isyan edeceklerdir. Tarihteki bazı nahoş hadiselerden dolayı, tarihe giden doğru yolları kapatmak bugün için mümkün olsa da, yarın için şüphelidir. İnsan psikolojisi “yasağa karşı ilgi duyar,” bir kaidedir.
Dünyada Yahudilerin aleyhindeki konuşmalar kadar, Avrupa tarihini ve bugününü doğru görmemizi engelleyen kanunların da aklî ve vicdanî olmadığını düşünüyoruz. İnsanların şahıslarından ziyade sıfat ve fiilleri tarihçe tartışılır. Bunu ise ilim adamları objektif ölçülerle yapıyorlar ve yapacaklardır. Yahudi milletinin serencamını, peygamberleriyle olan kavgalarını, servet peşinde koştururken uğradıkları musibetleri ilmî çalışmalar ortaya çıkarırken; salt bir “Yahudi düşmanlığı”ndan hareket edilmesine elbette müsaade edilemez. Ama bu prensip aynı zamanda Yahudi sermayesiyle çıkan gazete ve medyadaki “İslâm aleyhtarlığı” için de geçerlidir. Ne Yahudiliğin, ne İslâmın ve ne de bir başka din veya milletin kötülenmesine müsaade edilmemeli. Şayet yalnızca Yahudileri antisemitizm kanunuyla korunmaya alırsanız, daha çok Yahudilere kötülük etmiş olursunuz. Yahudilerin bazı fiil ve sıfatlarını tenkit ediyor diye kültürel çalışmaları, kitap ve medya çalışmalarını yasaklamaya kalkışanlar da Yahudilere kötülük yaparlar. Başta Hıristiyanlık ve İslâm kaynaklarını, tarihî süreçleri anlatan eserleri diğer tarih kitaplarıyla birlikte imha etmek gerekir ki, bu da imkânsızdır. Şayet günümüzde siyonizm veya Yahudilik ortak paydasında birleşerek dünyada haksızlıklara sebep olan veya küresel krizlere yol açanlar olursa, buradan çıkacak tepkiye hiçbir kanunî tedbir karşı duramaz.
Ümit ediyoruz ki, başta İsrail ve Amerikalı Yahudi dernekleri olmak üzere bütün dünya Musevîleri umumî barışın teminine yardımcı olurlar. Dünya servetinin adaletli biçinde dağıtılmasına çalışırlar ve kıyameti çok yakın şu zeminin ölümünü hızlandıracak umumî felâketlere karşı Hıristiyan ve Müslümanlarla ittifaklar kurarak mücadele ederler. Zira insanlığımızın, dünyamızın ve geleceğimizin bundan başka çıkar yolu görünmüyor.
13.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|