"Gerçekten" haber verir 16 Şubat 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Röportaj

HÜSEYİN CAN

99'DAN SONRA SİVİLLEŞME

“Aslında askerî çekirdek deşifre edilemediği, yargılanamadığı sürece Ergenekon operasyonu hiçbir işe yaramaz demeyeyim, ama (çünkü Türkiye’de bazı ilkler yaşandı) aslî amacına asla ulaşamaz. Çünkü bu işi ‘99 yılına kadar yürüten, askerî çekirdek. ‘99 yılından sonra sivilleşmeye geçildi.”

BİR NUMARA MUVAZZAFTIR

“Basında çıkan bir numara emekli bir askerî unsurdu. Aslında bir numara hiçbir zaman emekli bir kişi olmaz. Bir numara muhakkak muvazzaftır. Her dönemde bu aynıdır. Bir numara değişir, yeni

bir muvazzaf bir numara gelir. Hiçbir zaman muvazzaf askerî unsurları gayri muvazzaf biri kontrol edemez.”

YİNE ASKERî VESAYET

“Türkiye’deki askerî vesayeti son olaylar gösterdi. Bir orgenerali evinden veya makamından polis alamaz. Çünkü bir askere askerden başka birisi emir veremez. Bu yüzden bir savcı, ‘Askerî personeli gidin, alın, gelin’ diyemiyor. Bunlar askerî unsurlar kanalıyla yapılıyor. ”

Ergenekon’da askerî çekirdeğe dikkat

Avukat Gültekin Avcı ile Ergenekon üzerine bir röportaj gerçekleştirdik. Röportajda ana konumuz Ergenekon olmasına rağmen Türkiye’nin diğer önemli meseleleri de konuşuldu. Bu röportajı Yeni Asya İzmir Bürosundan Muharrem Okur ve Bornova Temsilcimiz Salih Sütçüoğlu ile beraber gerçekleştirdik.

Avukat Gültekin Avcı, 17 Ağustos 1969 Balıkesir Sındırgı doğumlu. 1990 Dokuz Eylül Ü. Hukuk Fakültesi mezunu. 1991 yılında İzmir’de Adlî yargı hakim ve savcı adayı olarak göreve başladı. Değişik yerlerde görev yaptı. 2005-2006 İzmir Bayındır Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulundu. Bu sıralarda basında demeçleri ve konferansları çıkmaya başlayınca Kars Ağır Ceza Hakimliğine tayin edildi. Avcı, Nisan 2007’de görevinden istifa etti. Avcı halen İzmir’de Avukatlık yapmaktadır. Avcı’nın devlet, istihbarat, askerî bürokrasi, tarih ve terörizm üzerine kitapları bulunmaktadır.

Gültekin Bey, Ergenekon kitabınızı okudum. Öncelikle 15 yıl savcılık görevinden sonra istifa ederek avukatlık yapmaya başladınız. Siz de savcılığa devam edebilir ve mesleğinizde yükselebilirdiniz. Niye savcılık mesleğinizden ayrıldınız?

Öncelikle hakikatlere ulaşmak ve hakikatler içerisinde yaşamak bir zaferdir. Biz de hakikatlerle beraber yaşamak istediğimiz için, doğruluktan taviz vermek istemediğimiz için, sistemin çarkları içinde erimek istemediğimiz için böyle bir yol bizim için mukadder oldu. Türkiye’de adlî mekanizma içerisinde doğru bildiğiniz bir şekilde hiçbir zümreye hiçbir kuruma boyun eğmeden görev yapmaya talip olduğunuz zaman şimşekler sizi bekliyor demektir. Karşınıza muhtelif felâketler ve sıkıntılar çıkar ve çıkarırlar. Dolayısıyla bu serencamda ben de taviz vermediğim için bir de Ferhat Beyin (Şemdinli savcısı F. Sarıkaya) akibetine uğramamak için; biliyorsunuz ihraç olunca avukatlık da yapamıyorsunuz, dolayısıyla istifa etme cihetine gittim. Adalet duygusunu kaybetmiş milletlerin hiçbir zaman istikbali olamaz. Yürütmede idarede Kaht-ı Rical sarsıcıdır ama adalette kaht-ı rical adalet duygusunun kaybı adalette bozukluk tamamen yok edicidir. Onun için önemli olan adalete ve hakkaniyete riayet etmektir.

