"Gerçekten" haber verir 18 Şubat 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

M. Latif SALİHOĞLU

Lozan'ın hedefinde din ve demokrasi vardı



Yaklaşık iki aydır devam eden Birinci Lozan Görüşmeleri, 1923'yılı Şubat ayının ilk haftasında kesintiye uğradı.

Bu kesintinin sebebi, daha çok gizli maddeler üzerinde yapılan görüşmelerde kesin bir mutabakata varılamamasıydı.

Görüşmelerin odak noktasını "İslâmiyet" teşkil ediyordu: Yeni Türkiye, tıpkı Protestanlar gibi davranıp İslâm dinini dışlamaya, bozmaya, bu dini sosyal ve siyasî hayattan söküp atmaya yönelik radikal adımlar atacak mı, atmayacak mı?

Evet, taraflar arasında arabuluculuk görevini üstlenen Hahambaşı Haim Naum'un da üzerinde en çok durduğu mesele buydu.

Türkiye heyetinin başkanı İsmet Paşa, bu konuda tek başına karar veremeyeceğini, gidip Ankara'daki büyükleriyle görüştükten sonra bu meselede nihaî bir karara varabileceklerini söyleyince, Lozan Konferansı da yarıda kesilmiş oldu.

Lozan heyeti Ankara'ya döndükten sonra, gizli gündemle birçok kez toplanan Meclis'te şiddetli tartışmalar yaşandı.

Lozan'da vatan, millet ve İslâmiyet nâmına taviz verilmesine şiddetle muhalefet eden grubun başında Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey ile Erzurum mebusu Hüseyin Avni (Ulaş) Bey geliyordu.

Meclis'teki tartışmaların en hararetli günlerinde (27 Mart 1923), Ali Şükrü Bey, aniden ortadan kayboldu. Üç–gün sonra ise, bir bağ evinin yakınında cesedi bulundu. Katilin (yahut tetikçinin) Çankaya Muhafız Komutanı Topal Osman olduğu anlaşıldı. (Azmettiricinin kim olduğu anlaşılmasın diye de, çatışmada öldürülen Topal Osman'ın kafası kesildi.)

Dehşet uyandıran bu elim hadiseden çok kısa bir süre sonra (1 Nisan), genel mebus seçiminin yapılmasına karar verildi. Nitekim, bu esnada Ankara'da bulunan Bediüzzaman Said Nursî'ye de mebus olması için teklif yapıldı.

Said Nursî'ye, mebusluk dışında daha başka teklifler de yapıldı. Genel vaizlik, yüksek maaş, Çankaya'da köşk ve kurulacak diyanet teşkilâtında makam gibi...

Tabiî, bütün bunların asla reddedilmeyecek bir karşılığı vardı: Birlikte ve emir altında çalışmak, dinde reform yapmak ve bilhassa 23 Nisan'da Lozan'da ikinci kez başlayan konferansa katılan Avrupa delegasyonunu memnun edecek şekilde bazı fetvâların âcilen verilmesi gibi...

Bu fetvâ meselesinin başında da şu üç madde geliyordu: Heykel fetvası, içki fetvası ve kadınların kısmen açılabileceğine dair bir fetva.

Said Nursî'nin bu teklifi bütünüyle reddetmesi sebebiyle, başına gelmeyen kalmadı. Hatta öyle ki, ömür boyu çektiği hapis ve sürgün cezasının ana sebebinin, bu dönemde yaşadığı hadiseler olduğunu da, eserlerinde ve hatıralarında defalarca ifade buyurdu. (Bkz: Son Şahitler–2, s. 298)

Said Nursî, hem dine muhalif, hem de farklı siyasî görüş sahiplerine hayat hakkı dahi tanımayan Ankara'nın o zamanki idarecileriyle uzlaşamayarak ayrılır ve ömrünü uzun vâdeli bir iman hizmetine vakfetmek niyetiyle Van'a çekilir.

Lozan muhalifleri liste dışı

Meclis'in yenilenmesi için Temmuz ayında yapılan milletvekili seçimlerinde, özellikle bir noktaya dikkat edildi: Yeni listeye, Lozan'a muhalefet eden hiçbir milletvekilinin dahil edilmemesi hususu...

Evet, 11 Ağustos'ta toplanan II. Devre Millet Meclisinde Lozan muhalifi bir tek mebusun bulunmaması için gereken herşey yapılmıştı.

Gariptir, yeni Meclis'in açılmasıyla, Lozan heyetinin Türkiye'ye gelmesi aynı günlere rastlar.

