18. ve 19. yüzyıl Avrupa’sını kasıp kavuran “semâvî din karşıtı” alevlerin 20. yüzyıl ortalarında düşüşe geçtiğini yazan analizcileri, tarihi vakıâlar tasdik ediyor. Bilhassa İkinci Dünya Savaşı’nın insâniyet cephesinde açtığı dehşetli boşluk, derin ve büyük tahribâtların, dinsiz felsefenin bütün çabalarına rağmen bir türlü telâfi edilememesi, Üstadımızın Birinci Cihan Harbi öncesi ve İkinci Cihan Harbi sonrasındaki tesbitleriyle, beşerdeki “hakikî din” ihtiyacını daha da şiddetlendirdi. O şiddetin sancılar, zamanımızın eteklerine vurarak, yeni yeni doğumları, neşv-ü nemâ ve zaferleri haber veriyor.
Semâvî dinleri hedef alan “saldırgan dinsizlerle” ilgili son haberi duymuşsunuzdur. İngiltere’de şehir taşımacılığında kullanılan otobüslere reklâm veren saldırgan ateistler, Allah ve ahiret inancını inkâr ederek, ateistlerin tedirgin olmamalarını salık vermişler. Nefislerine râm olarak yaşamayı tavsiye etmişler.
Avrupalı agresif ateistlerin inkâr propagandaları, bu cephedeki paniği haber veriyor. Kiliseler ise, mânevî gelişmelerden memnuncasına, bu tür reklâm panolarını istihzâ ile karşılaşıyorlar. Londralı Darwin ile Freud’un düşünce bazında son zamanlarda köşeye sıkıştırılmaları, fikrî cephede ateizmi bunaltmışa benziyor. Ne yazık ki, bu fikrî çöküntüyü gizlemek üzere, masonların da destekledikleri neoliberaller, sefâhet ve ictimâî kaoslarla farklı bir cepheden Avrupalı dindar, insaniyetperver ve ehl-i ilmine taarruza geçiyorlar. İtiraf edelim ki, bu cephedeki taarruzdan günümüz insaniyetinin Avrupa’da aldığı yara, İkinci Dünya Savaşını tedâi ettiriyor.
Londra’ya karşın Berlin’deki dindarların geliştirdikleri son bir karşı ataktan bahsetmek istiyoruz. Bildiğiniz üzere, Almanya’yı mağlûp eden müttefikler, bu mağlûp coğrafyadaki kiliseye karşı güçlere yakın durdular. Eyaletlerin teşkilinde, anayasaların düzenlenmesinde ve devleti dizayn ederlerken, terazi Hıristiyanlık karşıtını ağır tartıyordu.
1948’de eyaletlerle ilgili yapılanma ve anlaşmalarda Berlin ile Bremen eyaletlerinde, din derslerinin “düzenli branş dersi” olarak verilmemesine karar verilmişti. O günden bugüne bu eyaletlerde din dersinin tahtına Felsefe veya Ahlâk Bilgisi dersleri oturmuştu. Gençlerde ve bilhassa talebelerde görülen aşırı bozulma, ahlâksızlık ve saldırganlık; ister istemez ilgilileri çeşitli arayışlara sevk etti. Başvurulan çarelerin başında da, din dersinin felsefe ve ahlâktan bağımsızca “dinî cemaatlerce” okullarda verilmesi için teşebbüse geçildi. Başkent’te dinsizlerin ve ahlâksızların büyük tepkisiyle karşılaşan bu girişim, yakın bir zamanda halk oylamasına gidecek. Ortaya çıkacak neticeden ziyade, konunun bu şekilde gündeme gelmiş olması, semâvî dinler için bir zaferdir. Hadisenin en sevindirici yönü de, kilise, havra ve caminin aynı noktadaki ittifakları ve teşebbüse destek çıkmalarıdır.
Türkiyeli münafık dinsizlerin desteğiyle, Alman kamuoyunun “Kur’ân Kurslarıyla” korkutulmaya çalışılmasını artık “geleneksel” karşılıyoruz. Bazen Müslümanları radikalleştirip resimlerini çeken ve bazen de Müslümanlar arasındaki şazz hâdiseleri umumîleştiren münafık dinsizler, elde ettikleri resimlerle az da olsa başarılı oluyorlar. Bütün semavî din mensuplarının bu noktaya dikkat etmesi gerekiyor. Bilhassa bazı siyasal İslâmcıların müfrit hareketlerini İslâma ve Müslümanlara mâl etmelerine fırsat vermemek lâzımdır.
20.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|