Leyla ve Mecnun, Kerem ile Aslı, Yusuf ile Züleyha…
Tarihten günümüze miras kalan aşk hikâyeleri… Sevgililer günü dolayısıyla gazeteler ilâveler çıkarıp, broşürler basarak tüketim ekonomisine katkılar sağlarken, konu ile ilgili uzman görüşlerine de sık sık yer verildi medyada. Leyla ve Mecnunsuz Sevgililer Günü olur mu? Onların da adı sık sık geçti elbette.
Uzmanlara göre aşk bir hastalık. Hele ki, takıntı haline gelirse, aynen depresyon tedavisi gibi ilâçla, elektro şokla tedavi edilmesi gerekiyor.
Konu ile ilgili fikir beyan eden bir uzman şunları söylemekte: “Leyla, Mecnun… Bunlar efsanevî yönleri ağır basan hikâyeler. Şu zamana bakacak olursak, Leyla ile Mecnun şimdi olmaz. Yani bu dönemde yaşasalardı biz onları tedavi ederdik. Devam edip gitmezdi.”
Evet, günübirlik ilişkilerin sıkça gündeme getirildiği, hayattan “haz” almaya dayalı “benmerkezci” hayat görüşünün hâkim olduğu zamanımızda artık aşk da “Kullan, at!” felsefesinden nasibini almakta!
Böyle olmadığındaysa “hastalık” olarak kabul edilip, ilâç tedavisi uygulanmakta! Garip bir asırdayız vesselâm… Hani deveye sormuşlar ya “İnişi mi seversin, yokuşu mu?” “Yok mu bunun bir orta yolu?” cevabını vermiş. O hesap!
İsm-i Vedud
Peygamberimizin (asm) sıkça yaptığı duâlardan birinin “Ya Rabbi! Bana eşyanın hakikatini göster!” olduğunu kaynaklardan öğreniyoruz. Bediüzzaman Hazretleri “eşyanın hakikati esmâ-i İlâhiyedir” diyor.
İnsan, fıtratındaki duyguları dengeli-ölçülü kullanmakla insan olur. Aksi takdirde duygularının esiri olan bir nev’î insan bozması canavar ya da hiçbir şeyle ilgilenmeyen ahmak bir mahlûk durumundadır.
İnsanın fıtratındaki aşk duygusu da İsm-i Vedud’un bir tecellîsi, yansıması. ‘Cenâb-ı Hak seven ve sevilen’dir anlamına gelir Vedud ismi. Kullarını sever, kulları tarafından sevilir.
Bu ismi üzerinde yansıtan insanlar da sever ve sevilirler, muhib ve mahbub olurlar birbirleri için. Bu duygularını Kur’ân ve Sünnet düsturları ışığında sınırlandırır, dengelerler.
Yusuf ile Züleyha
İlginçtir, Kur’ân-ı Kerim’de kıssaların en güzeli “ahsenü’l-kısas” olarak nitelendirilen Yusuf Sûresi aynı zamanda bir aşk hikâyesini de barındırır içinde. Yusuf ile Züleyha’nın hikâyesidir bu. Yusuf Sûresi’nde ismi zikredilmemekle birlikte Züleyha’dan bahsedilmektedir. Risâle-i Nur’da Züleyha’nın Yusuf ile aralarında geçen hadiselere değinmeden Züleyha’nın Yusuf’a “aşk”ı ile Yakub’un (as) oğluna olan “şefkat”i karşılaştırılmakta ve şefkatin aşktan ne kadar üstün olduğuna vurgu yapılmaktadır. Yusuf (as) zindanı tercih edip, Züleyha’nın isteklerine karşılık vermez. Yıllarca zindanda kalır.
Masumiyeti yıllar sonra anlaşılır, Mısır’a aziz olur. Züleyha ile evlenir.
Kur’ân’da gerektiği kadarıyla ve birçok hikmete binâen aktarılan kıssanın detayları üzerinde durmayan Risâle-i Nur’da olayın aşk-şefkat boyutuna ve bunlar arasındaki duruma işaret edilmektedir. Bir yanda Hz. Yusuf’a büyük bir aşkla bağlanan Züleyha, bir yanda oğlu için her daim “En iyi koruyucu Allah’tır. Merhametlilerin en merhametlisi de O’dur” (Yusuf Sûresi, 64.) duâsını yapan şefkatli bir baba… Bediüzzaman Hazretleri Yakub Aleyhisselâmın parlak hissi ve muhabbetinin aşk değil şefkat olduğunu belirtirken, şefkatin aşktan çok keskin ve parlak, ulvî ve nezih olduğunu, bu yönüyle de nübüvvete lâyık bulunduğunu belirtmiştir.
Kur’ân-ı Kerim parlak bir şekilde Yakub Aleyhisselâmın yüksek derecedeki şefkat hissiyâtını, Züleyha’nın aşkından yüksek göstermek sûretiyle şefkatin aşka üstünlüğünü veciz bir şekilde ortaya koymuştur.
Evet, şefkat aşktan üstündür…
15.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|