Avrupa’da İslâmiyet gün geçtikçe yayılıp kuvvet kazanıyor. Bediüzzaman’ın “Avrupa bir İslâm devletine hamile” müjdesi adeta gerçekleşme emareleri gösteriyor. Bu pek tabiî ki biz Müslümanlar için müjdeli ve sevindirici bir gelişmedir.
Ancak olaya bazı Avrupalılar cihetiyle baktığımızda, onların bu husustan pek memnun olmadıkları görülecektir. Avrupa’nın bu kısmı gün geçtikçe güç kazanan Müslüman varlığından rahatsız oluyor ve Müslümanların Avrupa’da gelişip, yerleşmemesi için elinden geleni yapmaya çalışıyor.
Bunun son örneği bugünlerde İngiltere’de kabul edilmek istenen yeni bir anti-terörizm stratejisi.
Sözkonusu strateji kelimenin tam anlamıyla İngiltere’deki Müslümanlara hayatı dar etme ve düşünce biçimlerini kontrol altına alma niyetiyle geliştirilmiş.
İngilizlerin, Contest 2 (Mücadele 2) şeklinde adlandırdığı anti-terörizm stratejisi, Bush liderliğindeki Amerika Birleşik Devletleri’nin “war on terror” yani “terörle savaş” stratejilerine taş çıkartacak mahiyette.
Bu yeni anti-terör stratejisine göre “radikal” yahut diğer deyişle “ekstremist” tanımı oldukça genişletiliyor. Meselâ yeni stratejiyle birlikte, şeriata ve cihad kavramına inananlar, homoseksüelliği bir günah olarak kabul edenler, Irak ve Afganistan’daki işgal güçlerinin öldürülmesini kınamayan yahut buna tepkisiz kalanlar İngiliz hükümeti tarafından “radikal” olarak yaftalanacaklar.
İngiliz Guardian gazetesinin 17 Şubat’ta yayınladığı anti-terör stratejisinin detayları bu yeni planın İngiltere’deki Müslümanların nefes almalarını zorlaştıracak bir plan olduğunu açıkça gösteriyor.
Gelecek ay içinde uygulanması planlanan stratejinin temel amacı radikalizm tanımının kapsamını hükümetin belirlemiş olduğu “İngiliz değerlerini” paylaşmayan yahut bunlarla çatışan zihniyete doğru genişletmek olarak açıklandı. Diğer deyişle bu “İngiliz değerlerini” (British values) benimsemeyen vatandaşlar, hükümetin gözünde radikal olarak adlandırılacaklar.
Bu kapsamda cihad kavramına inananlar ile sözgelimi Filistinlilerin işgal edilmiş toprakları için savaşmasını destekleyenler de “radikal” olarak yaftalanacaklar.
Sözkonusu strateji bu düşünceleri taşıyanlar için herhangi bir kanunî ceza öngörmese de bu kişilerin “dışlanacağı” ve kamu fonlarından faydalanmasının engelleneceği belirtiliyor.
Birleşik Krallık’ta bugün yaklaşık 2 milyon Müslüman’ın yaşadığı tahmin ediliyor. Bunların çoğunluğu Asya kökenli Müslümanlar...
Bu yeni anti-terör stratejisine baktığımız zaman neredeyse bu 2 milyon Müslümanın hepsi radikal olarak yaftalanacaktır. Zira hangi Müslüman şeriata, cihada, homoseksüelliğin günah olduğuna inanmaz, yahut Filistinlilerin haklı mücadelesine ve işgal güçlerinin püskürtülmesine destek vermez ki!?
Bırakın İngiltere’deki 2 milyon Müslümanı, İngilizlerin dahice (!) geliştirdikleri bu yeni strateji ve tanımlar adeta dünya üzerindeki bütün Müslümanları radikal ve ekstremist olarak yaftalıyor...
İngiltere’de bazı sağduyulu hükümet yetkilileri yeni anti-terör stratejisini “boş, gereksiz” ve hatta “kışkırtıcı” bulduklarını dile getiriyorlar.
The Guardian gazetesine konuşan bu yetkili, sözkonusu stratejinin terörle mücadeleye destek veren Müslümanları bundan soğutacağını, Müslümanlar üzerinde baskıları arttırmak isteyen aşırı sağ görüşlü İngilizlere de kuvvet katacağı görüşünde. Britanya Müslüman Konseyi de yaptığı açıklamada, sözkonusu stratejiyle birlikte Müslümanların daha da yabancılaştırılacağı ve baskıların artacağını düşünüyor.
Bu konuda da haklılar. İngiliz hükümeti geçtiğimiz Temmuz ayında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi tarafından bu konuda uyarılmıştı. Komite hükümetin anti-terör politikalarını anti-İslâm düşüncesine kuvvet verdiği gerekçesiyle eleştirmişti.
Ancak görünen o ki, İngiliz hükümeti bu uyarıyı dikkate almamış... Ancak görecekler ki; yeni strateji terörle mücadelede fayda getireceği eldeki bazı kazanımları da götürecek ve entegrasyona zarar verecektir.
Avrupa, İslâmiyeti ve Müslümanları kabul etmek ve asimile etmeye çalışmadan entegre etmenin yollarını geliştirmek zorunda. Müslümanlar da tabiî ki yaşadıkları toplumun değerlerine karşı olmadan, kendi değerlerini de yaşatarak entegrasyona hevesli olmalı.
İslâm bütün dünyanın olduğu gibi Avrupa’nın da gerçeğidir. İslâm bütün dünyanın dinidir... İslâm’ı, bırakın ülkelere; kıt'alara ve hatta âlemlere bile hapsetmek imkânsızdır.
Bu realiteyi kabul etmek gerekiyor...
20.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|