Toz duman arasından veya sislerin arkasından hakikati görmek o kadar zor ki... Fakat zamanın beklemeye tahammülü yok. Çünki bizler seriüsseyr zamane çocuklarıyız. En azından “def-i şer” kabilinden de olsa; berrak havaları beklemeksizin birşeyler söylemekle yükümlüyüz.
Türkiye´nin AB ile insaniyet çerçevesinde ve medeniyet paydasında bütünleşme sürecine karşı bilinçli veya bilinçsiz olarak üretilen projeleri, seslendirilen fikirleri ve ifade edilen arzuları teker teker incelediğinizde garip bir netice ile karşılaşıyorsunuz. Hürriyet, adaletli paylaşım, düzen, ilmî gelişim ve medeniyeti esas alan birlikteliğe alternatif olarak sunulan hiçbir şey; Türkiye´nin dahilî ve haricî müşkillerini gidermeye deva olamıyor.
Neocon ve neoliberallerin ortak projesi olan BOP, Sarkozy´nin Akdeniz Birliği, 12 Eylülcülerin Türk dünyası ve nihayet Türkiye dışındaki enstitülerde hazırlanmış “Yeni Osmanlılar” projesi dahil olmak üzere bu istikamette hazırlanan çalışmaların yekûnunun ortak bir hedefi hissediliyor: Türkiye´yi AB´den uzaklaştırmak!
AB sürecimizi ele alan aktüel birkaç makaleyi okuyunca, bu yolun ne denli taşlı ve dikenli olduğunu bir kez daha hissettim. AKP hükümeti de 2004 yılından bu yana bu istikamette hiçbir şey yapmamakla, AB yolculuğumuzun zorluğunu ve hatta imkânsızlığını yazanlara bir nev'î fiili destekte bulunuyor.
AB yolculuğumuzun ihtiyarî ve arzuya bağlı bir yolculuk olmadığını tekrar ifade edelim. Birleşmiş Milletler ve NATO´ya bizi mecbur eden şartların tazyikini kimse inkâr etmemeli. Ne iç politikada ve ne de dış politikada milletin kahir ekseriyetinin reyini almış bir hükümetin müsbet mânâda– hak ve hürriyetler veya reform nitelikli – kayda değer bir adım atamaması Kemalizm mengenesinin dehşetini yeteri kadar hissettiriyor kanaatindeyiz.
Avrupa ile ortaklığımızın ilk adımları olan BM ve NATO, çok partili sistemin kapısını araladığı gibi, AB süreci de gerek fert ve gerekse toplum hürriyetlerinin üstündeki her türlü baskıyı, kanun hakimiyetini, şeffaflık ve halk murakabesini, hakikî medeniyette yaşama şartlarını getirecek ve bunu yaparken Kemalizmin bunca zamandır Türkiye´nin üzerine boca ettiği müzahrefattan bizi kurtaracaktır.
Buna karşılık, yukarıda zikrettiğimiz bütün projelerin Kemalizm ortaklı birer yapım olduğuna inanıyoruz.
12 Eylül sonrasında Türk-İslâm sentezcilerinin Türk dünyasına Kemalizmin araç- gereç ve ilkelerini taşıyarak oraları dejenere ettiklerini biliyoruz. Bu hengâmede Türklük de kalmadı ya... Azerbaycan, koca Türkiye´yi üç-beş turuncucuya çoktan sattı. Böyle giderse, Ermenistan’la olan ilişkilerimiz bazı Türkî cumhuriyetlerden daha kuvvetli olacak.
BOP ile Kemalizm arasındaki besleyici münasebeti, çorabı delik meşhur Paul Wolfowitz´e sormak yeterli olur. Selânikli Sarkozy´yi artık bütün dünya tanıyor. Mevzumuz olan “Yeni Osmanlılar” projesini ise, konuyu detaylıca açıklayan Brookings Enstitüsü uzmanı Ömer Taşpınar´ın İngilizce makalesine havale ediyoruz. Her ne kadar Michael Rubins çok önceden “Yeni Osmanlıcılık ve problemleri” ismi altında konuya değinmişse de, Taşpınar´ın çalışması projenin bütün ayaklarını ortaya koyuyor. Söz konusu çalışmanın bizi ilgilendiren noktalarını bir başka yazıya bırakarak, bugün için önemli bir cihetini arz edeceğiz:
Daha çok İslâm kültürüne dayalı coğrafyalarda Kemalizmle örtüşecek, seküler Batı hayatını esas alacak ve böylece doğu ile batı arasında köprü teşkil edecek bir proje olacak. Yani neoliberallerle Avrupa´nın saldırgan dinsizlerinin de itiraz etmeyecekleri bir hayat tarzını, sevgili “Yeni Osmanlılar” mâlûm coğrafyadaki Müslüman halklara, global güçlerin yardımıyla icra ettirecekler. Oyun yine başkasına ait olacak. Paraları dinsizlik, ahlâksızlık, kaos ve savaş paydasında ittifak etmiş ortaklar toplayacaklar ve bizimkiler de yedi seneden bu yana icra ettikleri gibi yeni oyunu yeni kostümlerle ve yepyeni sahnelerde oynamaya devam edecekler. Hatta bu proje ile Avrupa Birliği içindeki “AB karşıtı” merkezlere yardımlarda bulunacaklar.
Çoğumuz biliriz. Ayının kırk türküsü de ahlat üzerine imiş. Türkiye´nin medeniyet ve insaniyet yolundaki yolculuğunu engellemeye çalışan Kemalistler de, farklı kırk tane proje türetebilirler. Bizi çok sevenlerin bize sundukları projeyi hazırlayanların çıkarlarıyla Kemalizmin menfaatleri örtüşebilir. Fakat milletin menfaati ile tam bir zıddiyet ortaya koyuyor.
Temel haklardan mahrum bırakılmış, küresel dinsizlerin yaktığı ateşle kırk bin evlâdını kaybetmiş, insaniyetli hayattan uzaklaştırılmış; fukaralık, cehalet ve fitnelerin kucağına itilmiş milletimiz, tarihî ve manevî değerlerin istismarına dayalı bu tiyatroyu da kabul etmeyip reddedecek.
Kemalizmle Osmanlının barışması için evvelâ mahkeme-i kübraya ihtiyaç vardır. Bırakınız... Büyük Türkiye fıtrî seyrinde aksın, Kur´ân medeniyeti ile felsefe medeniyetini barıştıracak mahall-i maksuda bir an önce ulaşsın. Bu bütün dünyanın faydasınadır.
16.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|