Gerek Türkiye’de, gerekse Avrupa’da derin yapılanmanın olduğu malûm. Bu yapılanmanın tarihî sürecini anlatır mısınız?

Bu Ergenekon’u veya derin yapılanmayı İttihat ve Terakkiye götürenler var. Ama bu doğru değil. İttihat ve Terakki’de her şeye rağmen bir Osmanlı karakteri vardı. Bilhassa Enver Bey’in itikadına baktığınızda mütedeyyin bir insan olduğunu görürsünüz. Ama İttihat ve Terakkinin de karanlık işleri yok değildir. Ahmet Samim olayı gibi. Ama bu derin yapılanmalar o zamanlarda değil, Kuzey Atlantik Paktı ile yani NATO ile başlar. 1949-50 yıllarıdır. Tek parti döneminde derin yapılanmadan söz etmeye mahal yok. Çünkü devletin kendisi o imajı veriyor. Berrak olan tek şey millet. Devlet tamamen derin bir imaja sahip. O zaman böyle bir yapılanmaya ihtiyaç yok. Bu figürler zaten devlette var. Nato’ya girdiğimizde gayri nizami harp doktrini çerçevesinde Gladyo gibi (İtalya’daki) yapılanmanın adıdır. 1952 yılında ilk çekirdek Seferberlik Tetkik Kurulu olarak Türkiye’de kuruluyor. Bu yapılanma 3-4 yıl içinde bozulmaya ve amacından sapmaya başladı. Meselâ her bir ajana, ajan devşirme izni verildi. Siz düşünün bir ajansınız ve on onbeş kişi daha ayarlıyorsunuz. Buna yetkilisiniz yani. O zaman rakam 100 binleri buldu. Yani özel harbin sivil unsurları diyoruz ya bozulan işte Jitem içerisinde yer alan unsurlar da bu şekildedir. Hepsi sivildir ama devlet meselâ Abdulkadir Aygan’a eski Jitem unsurlarından ve PKK itirafçısı resmen askerî kimlik vermiştir. Adam itiraf ediyor. ‘Biz askerî kimlikle şunu öldürdük bunu öldürdük’ diyor. Devlet cinayet işler mi peki? Bu seyir Avrupa’ya göre Türkiye’de çok daha ağır olmuştur.

Daha da komplike bir hale gelmiş daha da geniş hayat sahaları bulmuştur. Sıkıntı burada. O zamandan bu yana önce Seferberlik Tetkik Kurulu olarak kuruluyor, 1964 yılında Özel Harp Dairesine tahvil oluyor, 1990’dan sonra Özel Kuvvetler Komutanlığı. Bu birimlerdeki resmî unsurlar yerüstü birimleri subaylardan yer altı birimleri sivillerden oluşuyor. Peki bu siviller kimlerdir? Genelkurmaya göre bunlar vatansever sivillerdir. Peki kime göre vatansever? Neye göre vatansever? Artık o kadar izafî bir çağda yaşıyoruz ki değerler o kadar değişti ki bizim vatan haini olarak gördüğümüzü başkaları vatansever olarak görebiliyor. Veya sizin hamiyetperver dediğiniz bir insana başkaları hain gözüyle bakabiliyor. Dolayısıyla bizdeki derin yapılanmanın en büyük hedefi en büyük hasmı ve rakibi bizim milletimizdir. Türklerin yapılanmasının en büyük operasyon hedefi yine aziz milletimizdir. Diğer ülkelerde de buna benzer yapılar vardır ama bunlar kısmen ülke içine kısmen ülke dışına operasyonlar yaparlar. Ama bizde farklı tabiî. Bakın 6-7 Eylül olayları var biliyorsunuz. Tahrik edilmiş kızdırılmış kalabalıklar yabancıların meskûn olduğu yerlere saldırdılar. O yıllarda 100 bin civarında ve çoğunluğu Rum olan azınlıklar bugün 3 bin civarına düşmüşlerse bunun asıl sebebi 6-7 Eylül olaylarıdır. Özel Harp Dairesinde komutanlık yapmış Sabri Yirmibeşoğlu 6- 7 Eylül olaylarının çok mükemmel bir Özel Harp Dairesi operasyonu olduğunu söylüyor. Ben bu operasyona Türk derin yapılanmasının ilk operasyonu olarak bakıyorum. Bunlar ardı sıra devam etti. Ta ki çok iri bir parça olan Ergenekon deşifre oluncaya kadar.

Bu unsurlar ihtilâl öncesi dönemlerde de kullanılmış mıdır?

İhtilâllerin motor gücü Özel Harp güçleridir. Tüm ihtilâllerin ve muhtıraların motor güçleri özel harp güçleridir.

Süreç son yıllarda kontrolden mi çıktı? Ergenekon nasıl ortaya çıkarıldı?

Bu yapılanmalar çok genişlediği için birbirleri arasında anlaşmazlıklar da söz konusu oluyor. Meselâ Abdullah Çatlı’nın tasfiyesi gibi. Çakıcı’nın grup içerisinde belli anlaşmazlıklara düşmesi gibi.

Her Ergenekoncu darbecidir. Ama her darbeci Ergenekoncu değildir. Bu çok önemli. Millet ikisini de lânetliyor. Biz darbecileri de Ergenekoncuları da lânetliyoruz. Bu darbe veya Ergenekoncuların neşvünema bulduğu yer askeriyelerdir. Tüm Avrupa’da bunlar askerî çekirdekten doğdular. İtalya’da ‘1 numara’ askerî istihbaratın başındaki orgeneraldi. Belçika derin yapılanmasının büyük çoğunluğu askerî unsurlardı. Türkiye’de formülasyon aynı. O formülasyonu koyan NATO zaten. Nasıl oluşturulacağına karar veren de NATO. Neticede askerî çekirdekle sivil unsurlar arasında zaman zaman uyumsuzluklar hep yaşana gelmiştir. Genelkurmay başkanlığımızın demokratik geçmiş açısından sicili bozuk. 5 kere demokratik sistemi sabote eden bir kurum sonuçta. Genelkurmayın demokrasi konusundaki yaklaşımına güvenmek imkânsız. Dolayısıyla Genelkurmay içerisinde darbeciler bulunabilir. Ergenekoncular var olduğu görünüyor zaten. Buna rağmen darbeci kesim farklı, Ergenekoncu ve darbeci kesim farklı bir şekilde faaliyet gösterebiliyorlar. Zaman zaman birbirleriyle çatışabiliyorlar. Neticede her çatışmadan zarar gören vatandaş oluyor.

Ergenekon nasıl fark edildi?

Türk derin yapılanması (isimleri farklı farklı olabilir) 2002 seçimlerinde farklı bir koalisyon tahmin ediyorlardı, ama olmadı. AKP gelince bir müddet ses çıkarmadılar.

AKP'nin iktidara gelmesinde bu unsurların etkisi var mı?

Derin güçlerin tamamen bir partiyi iktidara getirme gücü yok. Genelde gelen iktidarı değerlendirme cihetine giderler. AKP gelince biraz hayal kırıklığına uğradılar. Zaman içerisinde AKP ile de mutabakat içinde olunabileceğini düşündüler. Ki son zamanlarda boyun eğdiğini görüyoruz.. AKP’nin şu anda geldiği noktada bu yapılarla savaştığı ve genelkurmay vesayetine karşı isyankâr bir tavır içerisinde olduğunu asla söyleyemeyiz. Hatta son zamanlarda adeta bir mutabakat görünümü var. Avrupa Birliği uyum paketleri, demokratikleşme tamamen durdu. Yeni anayasadan bahsedilmiyor. Peki neden bu işler birden bıçak gibi kesildi? Bu tabi enteresan.

Bu Ergenekon tutuklamaları 2007 yılı ortalarında birden nasıl başladı?

Aslında 2001 yılında bir deşifre olayı var. Ama üstüne gidilmedi. Şunu da söylemekte yarar var. Ergenekon operasyonunu AKP’nin başarısı olarak görmemek lâzım. Hiç alâkası olmayan bir şey. ‘Operasyona AKP başladı’ demek için çok cesur, gözü kara, demokratikleşmeden korkmayan cengâver demokrat bir partiden söz etmemiz lâzım ki bu imkânsız. Bu gün AKP için bunları söylemek asla mümkün değil. Hükümet bir operasyonu ancak adalet bakanı kanalıyla tetikleyebilir. Veya emniyet istihbarat daire başkanlığı kanalıyla tetikleyebilir. Diyelim ki emniyet istihbarat daire başkanlığı kanalıyla bazı şeyleri deşifre ettiniz. Savcılar bunun üzerine gitmedikten sonra bu operasyon hiçbir işe yaramaz. Bu tutuklamalarda yetki tamamen savcıda. Polis sadece tesbit yapar. Savcıya sunar. Savcı ‘önemli bulmuyorum kardeşim’ dediği anda polisin bulguları hiçbir kıymet taşımaz. 2004 yılında ceza kanunu değişti. Eskiden adalet bakanlığı savcılara dâvâ açması için talimat verebiliyordu. Değişen ceza kanunundan sonra adalet bakanı, savcılar karşısında normal bir vatandaş mesabesinde. Dolayısıyla hiçbir yetkisi yok. Bugün hangi savcı başbakana veya adalet bakanına güvenerek yola çıkabilir ki? Niye bu çılgınlığı yapsın? Hem Ferhat Sarıkaya örneği ortadayken tabiri caizse onun cesedi ortadayken neden iktidara güvenerek kendi istikbalini tehlikeye atsın ki? Onun için hiçbir savcı iktidara güvenerek harekete geçmemiştir.

Burada şu var. Millî İstihbarat ve Emniyet İstihbarat Teşkilâtlarının önemli operasyonları var. Tuncay Güney’in ifadelerine baktığımızda ve millî istihbarat teşkilâtının mahkemeye gönderdiği cevaplara baktığımızda Tuncay Güney’le bir müddet entegrasyon içinde çalıştıklarını görüyoruz. Demek ki Ergenekon’un içerisine sızdırılan bir eleman söz konusu. Çok başarılı bir sızma operasyonu. Tüm bunlar ortaya çıkınca Ergenekon da MİT’ten nefret ettiğine göre Ergenekon’un nefret ettiği iki kurum var: MİT ve Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı. Ergenekon bu iki kurum içerisinde kadrolaşamadığından dolayı MİT’te kendi gücünü Ergenekon’a kaptırmak istemiyor. Çünkü Ergenekon orada da kabadayılık yapmak istiyor. Dolayısıyla MİT bir şekilde bunları deşifre etme yoluna gitti. Soruşturmaya başlayan savcılar Ümraniye’de silsile halinde net deliller bulunca yani her savcı bunu yapmak zorundaydı. Minare kılıfına sığmadı yani. Olayın artık saklanacak hali kalmadı.

Yani ulusalcı bir savcı bile orada olsaydı bu soruşturmaları yapmak zorundaydı. Çünkü deliller bunu gösteriyordu. Dâvâ neticesinde herkes ceza almayabilir. Teknik dinlemeler ortada. Bazıları diyor ki: ‘Dedikoduyla dâvâ mı olur?’ Teknik dinlemeler o kadar önemlidir ki, insanı ipe bile götürebilir. Zaten bu tür örgüt operasyonlarında, suç soruşturmalarında en önemli delillerden birisi teknik dinlemelerdir. Çünkü bunlar hâkim kararıyla yapılıyor. Çünkü hâkim, bu dinleme kararını verirken sonuç alınabileceği için veriyor. Demek ki bir şeyler bulunacak ki ve hâkim bu dinlemeyi delil olarak kullanacak ki, bu dinlemeler yapılıyor. Dolayısıyla bu teknik dinlemeler dedikodu sayılamaz. İnsanlar telefonda konuşurken birbirlerine makyaj yapmazlar. En samimî hisleriyle en tabiî fıtrî halleriyle konuşurlar. Çünkü dinlendiklerini umumiyetle bilmezler. Teknik dinlemelerde ortaya çıkan hususlar tevil getirilmeyecek meselelerdir. Ergenekon sanık avukatlarının yapabileceği tek şey, tevil getirmektir. Ancak ‘şaka yaptık’ falan diyebilirler. Meselâ öldürecekleri insan için ‘ben onun maneviyatını öldürecektim’ falan diyerek cevap verebilirler. Tabiî bu teviller mahkemelerin asla samimî bulmayacağı lâflardır. Başka türlü Ergenekon Sanıklarını savunmak mümkün değildir.

