Yaşanan ekonomik kriz en çok ‘finans’ sektörünü vurdu. Başta Amerika’da olmak üzere yıllardan beri ‘hayal satan’ temelsiz sistem çöktü. Onlarca banka iflâs etti, ‘dev’ gibi şirketler kepenk kapattı.
Dikkat çekici bir gelişme de İngiltere’de yaşandı. İngiliz bankacılar, sebep oldukları yıkımdan dolayı milletten özür dilemişler. İngiltere Avam Kamarası’nın Hazine Komisyonu üyelerinin ‘bankaların neden güç duruma düştüğü ve devletin kurtarma operasyonuna hedef olduğu’ yolundaki sorularını cevaplayan Royal Bank of Scotland ve HBOS’un yöneticileri, ‘’Başarısız uygulamalarından dolayı üzgün olduklarını’’ bildirmişler. (Sabah, 11 Şubat 2009)
Elbette özür dilemek bir erdemdir. Ama keşke özür dilemek durumunda kalınacak yanlışlar yapılmasaydı. Bankacıların dilemek zorunda kaldığı ‘özür’ün bedelini bütün bir dünya ödedi ve ödemeye de devam ediyor.
İngiliz bankacılar özür dileyip sıralarını savdı. Peki, bizdeki bankalar ne zaman özür dileyecek? “Türkiye’de yanlış yapan hangi kesim özür diledi ki bankacılar dilesin?” diyenlere de hak vermek lâzım. Gerçekten de değil bankaları, şirketleri, dernekleri ya da partileri batıranlar, ‘devleti batıranlar’ bile maalesef özür dilemiyor.
Türkiye’de faaliyet gösteren bankaların geçmişteki hatalardan ders aldığı ve sağlam olduğu ifade ediliyor. Fakat bu sağlamlık, hangi şiddetteki krize dayanabilir, o belli değil. Ayrıca geçmiş dönem krizlerinden dolayı da bankacıların bu millete bir özür borcu vardır. Onların yanlış uygulamaları sebebiyle milyar dolarlar battı ve bunun faturasını ‘tüyü bitmedik yetim’ler dâhil bütün bir millet ödedi. Bankacılar her hâl ve şart altında sefa sürdü, millet ise cefasını çekti.
Bazı hâdiseler vardır ki, ekonomik terim ve tedbirlerle açıklamak mümkün değil. Türkiye’yi idare edenler baştan beri ‘rantçı’ları koruyup kolladığı için bu uygulamalar milletin ‘ah’ına sebep oluyor. En çok ‘ah’ alanların başında da faiz şampiyonu bankalar var. Kurulan sistem sayesinde bütün millet bu bankalara mahkûm oluyor. Ucundan ya da kıyısından bu sisteme ‘katkı’ yapmak durumunda kalan kişiler, bu ilişkiden dolayı sürekli zarar gördükleri için bankaları hiçbir zaman hayırla yâd etmiyorlar. Dolayısı ile görünüşte ‘sağlam’ olan bankaların biriken ‘ah’lardan korkması gerekir.
Bu sebeple Türkiye’de faaliyet gösteren bankaların da millette karşı samimî bir özür borçları vardır. Bunu yapmayıp her defasında “İşler yolunda. Kârımızı arttırdık. Şu kadar büyüdük, bu kadar büyüdük” şeklindeki açıklamalar insanların sadece ‘ah’ını yükseltiyor.
Öyle ya, bütün sektörler ekonomik krizi nasıl aşabiliriz diye kara kara düşünürken, “Biz çok kazanıyoruz” diye ‘hava’ atmanın anlamı var mı? Bankacılar, “Yüz aç adamın huzurunda kemâl-i lezzetle fazla yenilmez” prensibini de mi unuttular?
Faiz ve rantiye zenginlerini, ‘özür’ dilemek bile temize çıkarmaz, ama hiç değilse onu yapsınlar...
13.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|