İşsizlik ve silâhlanma
Tam günü gününe...
Bir yıl önce...
Yazdığım yazının başlığı ‘en zor meslek’ idi...
En zor meslek ne?
Kuşkusuz ve tartışmasız işsizlik... Dün açıklanan rakamlar, ‘en zor mesleğin’ biraz daha zorlaştığını söylüyor... Çünkü işsizlik hem oransal olarak, hem de sayısal açıdan çok belirgin bir şekilde artmakta... Üstelik bu artış, bir milyon kişinin iş bulmaktan umudunu kesmesi ve istatistiklerde işsiz olarak görünmemesine rağmen gerçekleşmekte...
* * *
2007’nin Kasım ayında yüzde 10,1 olan işsizlik oranı 2008’in Kasım ayında yüzde 12,3 oldu...
Biz çok genç bir nüfusa sahibiz... Gençlerimizin çoğu çalışmıyor. Sadece gençler mi?
Kadınlarımız da çalışmıyor... Hatta öyle ki on üç milyon kadın ‘ev kadını’ kabul edilerek işsiz sayılmıyor. Bu nedenle işgücüne katılım oranı önceki yılın aynı dönemine göre 1,5 puanlık artışla yüzde 48,4’e ulaştı...
Ne demek?
İstese çalışabilecek olan nüfusun, yani 49,5 milyon kişinin yarısından fazlası çalışmıyor demek. Ama büyük bir kitlenin çalışmadığı halde ‘işsiz’ görünmemesine rağmen işsizlik oranı yükseliyor.
* * *
Hálbuki...
Önceki yıla kadar umut verici bir performans vardı. Olumlu yan ise tarımdan gizli işsizlerin kopmaya devam etmesiydi... Tarım modernleşiyor, tarımdan kopanlar başka alanlarda iş bulabiliyor ve tarım sektörü içindeki gizli işsizlerden arınıyordu... Bu arınma da verimliliği artırmaktaydı.
Şimdi ise hızlı bir tersine dönüş yaşanıyor...
* * *
Ağır toplumsal sorunlarımız var. İşsizlik bunların arasında en yakıcı olanı... Ve oranı artmakta...
Dün açıklanan işsizlik oranları nedeniyle ‘fiili yaşam gerçeği’ siyasetin önüne geçti...
İşsizlik çığlığı, siyasal iktidar kavgaları da dáhil, tüm diğer sesleri bastırdı...
Başta işsizlik...
Toplumun delici sorunları köklü bir şekilde çözülmeyi bekliyor... Peki, bu sorunlar ve onların ilk sırasında hiç kıpırdamadan duran işsizlik sorunu nasıl çözülecek?
* * *
Dünkü Taraf Gazetesi’nde Süleyman Yaşar ‘IMF silah harcamalarına niye karşı çıkmıyor?’ başlıklı yazısında şunları yazıyordu: ‘Aslında Türkiye’nin kamu harcamalarında mali disiplin sağlanacaksa, üzerinde durulması gereken konu insanları daha iyi şartlarda yaşatan harcamaları kısmak değil, insanları öldüren harcamaları kısmaktır. Türkiye, savunma harcamalarıyla dünyada önde gelen ülkelerden biri. Türkiye, vatandaşlarının refahından, eğitim ve sağlığından fedakárlık yaparak silaha büyük paralar harcıyor.’
Türkiye’nin silahlanma harcaması ne kadar?
‘Türkiye her yıl yaklaşık 15 milyar dolar tutarında askerî harcama yapıyor.
Bunun bir kısmı cari harcama olarak yapılırken, önemli bir kısmı da silah alımına harcanıyor.’
Demek ki GSMH’nin yüzde 2’si...
Bütçe’nin de yüzde 8’i savunmaya gidiyor...
Bütçede ‘korucu maaşları’ ya da ‘sahil güvenlik’ gibi doğrudan savunma harcama kalemi gibi görünmeyenleri dáhil edince, bu oran daha da büyür...
* * *
Dün açıklanan rakamlar geçen yılın Kasım ayına aitti... Gözüken o ki...
Aralık, Ocak, Şubat rakamları daha da iç kapayıcı olacak...
İşsizlik toplumun üzerine çığ gibi geliyor... Bireysel dramlardan, toplumsal depremlere açık bir bataklığa doğru sürüklenmekteyiz...
* * *
Kriz tümden bizi savurmadan...
Silip süpürmeden... ‘Savunma harcamalarında’ da önemli bir tasarrufa gidilemez mi?
* * *
İşsiz ve yoksul...
Huzursuz ve mutsuz bir toplumun birincil ihtiyacı savunma mıdır, refah ve gönenç mi?
Mehmet Altan / Star, 17.2.2009
|