Ergenekon dâvâsında hem darbecilik var (312. madde), hem de silâhlı terör örgütü soruşturması var. CHP lideri diyor ki; ‘Bu kadar silâhla ihtilâl mi olur?’ Silâhlı terör örgütü olması için, üyelerin hepsinin silâhlı olmasına gerek yok. On kişilik bir örgütte bir tanesinde silâh varsa ve bir amaca yönelikse o silâhlı bir terör örgütüdür. Silâhlı bir terör örgütü olması için, 7–8 tanesinde silâh olması gerekmez.

İki paşa lojmanlarından alındı...

Aslında Türkiye’de askerî vesayetin olduğunu son olaylar gösterdi. Dört yıldızlı bir emniyet müdürünü evinden veya makamından bir polis memuru alabilirken, bir tane orgenerali evinden veya makamından alamıyorsun. Aslında bir emniyet müdürü demokrasilerde bir generalden daha önemlidir. Polis görev ve selâhiyetleri kanununda cumhuriyet savcısının emirlerinden devamlı bahsedilir. Cumhuriyet savcısı emrettiğinde şöyle yapılır, böyle yapılır diye… Jandarma görev ve teşkilât kanununda ise, cumhuriyet savcısının isteklerinden bahsedilir. Hâlbuki ikisi de emirdir. Jandarma aksini yapamaz. Neden peki? Çünkü bir askere askerden başka birisi emir veremez. Bu yüzden herhangi bir savcı, ‘askerî personeli gidin, alın, gelin’ diyemiyor. Bunlar askerî unsurlar kanalıyla yapılıyor. Savcı merkez komutanlığından destek istiyor. Savcının talimatına askerî unsurlar nezaret ediyorlar.

Kamuoyunun genel kanaati; Ergenekon’un asıl devamının halen ordunun içinden olduğu yönünde.

Devamı değil, çekirdeği ordunun içinde. Şu andaki yargılanan insanlar sokaktan toplanan kimseler. Neticede bunların, her biri birer zanlıdır. Bunlar ceza alsa ne olacak? Birkaç akademisyen ve emekli askerî unsur ceza alsa ne olacak?

Sizce bu yargılama nasıl sonuçlanır?

Şu anda 86 tane sanık var. 44’ü tutuklu. Bu delillere göre benim kanaatim mahkûmiyet kesin çıkar. En azından şuna götürür: Silâhlı terör örgütü olmasa bile, mahkeme Ergenekon konusunda ikna olmasa bile, T.C. Hükümeti’ni kısmen veya tamamen görev yapamaz hale getirmeye teşebbüsten yani darbecilikten mahkûmiyet için yeterli delil var. Neticede Ergenekon yapılanması mahkemece kabul edilmezse sadece şu olur: Meselâ, Veli Küçük Danıştay saldırısından cezalandırılması istenir. Mahkemenin Ergenekon gerçekliğini kabul etmemesi Ergenekon gerçekliğini fazla değiştirmeyecektir. Çünkü bu yıllardan beri biliniyor. Aslında iddianameyi gören meselenin ciddiyetini anladı. Baktılar ki, savcılar kafalarından hayal falan üretmiyorlar. Aslında askerî çekirdek deşifre edilemediği sürece, yargılanamadığım sürece Ergenekon operasyonu hiçbir işe yaramaz demeyeyim ama (çünkü Türkiye’de bazı ilkler yaşandı) aslî amacına asla ulaşamaz. Çünkü bu işi ‘99 yılına kadar yürüten askerî çekirdek. ‘99 yılından sonra sivilleşmeye geçildi. Lobi dokümanında bu açıkça ifade ediliyor.

Bir ara Ergenekon’un bir numarası kim diye bir tartışma vardı. Sizce bir numara kim? Ve alındı mı?

Basında çıkan bir numara emekli bir askerî unsurdu. Aslında bir numara hiçbir zaman emekli bir kişi olmaz. Bir numara muhakkak surette muvazzaftır. Her dönemde bu aynıdır. Bir numara değişir, yeni bir muvazzaf bir numara gelir. Hiçbir zaman muvazzaf askerî unsurları gayr-ı muvazzaf birisi kontrol edemez. Hele askerî güçler gibi hiyerarşinin fevkalâde yoğun olduğu bir birimde emekli bir generalin hepsine birden nüfuz etmesi, onlara görev vermesi mümkün değildir. Dolayısıyla bir numara adım gibi söylüyorum muvazzaftır. Ama ben muhtelif televizyon programlarında da dedim. Ama emekli tuğgeneral sivil yapılanmanın başında olabilir. Sivil yapılanmayı kontrol eden kişi o olabilir. Ama bütün bunların başında, Ergenekon Kontrol Komutanlığı’nın başı muvazzaf bir general olmalıdır.

