Yeni Asya’nın 40. yıl neşriyatında özel bir yer tutan “40 yıllık okuyucular” dosyamızda, Üstadın “Risale-i Nur’u matbuat lisanıyla konuşturma” idealine ömrünü vakfetmiş kahramanların örnek serencamı var.
Üstad, kendisiyle beraber, birbirine kelepçelenmiş olarak jandarma kordonunda cezaevinden mahkemeye veya mahkemeden cezaevine götürülen Nur Talebeleri için “asra meydan okuyan kahramanlar kafilesi” ifadesini kullanmıştı.
Meydan okudukları “helâket ve felâket asrı”nın nitelikleri olarak ifade edilen “hasta, gaddar, bedbaht” gibi sıfatlar ise, bu dehşetli zamanın “ahirzaman” olma özelliğini dile getiriyordu.
O mazlum ve mağdur, ama başı dik, alnı ak kahramanlar, Üstadın sözünü ettiği “meydan okuma”ları ile, bu çağın çoğu zaman birbiriyle iç içe vaziyette hücum eden fitne, tuzak ve desiselerine teslim olup boyun eğmeme irade ve kararlılığının saff-ı evveli teşkil eden öncüleriydi.
İşte Yeni Asya’nın 40 yıllık okuyucuları da aynı ölümsüz ideale gönül vermiş fedakârlar olarak bu kervana dahil olan örnek mücahitler.
Onlar İhlâs Risalesi’ndeki tariflerle, ”insan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı manevînin âzaları, hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları ve sahil-i selâmet olan darü’s-selâma ümmet-i Muhammediyeyi (a.s.m.) çıkaran bir sefine-i Rabbaniyede çalışan hademeler” olarak hizmeti omuzladılar.
Manevî cihadın cephe ülkesi Türkiye’de, en zor şartlarda dahi en küçük bir zaaf ve tereddüde düşmeden, yalpalamadan, gevşemeden, risalelerde en çok vurgulanan hizmet esaslarından olan sebat ve metanetlerini hep koruyarak, ihlâs ve istikamet çizgisinde yollarına devam ettiler.
Para, pul, makam, mevki, şan, şöhret gibi ahirzaman tuzaklarına asla iltifat etmeden; “Meziyetin varsa hafâ türabında kalsın, tâ neşvünema bulsun” düsturuna bağlı kalarak, “sırran tenevveret”in sırlı hikmetlerini yaşayarak çalıştılar.
Yeni Asya’yı Risale-i Nur’a basamak ve köprü yaptılar; bu yolla birçok insanın ebedî hayatının kurtulmasına vesile olmanın hazzı yetti onlara.
İnanılmaz ve dayanılmaz zorluk ve badirelerle dolu çileli bir yolculuktu bu, ama onlar sarsılmaz imanlarından aldıkları ve her gün tazelenip kuvvetlenen bir güç ve enerjiyle bu zorlukları göğüslediler. Hizmetleri için hiçbir karşılık beklemediler, almadılar; tam tersine hep verdiler.
Gerektiğinde kendi zarurî ihtiyaçlarından bile kıstılar; ama bunu hizmete asla yansıtmadılar.
Her hal ve şartta hizmete koşmak, külfetlere omuz vermek, çileye talip olmak; ama her çeşit ücret ve mükâfattan kaçmak onların şiarı oldu.
Çünkü risaleden aldıkları “Bu dünya ücret değil, hizmet yeridir” dersi bunu gerektiriyordu.
Kendi ömür sermayelerinin 40 yılını Yeni Asya’nın 40. yılına geliş süreciyle bütünleştirerek, tavizsiz istikrar çizgisinin bugünlere ulaşmasında çok büyük emek ve gayretleri geçen bu kahramanlar kafilesinden, 40. yıla erişemeyip, terhis belgesini alarak berzaha göçenlerin sayısı bir hayli fazla. Hepsini rahmetle yâd ediyoruz.
İnanıyoruz ki, Üstadla güzide saff-ı evvel talebeleri başta olmak üzere hepsi, berzahtaki cennet menzillerinde 40. yıl sevincini paylaşıyor, manevî alkışlarıyla bu coşkuya iştirak ediyorlar.
Halen aramızda bulunanlar ise, “Hizmet bizden netice Allah’tan” düsturuna yürekten inanmakla beraber, emeklerinin boşa gitmediğini ve bayrağın genç kuşaklarca daha yükseklerde dalgalandırılmakta olduğunu görmenin hazzı içerisinde, Allah’a hamd ü senalar ediyorlar.
Hiç şüphe yok ki, fâni ömür sermayesini bâki ve hak bir dâvâya vakfederek ebedîleştiren böyle bir hizmette istihdam olunmak, herkese nasip olmayacak çok özel bir nimet ve mazhariyet.
Şükrü, ancak, son nefese kadar devam edecek soluksuz bir maratonda daha çok hizmetle eda edilebilecek bir nimet. Allah muvaffak eylesin.
Ve kahramanlar kafilesine selâm olsun.
22.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|