Bediüzzaman'ın siyasete tavsiyeleri, hep vatan ve millet hesabına olmuştur. “Eski Dahiliye Vekili, Şimdi Parti Kâtib-i Umûmisi Hilmi Bey” hitabıyla yazdığı mektubunda da yirmi yıl boyunca kendisine yapılan işkenceleri ve kanun dışı muameleleri bildirse de asıl maksat, dönemin tek iktidar partisi aracılığıyla siyaseti ve devleti ikazdır.
Bediüzzaman tavsiyelerini şüphesiz sadece Halk Partisi’ne değil, çeşitli vesilelerle Demokrat Parti’ye, Millet Parti’sine ve diğerlerine de yapar.
Ancak Osmanlı Mebusan Meclisi’ne seçilmiş, ardından Cumhuriyet döneminde uzun yıllar Meclis’te bulunmuş ve Cumhuriyet Halk Partisi saflarında siyaset yapmış, milletvekilliği yaptığı süre zarfında, muhtelif bakanlıklarda ve partinin çeşitli idarî kademelerinde görev alıp genel başkan vekilliğine kadar yükselmiş tek parti döneminin siyaset ve devlet adamı ve mihver ismi Hilmi Uran’ı muhatap seçmesi, ayrıca dikkate değer.
SİYASETİ DİNÎ DEĞERLERE
SAHİP ÇIKMAYA ÇAĞIRMAK…
Zira bu mektubunda Bediüzzaman, “lâdini esas”la rejimi din dışılığa dayandıran tek parti döneminin akıbetini haber verir. Tahripkâr fitnelerle tefrika ve zâfiyet veren cereyanlara karşı, “İslâmiyet hakikatiyle mezcolmuş, ittihad etmiş ve bütün mazideki şerefini İslâmiyette bulmuş millet” anlayışının ancak dayanabileceğini izâh eder.
Eski zaman gibi kahramancasına Kur’ân’a ve hakaik-ı îmana sahip çıkılmamasıyla ve yanlış bir surette din zararına “Batı medeniyetinin propagandasına” devam edilmesiyle doğrudan doğruya hakaik-ı Kur’âniye ve îmaniyeye çalışılmamasından doğan “dehşetli akıbeti” haber verir. “Size kat’iyyen haber veriyorum ve kat’î hüccetlerle isbat ederim ki, âlem-i İslâmın muhabbet ve uhuvveti (kardeşliği) yerine, dehşetli bir nefret ve kahraman kardeşi ve kumandanı olan Türk milletine bir adavet (düşmanlık) ve şimdi âlem-i İslâmı mahva çalışan küfr-ü mutlak altındaki anarşiliğe mağlûb olup âlem-i İslâmın kal’ası ve şanlı ordusu olan bu Türk milletinin parça parça olmasına ve şark-ı şimalîden (Rusya’dan) çıkan dehşetli ejderhanın istila etmesine sebebiyet verecek” diye daha baştan uyarır.
“Bu milletin hâmiyetperverleri ve milliyetperverleri” olarak “herşeyden evvel bu mümteziç (kaynaşmış), müttehid (birleşmiş) milliyetin can damarı hükmünde olan” Kurân terbiyesinin bozuk Batı medeniyeti yerine tercih edilmesinin gereğini ifâde eder…
Bediüzzaman mektubunda, bir siyasetçi olarak Halk Partisi’ne karşı “siyasî muârızlar”ın itirazlarını olduğunu hatırlatır. Osmanlıdaki Ahrar Fırkası’na uzanan milletin inanç değerlerini önemseyen Demokrat Parti hareketini nazara verir. Bu siyasî rakibin “mükemmel bir reis” bulup “hakaik-i Kur’âniye” dediği milletin inanç ve mânevî değerlerine saygıyı ve hizmeti esas alması halinde “birden kendilerini mağlup edeceğini” çok önceden anlatır.
Halk Partisi’nin erken davranıp dine ve manevî değerlere sahip çıkmasını tavsiye eder. Bu haliyle milletin ihtiyariyle katiyen iktidara gelemeyeceğini belirtir.
Tek parti döneminde görüldüğü tarzıyla, “medeniyet hesabına mukaddesatı çiğneyen usûlleri muhâfazaya çalışması” ve “mevcut dehşetli kusurların millete verilmesi”nin meydana getireceği travmadan söz eder. Bunun “kahraman ve dindar milleti ve İslâm ordusu olan Türk milletinin geçmiş asırlardaki milyarlar şerefli merhum ordularına ve milyonlarla şehitlerine ve milletine büyük bir muhâlefet ve ervâhına (ruhlarına) bir mânevî azâb ve şerefsizlik olduğunu” peşinen bildirir. Halk Partisi’nin “inkılâp kusurlarını tâmir etmesinin” hem kendi siyasî geleceği ve hem vatan ve millet için ehemmiyetini beyân eder.