Yeni Meclis, 23 Ağustos'ta Lozan Antlaşmasını görüştü ve ekseriyetle kabul etti. Antlaşmayı reddedenlerin sayısı ise, 14 kadardı. Bunların arasında, Kâzım Karabekir, Refet Bele, Ali Fuat Paşa gibi, bir sene sonra Meclis'te anamuhalefet görevini üstlenecek olan şöhretler vardı.

Yeni Meclis üyelerinin, aynı zamanda 9 Eylül'de kurulan Halk Fırkasının da mensubu olması istendi. Vekillerin çoğu, bu dayatmayı kabul etti ve partiye üye oldu.

Direnenler ise, 9 Kasım 1924'te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasına katıldı.

Ne var ki, tâ 3 Mart'ta açığa çıkan dini dışlama hareketi, farklı siyasî görüşe dahi zerrece müsamaha göstermiyordu.

Evet, 1924 yılının 3 Mart'ında Hilafetin lağvıyla birlikte Medreseler da kapatıldı. Ardından, din adına ne varsa siyasî, sosyal ve kültürel hayattan sökülüp atılmaya başlandı.

Aynı paralelde olmak üzere, farklı siyasî oluşumlar da yok edilmeye çalışıldı. İlk etapta, İstiklâl Savaşının en kudretli paşalarının da içinde ve başında bulunduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası cebren kapatıldı. Kurucuları ile yönetim kadroları adeta biçildi. Bu vatanperver kişiler, 1925'teki Şeyh Said Hadisesi ve 1926'daki muhayyel İzmir Sûikastı Hadisesiyle irtibatlandırılarak mahkemeye verildi. Neredeyse tamamı idam edilecekti.

Bir kısmı kurtuldu; ancak, dinî tedrisat gibi, demokratik teşebbüslerin, ne yazık ki sonu getirilmiş oldu.

A. Şeref Laç'ın hatırası

Daha evvel üzerinde iki kez durduğumuz ve genişçe izah ettiğimiz bir konuya, bazı okuyucularımızın talebi üzerine—kısa da olsa—bir kez daha değinmeye çalışalım.

Eski mebuslardan Avukat A. Şeref Laç, 33 yıl önce Yeni Asya'da çıkan bir röportajında Bediüzzaman Hazretleriyle ilgili hatıralarını anlatıyor. Bu hatıralardan biri de, merhum Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleriyle alâkalı.

Laç'ın naklettiğine göre, Üstad Bediüzzaman, Süleyman Efendiden sitayişle bahsetmiş, hizmetini takdir etmiş ve sonunda da onun "işaret buyurulan zât" olduğunu söylemiş.

Bazı şahitlerden dinlediğimiz sözlü nakillere göre de, Bediüzzaman Hazretleri, Süleyman Efendi ve talebelerinin Kur'ân hizmetini takdirle yâdetmiş ve "Onlar Kur'ân'ın lâfzına, biz de mânâsına himet ediyoruz" demiştir.

Ancak, yukarıda geçen "işaret buyurulan zât" şeklindeki ifade, sadece ve sadece A. Şeref Laç'a ait bir "haber–i vahit" olup, başka da hiçbir yerde geçmemekte ve başka hiç bir kaynak tarafından teyid edilmemektedir.

Bundan dolayıdır ki, 31 Mayıs 1976 tarihli Yeni Asya'da neşrolan merhum Laç'a ait hatıranın bu kısmı, bir yıl sonra basılan "Aydınlar Konuşuyor" isimli kitaba konulmadı.

Yani, konuyu müzakere eden yayın heyeti tarafından, özellikle "işaret buyurulan zât" şeklindeki rivâyetin sihhatine kanaat getirilmedi ve bu sebeple, hatıraları kalıcı hale getiren kitaba o ifadelerın konulması uygun görülmedi. (Bkz: Age, s. 195–198; Yeni Asya Yayınları, 1977 İstanbul.)

18.02.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (17.02.2009) - İşgalden istiklâle

  (14.02.2009) - Şiddetli sarsıntılar

  (12.02.2009) - Meşrûtiyet seçimleri

  (11.02.2009) - İki eksenli siyaset

  (10.02.2009) - Risâle'de hürriyet ve demokrasi

  (09.02.2009) - Hürriyet aşkı ve demokratlık

  (07.02.2009) - İşte Kemâl'in "Rüyâ"sı

  (05.02.2009) - Bayraktar Namık Kemâl, Sancaktar Bediüzzaman

  (03.02.2009) - Davos, seçimlere tahvil edilmesin

  (02.02.2009) - Yeni Osmanlılar/Ahrarlar

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır