Gerçek demokrasinin en temel şartlarından birisi de milletin kurduğu partilerin yine milletin kapatmasıdır. Bu kapatma da oy vermeyerek olur. Şiddet içermediği sürece partilerin yargı kararlarıyla ya da ihtilâller neticesinde kapatılması demokrasi ile bağdaşmaz. Yani, demokrasinin temel unsurlarından birisi olan siyasî partilerin seçimle gelip seçimle gitmesi demokratik kuraldır.
Türkiye’de şu ana kadar 24 parti kapatılmış, peşinden aynı insanlar başka isimlerle parti kurmuşlar, faaliyetlerine devam etmişler. Gerek mahkemelerin gerekse de ihtilâllerin kapattığı partiler milletin gönlünde yer ettiyse tekrar siyaset sahnesine dönmüştür. Milletin gönlünde yer bulamayan partiler ise kapatılmasalar da marjinal hale gelmiştir. Siyasî partilerin kolaylıkla kapatılması Türk demokrasisine zarar vermiştir, verecektir de…
Geçtiğimiz yıl demokrasi tarihinde bir ilk yaşanmıştı. Bundan önce iktidar partileri ihtilâlciler tarafından kapatılırken, ilk defa iktidarda olan bir partiye Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Anayasa Mahkemesi’nde kapatma dâvâsı açılmıştı. Dâvâ sonucunda AKP kapatılmadı, ancak kapatılma kadar ağır bir karar çıktı. Bu yüzdendir ki, hükümet şu anda bu dâvânın ağırlığından icraat ve söylemlerinde “titiz” davranmak zorunda kalıyor.
* * *
İktidar partisine açılan bu kapatma dâvâsı hem ülkeye, hem de ilgili partiye sıkıntılı bir süreç yaşatmıştı. Bütün bu sıkıntıları yaşayan bir partinin CHP’nin çarşaf, başörtüsü, Kur’ân kursu gibi konularda yaptığı “açılımlar”ı karşısında bir yerlere mesaj vermesi ne kadar demokratik, demokrasinin neresinde yazıyor?
Başbakan Erdoğan’ın mahallî seçim mitinglerine başladığı Kocaeli’nde başlayan ve son grup toplantısında devam eden konuşmalarında demokratik teamüllere aykırı sözleri gündeme getirdiğini düşünüyoruz. Miting de, “Bunlar güzel gelişmeler. Konuşmaları bile güzel. Rozet takmaları bile güzel. Her halde AKP’ye kapatma dâvâsını açanlar bunları da seyrediyordur, izliyordur, değil mi?” sözü ile partisinin son grup toplantısında söylediği “CHP politbürosunun içine kapanmasının, Türkiye’nin hayrına olduğunu asla düşünmüyoruz. Ama AK Parti’ye çeşitli ithamlarda bulunanların, kapatma dâvâsı açanların bu söylemleri de değerlendirmeye alması kendileri için öz eleştiri yapması gerekmez mi?” diyerek partisine de kapatma dâvâsı açan başsavcıya mesaj göndermesi neyin nesi?
Bu sözler “Bize kapatma dâvâsı açmıştınız, onlara niye açılmıyor” anlamına gelmiyor mu? Son grup toplantısında sıkça bahsettiği “demokrasi”ye ne kadar uyuyor?
Basına da yansıyan bazı milletvekillerinin görüşleri de bu yönde. “Bu sözleri biz söyleseydik hemen partiye kapatma dâvâsı açılırdı. Bu tür sözler dâvânın açılması için gerekçe kabul edilmişti. Şimdi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı niye bir şey yapmıyor?” türü sözler söylenmesini demokrasiyi içine sindiren herkesin hayretle karşılaması gerekir.
Hani bir söz vardır, “Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar” diye. Ama burada durum tersi. Düştüğü durumu unutma var. Daha bir sene önce AKP’ye kapatma dâvâsı açıldığında demokrasiye inananlar olarak “Partileri millet açar, millet kapatır” demiyor muyduk? Bu görüşleri AKP’li sözcülerde her ortamda dile getirmiyorlar mıydı? Şimdi ne oldu da, adeta savcıya “Harekete geç” mesajları veriliyor?
Öte yandan, CHP’nin Erdoğan’ın bu sözlerine verdiği cevapta ki, “Çarşaflı bazı kadınlarımızın partimize katılması, ihtiyaç duyulan yerlerde Kur’ân kursu açılması için belediyelerin yer tahsis etmesi laiklik ilkesiyle çatışmaz” denilmesi karşısında sormazlar mı; geçen sene bir parti hakkında kapatma dâvâsı açıldığında niye bu sözleri söylemediniz? Yani bu konuda yok birbirlerinden farkları…
* * *
Erdoğan’ın bu sözlerinden sonra bir takım gelişmeler de oldu. Bir vatandaş, CHP’nin “çarşaf ve Kur’ân kursu açılımları”ndan dolayı Deniz Baykal ve parti yöneticileri hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu.
Gazetelerde de bir haber çıktı. “CHP’nin ‘Kur’ân kursu ve çarşaf açılımları’, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın dosyasına girdi. Yargıtay Başsavcılığı’na bağlı Siyasî Partiler Bürosu tarafından, rutin faaliyet kapsamında dosyaya alınan CHP’nin açılımları, Anayasa ve Siyasî Partiler Yasası kapsamında incelenecek.” (Akşam, 10.2.2009)
Partiler arasındaki hesaplaşmanın yeri sandıktır. Sandık da 43 gün sonra geleceği için, işaret olarak gösterilmesi gereken yer orası olmalıdır. Bir yerlere mesaj niteliğindeki sözlerden kaçınılmalıdır. Demokratik olan da budur. Bunun içinde herkesin seçim kampanyaları sırasında demokratça düşünüp, demokrasiye sahip çıkması gereklidir. En başta söylediğimiz gibi işin özü şudur: Partileri millet kurar, millet yaşatır, yine millet kapatır.
Son söylemler bize garip geldi. Söyleyenlere de garip gelmedi mi acaba?
14.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|