Biliyorsunuz Nokta Dergisi darbe konusunda bir hayli yayınlar yaptı. Taraf gazetesi de aynı… Alper Görmüş bir programda basından şikâyet etti. Bir de gece yapılan tutuklama operasyonları eleştirildi. Bu operasyonlar gündüz yapılamaz mı?

Öncelikle bu konuda Nokta Dergisi’nin büyük emeği geçti, ama maalesef kapatıldı. Sizin dediğiniz gibi basın da sahip çıkmadı. Bir de eleştirilen gece tutuklamaları var. Bu işler normalde gece yapılır. Savcılar geceyi tercih ederler ve etmelidirler de… İnsanlar öyle konuşuyorlar ki, ben şaşırıyorum. Meseleyi bilmiyorlar. Avukatlar bile… Meselâ Tuncay Özkan neden daha sonra alındı diye eleştiriliyor. Çok ilginç taktikler vardır. Bazen savcılar örgütün önemli bir elemanını özellikle bir müddet bırakırlar. Diğerlerini alırlar, onu bırakırlar. Bakalım başka kimlerle irtibat kuracak diye… Siz o adamı içeri aldığınızda bağlantılarını kesmiş olursunuz. Yapılan operasyonda delillerin kaybolmaması lâzım. Bu işin de en güzeli gece vaktidir, sabaha karşıdır. Bunu konuşanlar adlî mekanizmanın nasıl çalıştığını bilmeyenlerdir. Özellikle gece yapılmalı ki deliller sıcağı sıcağına ele geçsin. Adlî mekanizma şıklık kibarlık peşinde değildir. Bu Abdullah Öcalan’ın suçuyla aynı mahiyette bir suç. Eğer idam cezası olsaydı bunlar da idamla yargılanacaklardı. Ve tutuklu insanlar. Bir mahkeme tutukladı. İki farklı mahkemeye itiraz ettiler. Onlar da serbest bırakmadı. Demek ki bunların yaptığı ciddî bir şey. Hangi edeple kibarlıktan bahsediliyor. Efendim ‘tutuklamalar aramalar şık değilmiş’ deniliyor. Yani bir kısım medya bu işi sulandırdı. Neden yapıyorlar peki? CHP neden kaygılanıyor? Ergenekon’un taşıdığı en büyük değer Atatürkçülük ve ulusalcılık da ondan. Bunda tereddüt yok. Bakın dokümanlara göreceksiniz. Ergenekon mahkûm olursa sanki Atatürkçülük ve ulusalcılık mahkûm olacakmış diye Ergenekon soruşturmasını sulandırmak istiyorlar. Baykal Ergenekon’un avukatıyım falan diyor. Bu demokratik ülkelerde söylenemeyecek bir sözdür. Bana göre Ergenekon’un avukatıyım veya PKK’nın avukatıyım aynıdır. Hatta daha kötüdür. Çünkü PKK’nın hedefi, amacı bellidir. Ama Ergenekon çok mel’un bir yapılanma. Hedefi tamamen millet. Bu millete yıllardır kan ağlatan ve gözyaşı döktüren bir yapılanma. Böyle bir yapılanmanın avukatıyım demek normal bir şey değil.

Belli kesim Ergenekon’un ceza almasından niye bu kadar korkuyor sizce?