“Şimdiye kadar gelen inkılâp kusurlarını üç dört adamlara verip şimdiye kadar umumî harp ve sâir inkılâpların icbarıyla (zoruyla) yapılan tahribatları -hususan an’ane-i diniye hakkında- tâmire çalışsanız, hem size istikbâlde çok büyük bir şeref ve âhirette büyük kusuratlarınıza kefaret olup, hem vatan ve millet hakkında menfaatli hizmet ederek milliyetperver, hâmiyetperver nâmına müstehak olursunuz” diye yol gösterir. (Emirdağ Lâhikası-190-191)
SİYASETİ VE DEVLETİ MİLLETLE
ZITLAŞMAKTAN CAYDIRMAK…
Görünen o ki hedef, topyekûn siyasetin ıslâhıdır; dine ve mukaddeslere sahip çıkılmasını sağlamaktır. Bundandır ki milletin talebi ve Bediüzzaman’ın çıkacağını bildirdiği Demokrat Parti’nin millet nezdindeki mânevî baskısı sonucu, Halk Partisi yönetimi Demokratların önünü almak için bazı icraatlara başlar. İmam hatip ve Kur’ân kurslarıyla İlâhiyat Fakültesini açar, Millî Eğitimin bünyesinde Din Öğretimi Genel Müdürlüğünü kurar. Peşinden Ezân-ı Muhammedînin aslına çevrilmesine direnemez…
Bu durum, Halk Partisi içinde Bediüzzaman’ın hitap ettiği “milliyetperver ve hâmiyetperver nâmına müstehak isimler”in inadına milletle zıtlaşmaktan caymasının ilk işâretleridir. Ne var ki “inkılâp kusurlarını tam tâmir edememesinden gelen kırılganlık, siyasî sonunu hazırlar. Bediüzzaman’ın sözünü ettiği “siyasî rakip” Demokrat Parti sonunda “İslâm Kahramanı Adnan Menderes” gibi “mükemmel bir reis” bulup milletin inanç değerlerine saygıyla sahip çıkarak Halk Parti’sini mağlup eder…
Bütün bunların yanı sıra Bediüzzaman’ın mektubunun sonunda “ölüm hakikati”ni hatırlattığı ve “Kur’ân’ın, o idam-ı ebediyi, ehl-i iman için terhis tezkeresine çevirdiğini güneş gibi ispat eden, bu millet ve vatana hücum eden dehşetli cereyanlara karşı sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’ânî olan Kur’ân tefsiri Risale-i Nur’un eline geçtiğini” bildirdiği “Hilmi Bey”in 14 Mayıs 1950 seçimlerinde Demokrat Parti’nin 408 milletvekiline karşılık CHP’nin 69 milletvekiliyle kalması üzerine 16 Mayıs’ta “genel başkanvekili” sıfatıyla partiye “muhâlefet genelgesi” yayınlayıp aktif siyasî hayatı bırakması da ayrıca ibret vericidir.
Hilmi Uran’ın çok sevdiği ve divanının büyük bölümünü ezberden bildiği hakim Şeyhülislâm Yahya Efendi’nin, “Hangi gündür ki anın âharı (sonu) akşam olmaz?” mısrâını düşünerek Bediüzzaman’ın mektubundan on yıl sonra 1957 senesinde 71 yaşında vefatına kadar İstanbul-Pendik’teki evine çekilip hâtıralarını yazmaya başlaması enteresandır.
Bu bakımdan Bediüzzaman’ın mezkur mektupta, “Hilmi Bey! Talihin var. Ben hapiste ve burada iken hakkımda seni merhametsiz gördüm. Ne vakit hiddet ettim, bedduayı niyet ettim; Hilmi Bey nâmında benim bir kardeşim ve Nurun has bir şakirdini her vakit hayırlı duamda ismiyle zikrettiğimden, sana beddua niyet ederken, bu hayırlı duaya mazhar Hilmi Bey ismi adeta şefaatçi oldu, beni men etti. Ben de o niyetten vazgeçtim, senin beni tâzip eden memurlarından gelen eziyete tahammül edip o bedduadan vazgeçtim. Çok defa hayret ediyordum. Bana bu kadar sebepsiz azâp vermekle beraber sana hiddet etmiyordum. Demek en sonunda seninle dost olacağız diye o hiss-i kablelvuku (önsezi) ile kalbe gelmiş” hâşiyesi mânidardır.
Siyasete tavsiyeler bu mânânın muhtevasında olmalıdır…
15.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|