Adalet; İlâhî bir kavramdır. Tanımı da; hak edene hak ettiğinin verilmesidir. Tarih boyunca her insanın kalbi, fıtratı ve vicdanı “hakikî adaleti” bütün derinliği ve faaliyetiyle ister. Vicdanın temizleme fabrikası ancak “adalet” denen süzgeçten geçmekle olur.
İlâhî adaletin, iyiliğini, hikmetini, tesir ve neticesini anlamak için; insanların bu sahadaki yaptıklarına, arzularına ve elde ettiklerine bakmamız kanaatimce yeterli olacaktır.
Tarih boyunca insanlık, İlâhî adaletle hak ettiğini–gerek müsbet, gerekse menfî—almıştır. Bundan sonra da alacaktır.
Hırs, menfaat, kin ve nefretin körüklediği ve tetiklediği her insanın benliğindeki iç çekişmelerin de, dünya çapındaki dış çekişmelerin de vicdanlarda meydana getirdiği kasavet ve karanlığın tek çözümü “adaletli” davranmaktır. Adalet, “İlâhîliğinin” içi boşaltılıp “arzîlik” adına yapıldığı zaman, bu haksızlık ve yıkımın, ilk önce bunu icraya koyan fert ve toplumlara, daha sonra da bütün insanlığa büyük zarar ve sıkıntı verdiği bir vakıadır.
Dünyanın dört bir yanında, devam eden savaşların ve menfaat çekişmelerinin–çoğu zaman—“sudan” bahaneler olan gerekçeleri de meşrû değildir, neticeleri de meşrû olmamaktadır. Bu da bütün insanlık ailesini müthiş derecede rahatsız etmekte ve bu kısır döngü maalesef devam ede gelmektedir. Mahlûkatın en eşrefi olan insanın fıtratına ters düşen ve çoğu kere sadece vicdanların sızlanmasından başka bir çaresi olmayan bu “haksızlık” maalesef süregelmektedir.
Ülkemizde son aylarda yaşanan olay ve gelişmeler “adaletin” ne kadar önemli ve vazgeçilmez bir nimet ve hak olduğunu bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştur.
Zulmü yapanın yanına kâr kalmadığı gerçeği, bizzat o zulmün muhatabı olan “mazlûm ve masum” insanlar kadar insan olan herkesin vazgeçilmez arzusudur. Dünyada ve ülkemizde bir kısım “egemen ve elit” tabakanın elinde adaletin; maddî güç olarak kullanılması ve bunun tatbikinin haksız yere devam ettirilmeye çalışılması ne kadar acı ve ibret vericidir.
Adalet her kişinin kendine göre yönlendirilebileceği bir tanımlama değildir. Kendi kuralları olan ve kendi kuralları içerisinde işleyen İlâhî bir prensiptir. Herhangi bir olay ve sahada sürekli ve verimli bir başarı için o işin veya mesleğin sabitlenmiş, masum vicdanlarda kabul görmüş prensipleriyle tatbikat yapılırsa ancak müsbet netice alınır. Müessese ve kişilere düşen vazife; bu sabitlere, prensiplere ve hakkaniyete itaat ve riayet etmektir.
Bunun da en temel ve vazgeçilmez şartı; “İlâhilik ve mukaddesat” kaynaklı olmasıdır. Adalete inanmak ve tatbik etmek gerçek mânâda o hakkı insanlığa ihsan edip veren Allah’a ve Hesap Günü’ne olan iman ile çok yakından âlâkalıdır. Kişinin düşüncesinde hesap vereceği en son mercî olarak Allah olmalıdır ki bu mânâda istenilen netice alınabilsin.
Bu düşünce olmadığı zaman; hem genel olarak dünyada, hem de Türkiye’de göregeldiğimiz çarpık, haksız ve neticesiz yasaklar, olumsuzluklar meydana gelir.
Ülkemizin yıllardan beri kanayan büyük yarası “başörtüsü yasağı”nın, bu ülkenin ne sosyal yapısına, ne ekonomik yapısına, ne eğitim yapısına ne de siyasî ve adalet yapısına bir olumlu katkısı olmuştur. Haksız ve bir inat uğruna devam ettirilen bu yaranın, aksine birçok manevî ve arzî belânın bu ülkede meydana gelmesine sebep olduğuna inanan insanların sayısı hiç de az değildir.
Son ayların “flaş haberi ve olayı” olan “Ergenekon” konusunda milletin vicdanı “adalet” istiyor. Adaletten tarafa tavır koyuyor. Allah insanlardan yüzde yüz âdil olmalarını beklemez. İnsan olduğumuz için burada mutlaka eksik ve hatalı neticeler de olacaktır. Milletin ve insanlığın istediği ise bilerek ve kastî olarak olayın çarpıtılmaması ve adaletin yerine getirilip devam ettirilmesi duygusu içerisinde olunmasıdır.
İnsanlar teoriyi pratiğe dönüştürmede çıkarları ile Allah’ın emri arasında gel-git yaşamamalıdırlar.
Adaletin yeryüzünde uygulanabilmesi için, kişi ve müesseselerin Allah’ın emrine itaat etmeleri, adalet uğruna kendi çıkar ve menfaatlerini bir kenara bırakabilmeleri gerekir.
İşin özü ve vazgeçilmezi ise, yine “inanç ve vicdan” olarak karşımızda duruyor. Müslüman olan bir kişi Allah’a iman ederek bütün emirlerini yerine getireceğine dair söz vermiştir. Bu konuda geri adım atmaması gerekir.Vermiş olduğu bu söz üzere yaşadığı sürece âdil davranmalı ve adaletin zıddı olan zulme engel olmalıdır.
Ülkemizdeki haksız ve kanunsuz zulümler başta olmak üzere, yakın komşularımız olan Müslüman ülkelerdeki ve bütün dünyadaki haksız ve adaletsiz uygulamaların kalkması için fiilî ve kavlî duâ konusunda yapılması gerekenleri yapmak ve tatbikâtına devam etmek dilek ve temennisiyle.
14.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|