İnsan bir tercih yapmak zorundadır: Gerçek Sevgilisini mi arıyor, yoksa fânî ve geçici sevgilisini mi? Arada uçurumlar var. Gerçek Sevgilimiz biz farkında olsak da, olmasak da bizi seviyor ve bizi her gün nimet ve hayat hediyelerine boğuyor. Gerçek Sevgilimizin bir defa bile vefâsızlığı görülmüş değil. Gerçek Sevgilimiz kötü günümüzde bizi terk eden birisi değil. Gerçek Sevgilimiz hayatta da, ölümde de bizimle berâber. Gerçek Sevgilimiz bizim onu sevdiğimizden çok daha fazla bizi seviyor! Gerçek Sevgilimiz, biz O’nu unutalım, unutmayalım; bizi unutmuyor. Gerçek Sevgilimiz, bir günde defalarca kalbimizi yokluyor, defalarca iç dünyamıza nazar ediyor, bizi bizden çok daha iyi biliyor ve çok daha iyi seviyor, kalbimize bizden daha yakındır ve biz, insanlık olarak hepimiz, istesek de istemesek de, hızla O’na doğru gidiyoruz!1 O bize şah damarımızdan daha yakındır.2 Yunus bu kavuşmayı Cennet’ten çok istiyor. Mevlânâ bu kavuşmaya şeb-i ârûs diyor.
Gerçek Sevgilimiz hiçbir zaman bize uzak olmadı, hiçbir zaman uzak olmayacak! Hiçbir zaman bizi aldatmadı, hiçbir zaman aldatmayacak! Hiçbir zaman bizi yalnız bırakmadı, bırakmayacak! Hiçbir zaman bizi terk etmedi, terk etmeyecek! Hiçbir zaman bize vefâsızlık yapmadı, yapmayacak! Hiçbir zaman bizi nazarından düşürmedi, düşürmeyecek! Hiçbir zaman bizim kalbimizi reddetmedi, reddetmeyecek! Hiçbir zaman bizim gönlümüzü incitmedi, incitmeyecek! Hiçbir zaman bizim sevgimizi yetersiz bulmadı, yetersiz bulmayacak! Hiçbir zaman bizim kusurumuzu çok görmedi, çok görmeyecek! Hiçbir zaman bizim–eksiğimizle, kusurumuzla—O’nu isteyişimizi ve O’na yönelişimizi geri çevirmedi, geri çevirmeyecek! Hiçbir zaman bizi kapısından kovmadı, kovmayacak! Hiçbir zaman ellerimizi boş göndermedi, boş göndermeyecek!
Ve her defasında vefâsızlık, sevgisizlik, kabalık, küstahlık, nezâketsizlik, hatâ üstüne hatâ, kusur üstüne kusur bizde; sonsuz vefâ, sonsuz sevgi, sonsuz yumuşaklık, sonsuz iyilik, sonsuz nezâket, sonsuz hatâsızlık ve sonsuz kusursuzluk O’nda oldu. Defalarca O bizi affediyor, bizi bağışlıyor, hatâlarımızı yok sayıyor, kusurlarımızı görmüyor, eksikliklerimizi hoş görüyor, biz O’na bir adım yaklaştığımızda O bize koşarak geliyor,—Peygamber Efendimiz’in (asm) müjdesiyle—biz O’nun için bir damla göz yaşı döktüğümüzde O bize artık gam, keder ve hüzün yüzü göstermiyor3, biz O’ndan az çok korktuğumuzda O bizi bütün korktuklarımızdan emin kılıyor, biz iyi kötü O’nu istediğimizde O bütün endîşelerimizi gideriyor, biz kırık dökük O’na yöneldiğimizde O kalbimizin gelecekle ilgili bütün meraklarını sevgisiyle ümide çeviriyor, biz yarım yamalak O’nu sevdiğimizde O bütün geleceğimizi saadet çiçekleriyle donatıyor. Gerçek Sevgilimiz dünümüze hâkim, bu günümüze hâkim, yarınımıza hâkim.
Gerçek Sevgilimizden ne istersek isteyelim; veremeyeceği hiçbir şey yok! Ne dilersek dileyelim; reddettiği hiçbir istek yok! Ne arzu edersek edelim; boş çevirdiği hiçbir el yok! Lütuf O’nun, ikrâm O’nun, ihsan O’nun, merhamet O’nun, nimetler O’nun, güzellikler O’nun, bize tattırdığı lezzetler O’nun, bize yaşattığı hayat O’nun, bize bağışladığı bütün sevdiklerimiz O’nun, bizim âşık olduğumuz bütün sevgililerimiz O’nun, bizim sevgilimize götürdüğümüz bütün çiçekler O’nun!
Çiçekler O’nun ikrâmı... Mutluluklar O’nun ihsanı... Sevgiler O’nun lütfu... Sevgililer O’nun hediyesi...
Ama ne yazık ki, insan şükürsüz, insan teşekkürsüz, insan kadir kıymet bilmez, insan sağır davranıyor.
Oysa Gerçek Sevgiliyi buluverse insan asla üzülmeyecek, asla keder yüzü görmeyecek, asla efkârlanmayacak ve kâinâtın aşk ve sevgi ritmine ayak uyduracak, gerçek saadeti ve sonsuz mutluluğu yakalayacaktır!
Kimdir o Gerçek Sevgili? Allah’tan başka kim olabilir? Öyle ki, Üstad Bedîüzzaman Hazretlerinin ifâdesiyle, her bir isminde binler ihsan defineleri bulunan, bütün sevdiklerimizi sonsuz ihsanlarıyla mutlu eden, binler iyiliklerin ve güzelliklerin kaynağı olan, bin bir isminde bütün güzellik tabakaları gizli bulunan ve Celâl sahibi bir Güzel ve Kemâl sahibi bir Sevgili olarak Kendi Yüce Zâtını bize tanıtan Allah, sonsuz derece aşk ve muhabbete lâyıktır! Bütün kâinât O’nun aşk ve muhabbetiyle mest olmuş ve kendinden geçmiştir!4 Öyleyse insan, Allah’ın hakkı olan sevgi duygusunu mahlûkâta dağıtmamalıdır. Çünkü mahlûkât fânîdir. Oysa o mahlûkâtın üzerinde birer sevgi tomurcuğu halinde gülümseyen nakışlar ve işlemeler Allah’ın bin bir isminin izlerini taşımaktadırlar. Yalnızca Rahmân ismine bir bakalım ki, Cennet bir cilvesi, ebedî saadet bir pırıltısı, dünyadaki bütün lezzetler, rızıklar, nimetler, sevgiler ve sevgililer sadece bir damlasıdır!5 Senin kendini, sevgilini ve bütün sevdiklerini yok olmaktan kurtaran ve hayat üstüne hayat bahşeden, mutluluklar üstüne mutluluklara boğan Allah’ın Rahmân ve Rahîm isimleri elbette sonsuz derece sevilmeye ve aşka lâyıktırlar.6
Öyleyse Allah’ın dışındaki bütün sevgilileri muhakkak Allah için sevmeli, Allah için olmayan sevgileri derhal terk etmeliyiz.
Gerçek Sevgili bize hiç de uzak değildir!
O’nu ne kadar arıyoruz?
Bu gün bilmem ama; yarın ne kadar arayacağız? Hep O’nu arayacağız! Yalnız O’nu!
Dipnotlar:
1- Enfâl Sûresi: 24
2- Kaf Sûresi: 16
3- Câmiü’s-Sağîr, 4/1336
4- Sözler, s. 571
5- Sözler, s. 582
6- Sözler, s. 584
14.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|