İslâm’ın ilk emrinin “Oku!”1 olması itibarıyla, kâinattaki her şeyi okumak lâzımdır. Hikmetlerle, sırlarla ve kudret-i mutlaka ile örülmüş bir âlemde yaşıyoruz. Böyle bir âlemin sahib-i hakikîsi Hz. Allah, Kur’ân’ın müteaddit yerlerinde “tefekkürü” hatırlatıyor. Çok dürbünler var, fakat bu tefekkür dürbünü çok farklı. Tefekkür, her şeyin mihrak noktasına ve can alıcı yerine götürmektedir.
Gıybet, dedikodu, iftira ve yalanın alabildiğine gittiği bir âlem çarşısında bulunmaktayız. Ne hazindir ki, bunları bir lezzet haline getirenler var. Bunun için “hüsn-ü zan ve sû-i zan” ayrı bir konu. Fakat bizde derler ki; “Çocuk olan yerde gıybet olmaz”, doğrudur. Fakat son dönemlerde bazı mekânlarda şahit oldum, mübarek kediler bu mevkii almış durumdalar. Çünkü çocukların bulunmadığı ve çıkamadığı mevkilere kedi çıkmakta, görülmekte ve kendinden korkanları ayağa kaldırmaktadır. Gelin birlikte biraz bakalım.
25 büyük ırk ve 230 kemikten müteşekkil kediler, dünyanın her yerinde farklı şekillerde görülmekte. Başlı başına okunması gereken bir kitap! Her hâlinin okunması ve tefekkür edilmesi gerektiği düşünüldüğünde, gıybetin kapısını da kapamaktadır! Meselâ bıyıkları, kedinin yolunu bulmasına yardımcıdır. Bıyıklar öyle duyarlıdır ki, en ufak bir esintide, hava akımında kedinin yönünü değiştirmesini, yanlış yöne gidiyorsa doğru tarafa dönmesini sağlayabilir. Gece evin içinde dolaşırken zifiri karanlıkta hiçbir yere çarpmadan ve hiçbir şeyi devirmeden yürüyebilirler, yani radar gibiler. Uzaktan gelen mesajlar veya hareketler, bıyıklar tarafından ânında tesbit edilir, burun çevresine bir yelpaze gibi yayılır. Ayrıca kediler insanlardan ve köpeklerden daha iyi işitirler. İnsanlar 20 Hz, köpekler 40 Hz’e kadar sesleri işitir. Ama kediler için bu sınır 60 Hz’dir. Metrelerce uzaktaki bir böceğin yürüyüşünü ânında hissederler. Depremlerde ilk haberi alan kim?
Bir hakikat misâli daha: Çağımızın Mevlânâsı Hz. Bediüzzaman şöyle der: “Ehl-i dalâlet ve ehl-i felsefe, o gayr-ı meş’ur hislere, hata ederek, ahmakçasına, ‘sevk-i tabiî’ diyorlar. Hâşâ, sevk-i tabiî değil, belki bir nev'î ilham-ı fıtrî olarak, insan ve hayvanı kader-i İlâhî sevk ediyor. Meselâ, kedi gibi bazı hayvan, gözü kör olduğu vakit, o sevk-i kaderî ile gider, gözüne ilâç olan bir otu bulur, gözüne sürer, iyi olur.”2
Âyette “Her şeyin kendi lisânıyla Allah’ı zikrettiği”3 ifade edilir. Yine tefekkürî işârât var. Kedilerin mırmırlarına veya hırıltılarına bakın, yine Hz. Bediüzzaman nasıl yakalamış, görmüş ve dinlemiş: “..Yanımda bulunan dört kedinin rızıklarıdır ki, bereket sûretinde gelir, ben de ondan istifade ederim. Evet, hazin mırmırlarını dinlesen, ‘Yâ Rahîm, yâ Rahîm’ çektiklerini anlarsın.” 4
Kedi yarışmaları, kedi bakımları, kedi mamaları, kedi kumları vs. var. Sitelerde kedi, tarlada kedi, soğukta sıcakta kedi, kıskanmada kedi, sevgide kedi, bizde kedi ve can dostlarımızın evinde kedi, yani bizlere en yakın hayvan arkadaşlarımız gibiler. Fakat bütün bu ihtimamlara ve bakımlara rağmen onda bir his var Rabbine karşı; nedir o? “Kedi seni sever, tazarru eder—senden ihsanı alıncaya kadar. İhsanı aldıktan sonra öyle bir tavır alır ki, sanki aranızda muârefe (tanışma) yokmuş ve kendilerinde sana karşı şükran hissi de yoktur. Ancak Mün’im-i Hakikîye şükran hisleri vardır. Çünkü, fıtratları Sânii bilir ve lisan-ı hâlleriyle ibadetini yaparlar-şuur olsun, olmasın.” 5
Bu itibarla her eve bir kedi dedik, İnşaallah tenkit edilmeyiz. En çok hadis rivâyet eden büyük sahabi Hz. Ebû Hureyre’dir (ra). Acaba “kedicik babası” mânâsına gelen bu ismi ona kim koymuş ve neden konulmuş?
Dipnotlar:
1- Alak Sûresi: 1
2- Mektubat, 28. Mektub.
3- Secde Sûresi: 7
4- Mektubat, 16. Mektub
5- Mesnevî-i Nuriye, B. S. Nursî
20.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|