Biliyorsunuz Türkiye demokratik bir ülke değil. Demokratik sistemle resmî ideoloji asla bir arada yaşamaz. Dünyadaki demokratik ülkelerde de resmî ideoloji yoktur. Demokrasi resmî ideolojinin olmadığı bir sistemdir zaten. Biz kendi kendimizi kandırmaya devam ediyoruz. Laiklikle resmî ideoloji yine bağdaşmaz. Laiklikte hiçbir inanca veya görüşe üstünlük tanımayacaksınız. Ama siz Atatürkçülüğe üstünlük tanıyorsunuz. Anti Atatürkçü birisi veya Atatürkçülüğe taraftar olmayan birisi Türkiye’de istediği hayat sahasını bulabilir mi? Asla bulamaz. Bunu hepimiz biliyoruz. Demek ki biz laik de değiliz. Dolayısıyla böyle bir ülkede Ergenekon soruşturmasının zanlıları Atatürkçü ulusalcı. Atatürkçü olduğum için tutuklandım diyenler var. O zaman sormazlar mı İtalya veya İspanya’dakilerde mi Atatürkçüydü? Böyle komik ve gayrı ciddî bir şey olmaz. Sen ‘Atatürk çetelerle Cumhuriyeti kurdu’ diye tekrar çeteleri kur olur mu? O 85 yıl önceydi. Bu gün bu çeteleri kuranların demokrasiyi istemediği bir gerçektir. Portekiz derin yapılanması evrakları arasında çıkan bir belgede Demokrasi bizim en büyük düşmanımız. Onu ortadan kaldırmamız gerekiyor yazıyordu. Burada da Kemal Alemdaroğlu’nun bir teknik dinlemede "Bu iş demokrasi ile olmaz” demesi aynı çağrışımı gösteriyor. Bir de bu tür yapılanmalar askerî vesayetin olduğu hayat tarzından nemalanıyorlar. Mehmet Ali Kışlalı Genelkurmay’ın son zamanlardaki suskun tavrını tenkit ediyor. Ama demokrasilerde Genelkurmay konuştuğu anda ülke zarar görür. Genelkurmay sustuğu takdirde ülke ilerler. Bana göre başbakanın türban meselesinde yanıldığı nokta şuydu: Efendim ‘kurumsal mutabakat toplumsal mutabakat.’ Türkiye’de kurumsal mutabakat hiçbir zaman olmaz. Yani Genelkurmay’da bu işe sıcak baksın. Genelkurmay sana tabi olmak zorundadır. Madem demokrasi oyunu oynamaya çalışıyorsunuz. Amerika Birleşik Devletlerinin yani dünyanın en önemli genelkurmay başkanının adını bile bilmeyiz biz. Halbuki körfez savaşı sırasındaki genelkurmay başkanı Richard Mayer daha önceki görevi uzay kuvvetleri komutanlığıydı ve uzaya yönelik tasavvurları, planları var, orada konuşlandırdıkları uyduları, güçleri var ABD’nin. Bu kadar önemli bir stratejist bu adam. Yine Colin Powel Dışişleri Bakanı oldu. Çok isabetli bir isimdi. Amerika’daki generaller bakanlık diplomatlık yapabilir. Hepsi stratejist çünkü. Entelektüel birikime sahiptirler. Ama bizde maalesef bir askerî çizgi var. Bunun dışında belli kitaplar yasak belli kültür yasak belli insanlarla görüşmek yasak. Dolayısıyla bizim silâhlı kuvvetlerde görev yapmış unsurlar ve generallerin sivil hayata intibakları mümkün olmuyor. Devlet idaresinde görev almaları da fevkalâde yanlış. Çünkü zarara sebebiyet verirler. Asker savunmak içindir. Liderlik için değil. Liderler sivillerdendir. Yavuz Sultan Selim, Fatih, Abdülhamit Han, Harbiye mezunu değillerdi. Sivil liderlerdi. Yavuz harbiye mezunu olmamasına rağmen dünyanın kaydettiği en büyük komutanlardandır.

— DEVAMI YARIN —

[email protected]

HÜSEYİN CAN

16.02.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (17.02.2009) - Ergenekon’u bekleyen tehlikeler

  (16.02.2009) - 99'DAN SONRA SİVİLLEŞME

  (09.02.2009) - RESMî İDEOLOJİ SORGULANMALI

  (03.02.2009) - İTİRAFÇININ SÖZLERİ YENİ DEĞİL

  (29.01.2009) - ‘Muavenet gemisi, Türkiye’ye gözdağı vermek için vuruldu’

  (27.01.2009) - CLINTON, LOBİYİ DIŞLAMIŞTI

  (19.01.2009) - YAPILANLAR “SINIR BELİRLEME”YDİ

  (12.01.2009) - Askerî anlaşmalarda hükümet dışlanamaz

  (05.01.2009) - ÖLENLERİN YARIDAN FAZLASI SİVİL HALK

  (29.12.2008) - Hepimizin yaşadığı acılar değerli

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır