"Gerçekten" haber verir 20 Şubat 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Görüş

Dikkat tüketici var!

Öyle zannediyorum ki büyük bir çoğunluğumuz birer tüketici olarak haklarımızın neler olduğunun tam olarak farkında değiliz. Hal böyle olunca aslında kanun tarafından bize sağlanan birçok faydadan da haberdar olamıyoruz. Bazı firmalarında TV ekranlarında yapmış oldukları reklâmlardan etkilenip de “Ne kadar tüketici yanlısı bir tutum” demekten kendimizi alamadığımız oluyordur. Ama şunu bilmeliyiz ki, kim ne yaparsa yapsın zaten bunların tamamını 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunu ile bize sağlanmış haklardır. Aşağıda okuyacağınız olay bizatihi benim başımdan geçmiş bir olaydır.

Ulusal çapta şubeleri bulunan, oldukça tanınan bir teknoloji marketten yaklaşık 14 ay önce bir dizüstü bilgisayar almıştım. Bahsettiğim bu dizüstü bilgisayarımda meydana gelen bir arızadan ötürü cihazı, aldığım şubeye teknik servise göndermeleri için teslim ettim. Ürünün bu teslimat işlemi üzerinden 30 iş günü geçtiği ilk gün bahsi geçen teknoloji marketin müşteri hizmetlerine durumu bildirdim ve kanunda belirtildiği gibi azamî tamir süresinin aşılmasından ötürü kazandığım bedel iadesi hakkımı kullanmak istediğimi belirttim. Bana ilgileneceklerini ifade ettiler ve bir müddet sonra beni aradılar. Bunun üzerinde ben ürünü aldığım şubeye gittim ve orada işlemleri gerçekleştirdim. Orada yeni bir dizüstü bilgisayar için bakarken özelliklerine göre fiyatı oldukça uygun olan bir cihazı beğendim. Cihaz mağazada bir camekân içerisinde bulunuyordu. Bana yardımcı olan satış danışmanı bu üründen bir tane kaldığını belirtti. Ben de kendisine ürünün camekân içerisinde bulunmasına vurgu yaparak çalıştırılıp çalıştırılmadığını, kullanılıp kullanılmadığını sordum ve kendisi bana gayet emin bir şekilde herhangi bir şekilde kullanılmadığını söyledi ben de bunun üzerine cihazı satın aldım. Eve geldiğimde cihazı incelerken cihazın çalıştırılmış ve kullanılmış olduğunu fark ettim. Bu nasıl anladığımı merak edenler için hemen ifade edeyim: Bilindiği gibi yeni alınan ürünlerde deneme sürümlü anti-virüs (virüsten koruma) programları bulunuyor. 90 günlük deneme sürümü olan böyle bir programın geriye 52 günlük süresinin kalmasından bu durumun farkına vardım. Hemen ilgili mağazayı aradım ve karşılaştığım durumu belirttim. Ertesi gün de mağazaya giderek ürünü iade ettim ve iade çekimi aldım.

Şimdi biz tüketicilerin faydasına olabilecek bazı faydalı bilgiler ile yazımı sonlandırmak istiyorum:

1- Ürünün servise teslim tarihinden itibaren 15 iş günü (Cumartesi dahil, Pazar dahil değil) geçmesiyle firma size kullanmak için servisteki ürünün yerine geçici olarak eşdeğer bir ürün tahsis etmek zorundadır.

2- Ürünün servise teslim tarihinden itibaren 30 iş günü geçmesiyle firmadan bedel iadesi, yeni ürün ve-rilmesi ve ayıp oranında bedel indirimi (bu üç seçenekten birini) talep edebilirsiniz. Burada dikkat edilmesi gereken husus, size sadece kullanabileceğiniz bir seçeneğin olduğu gibi ifade edilmesidir.

3- Karşılaştığınız herhangi bir sorunda 2.446.03 TL üzeri şikâyetler için Sanayi ve Ticaret İl Müdürlükleri ya da valiliklerde bulunan İl Tüketici Sorunları Hakem Heyetlerine; 2.446.03 TL altındaki şikâyetler içinse ilçe belediyeleri ya da kaymakamlıklarda bulunan İlçe Tüketici Sorunları Hakem Heyetlerine başvurarak hakkınızı arayabilirsiniz. Buralardaki hizmetler tamamen ücretsizdir. Ayrıca 936.97 TL altındaki tutarlardaki sorunlarda İlçe Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri’nin bağlayıcı karar verme hakkı söz konusudur.

Herkesin sorunsuz ürünlerle karşılaşmasını dilerim ve hakkımızı aramaktan hiçbir zaman vazgeçmemeyi tavsiye ederim. [email protected]

Burak Zeki GÜNEŞ

20.02.2009


BAYBURT’UN KURTULUŞU

Yirminci asrın başlarına kadar nüfusunun beşte biri Ermeni olan Bayburt, Birinci Dünya Savaşı sırasında (1914-1918) Rus istilâsına uğramıştır. Rusların bu havaliye yaklaşması üzerine çileden çıkan Ermeni çetecileri, ellerine geçirdiği Müslüman mazlûm halka, ihtiyar, kadın, çocuk demeden büyük işkencelerde bulunmuşlardır. Hatta, Anadolu’nun bir çok yerlerinde yaptıkları gibi, halkın bir kısmını taş mağazalarda toplamış ve üzerlerine gazyağı dökerek yakmışlardır. Son olarak bu hunhar çeteciler bir mağazayı ateşe vermeye çalıştıkları halde bir türlü başaramıyorlardı. Çünkü, içeridekiler sıra kendilerine gelinceye kadar ellerini çabuk tutup, mağaza tabanındaki taşları sökerek demir kapının arkasına yığmışlardı. Onun için kapıyı açamıyorlardı. Ermeni çapulcular kapıyı açmaya çalışırken o anda Binbaşı Hanları denilen yerde bulunan cephanelik büyük gürültülerle patlamaya başlar. Neye uğradığını şaşıran başta Arşak isimli Ermeni çete reisi ve diğer Ermeniler, “Osmanlı Hega” (Osmanlı geliyor) diye bağrışarak arkalarına bakmadan hızla kaçışmaya başlamışlardır.

Kurtulanlar ve civarda sağ kalabilenler, bir müddet Ermenileri takip etmişlerdir. Daha sonra Millî Kuvvetlerin (Milislerin) şehre girmesiyle de Bayburt’un kurtuluşu tam olarak gerçekleşmiş oluyordu. (21 Şubat 1918)

BAYBURT'UN YETİŞTİRDİĞİ

BAZI MEŞHUR SİMALAR

I - EKMELÜDDİN MUHAMMED

BİN MAHMUD BİN AHMED EL BABERTİ

Meşhur Hanefi fakihlerindendir (fıkıh âlimlerinden). Başta Fıkıh, Hadis ve Kelâm ilimleri ile ayrıca Arap dili ve edebiyatına, bu alanlarda eserler verebilecek kadar vakıftı. Hicrî 710, Milâdî 1310’dan sonra, Bayburt’ta dünyaya gelen Baberti, tahsil hayatına Anadolu’da başlamıştır. Daha sonra Halep’e, oradan da H: 740; M: 1339’dan sonra Kahire’ye giderek, Kâki, Ebu Hayyan el Endülüsi ve İbni Kudame el Makdisi gibi zamanın meşhur âlimlerinden ders okudu. Hanefi mezhebinin muhakkik âlimleri arasında önemli bir yere sahip olan Baberti, aynı zamanda itikatta, İmamı Maturidî (Ehl-i Sünnet vel cemaat imamlarından) ekolünün güçlü muhakkik ve şarihlerinden (izah edicilerinden) bir âlimdir.

Defalarca kendisine kadılık teklif edilmesine rağmen, o hep reddetmiştir. Fakat devlet idarecileriyle iyi geçinmiştir. Olgunluğu karşısında Sultan Berkuk ve Emir Şeyhu’dan büyük saygı görmüştür. Bunun sonucu olarak da Emir Şeyhu tarafından yaptırılan “Şeyhuniyye Hankâhının (Allah rızası için misafir, talebe ve dervişleri barındıran yer)” meşihatlığına (din işlerinin yürütülmesi makamına) getirilmiştir. Ömrünün sonuna kadar bu müessesede öğretim görevlisi olarak vazife yapmıştır. Birçok meşhur âlim yetiştirmiştir. Meselâ; Seyyid Şerif Cürcani, Molla Fenari ve Bedrettin Simavi bunların başlıcalarıdır.

Mümtaz İslâm âlimlerinden olan Baberti, H: 19 Ramazan 786; M: 4 Kasım 1384 tarihinde vefat etmiş olup, çok değerli ilmî tedrisatta bulunduğu Şeyhuniyye Hankahına defnedildiği rivayet edilmişse de, Bayburt yöresi halkı, bu büyük âlimin, Bayburt’a bağlı Aşağıkırzı Köyünde medfun olduğuna inanmaktadır.

Fıkıh, akaid. Usul (metod), gramer ve çeşitli konularda kırktan fazla çok önemli eser vermiştir. Bunların yayınlanan başlıcaları:

1- El İnaye: Bu eserde; dil, gramer ve fıkıh usulü (metodu) yönünden tahliller yapılıp, deliller değerlendirilmiştir.

2- Şerhu Akideti Ehli Sünne vel cemaa: Meşhur İslâm âlimlerinden (Kelâm âimlerinden) “Tahavi”nin meşhur eseri olan “Akidet-ü Eh-li Sünne vel Cemaa” (Ehl-i sünnet vel cemaatin akidesi-iman hakikatleri, esasları) adlı eserinin şerhidir (açıklaması).

3- Şerhu’üt Telhis: Bu da, meşhur İslâm belâgat (edebiyat) âlimlerinden “Ebu Yakup es Sekkaki”nin belâgatla ilgili “Miftahü’l Ulum” (ilimlerin anahtarı) adlı meşhur eserine, “Hatip el Kazvin” ismindeki diğer bir âlim tarafından yapılan “Telhisül Miftah” (Miftahın özetlenmiş şekli) adındaki hülâsa ve şerhine ait Baberti’nin şerhidir.

4- Şerhu Vasiyyetü’l İmam-ı Azam: İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretlerinin “El-Vasiyye” ismindeki risâlesinin şerhidir.

Baberti’nin diğer eserleri umumiyetle Fıkıh, Usulî Fıkıh (Fıkıh Metodu), Hadis, Tefsir ve Kelâm konularıyla ilgilidir.

II - HACI PAŞA MOLLA FENARİ

Meşhur Türk âlimi ve tabibidir. Asıl adı Celâlettin olup, H: 740, M: 1339’dan sonra dünyaya gelen Hacı Paşa, aynı zamanda Baberti’nin talebesidir. Zekâsı ve çalışkanlığıyla hocasının büyük takdirini kazanmıştır.

Anadolu’da ismini duyurduktan sonra Mısır’a gitmiştir. Başlangıçta fıkıh ve aklî ilimler sahasında derinleşen Molla Fenarî, Kahire’de talebeliği sırasında yakalandığı ağır bir hastalık dolayısıyla tıp ilmiyle meşgul olmaya başladı. Din ilimlerinin tahsiliyle birlikte tıp ilmini de tahsil etmiş, zamanın meşhur hekimlerinden “İbn-ü Şevkebî” gibi hekimlerin bilgi ve tecrübelerinden büyük ölçüde faydalanmıştır. Kendisini tıp sahasında da yetiştirdikten sonra, zamanın meşhur hastanesi olan “El Melikü’l Mansur Kalavun Bimaristanı”nda (hastanesi) tabiplik yapmaya başlamıştır. Burada uzun zaman tabiplik görevinde bulunduktan sonra, Anadolu’ya dönmüş ve ilk görev yeri olan Ayasuluk’a (Selçuk) yerleşmiştir. Daha önce büyük yardım ve himayesini gördüğü ve ona “Tavaifi’l Envar” ile “Şifaü’l Eskam” (Hastalıkların Şifası) adlı iki eserini ithaf ettiği Aydınoğlu İsa Bey, taltif olarak onu Ayasuluk kadısı tayin etti. Kadılığın yanı sıra, meşhur “Birgi Medresesi”nde hocalık ve sarayda hekimlik vazifelerini sürdürdü. İki Türkçe tıp kitabının dışındaki bütün eserleri Arapçadır.

Başlıca eserleri:

1- Et- Talim fi İlmi’t Tıp (Tıp İlmi Öğretimi): H: 7 Recep 771; M: 4 Şubat 1370 günü, Kahire Emir Şeyho Medresesinde tamamlanan bu eser, ilk telifidir. Önsözünde, meşhur tıp âlimleri Hipokrat, Calinus, İbni Sina, Necibüddin Es- Semerkandi ve Alaeddin Ali bin Ebul Hazm El-Karşi’den derlediği bilgiler mevcuttur. Bu eserde genel olarak; nazarî ve uygulamalı tıp bilgileri, gıdalar ile basit ve bileşik ilâçlar hakkında bilgi, organların hastalıkları ve genel hastalıklar hakkında bilgiler verilmektedir.

2- El-Feride fi Zikril Ağziyetil Müfide: Tıbba dair pratik bilgiler veren bu eserini, aynı medresede H: 20 Receb 771; M: 17 Şubat 1370 günü tamamlamıştır.

3- Şifaü’l Eskam ve Devaü’l alâm (Hastalıkların Şifası ve Acıların Devası): Aydın’da yazdığı tıp alanındaki bu eseri, Anadolu hekimleri arasında büyük ün kazanmıştır.

Bu eserlerin ilk ikisi İstanbul’da Süleymaniye Kütüphanesinde; üçüncüsü ise Topkapı Sarayı Müzesinde bulunmaktadır.

III - BAYBURTLU ZİHNİ

Asıl adı Mehmed Emin olup, şiirlerinde “Zihnî” mahlâsını kullandığı için, bu ad ile anılır. Bayburtlu Hacı Osman Efendinin oğludur. 1797 yılında Bayburt’ta dünyaya gelen Zihni, tahsiline de burada başlamış olup, Trabzon ve Erzurum medreselerinde tamamlamıştır. Yirmi yaşlarında İstanbul’a gitmiş, devlet ileri gelenlerine sunduğu kasidelerle ün kazanmıştır. Bu sayede de Divan-ı Hümayun (Bakanlar Kurulu) Kalemine (sekreterya) kâtip oldu.

On yıl sonra tekrar Bayburt’a döndü. Fakat, 1829 Rus istilâsı sırasında Erzurum’a göç etti. On yıla yakın bir zaman Erzurum’da valilik kâtipliğinde bulundu. 1838’de hacca gitti. Dönüşünde Sultan Abdülmecid’i bir “Cülusiye” (Tebrikname) ile tebrik etti. Yazdığı “Divan”ını 1839’da (Tanzimat’ın ilân edildiği yıl) Babıaliye (Başbakanlığa) takdim etti. Bunun üzerine “Hocalık” rütbesi aldı. Ertesi yıl da hacca gitmiştir. Sırasıyla Hopa, Of, Ünye, Karaağaç, Vakfıkebir mal müdürlüklerinde bulundu. Vefatından yaklaşık bir sene önce, istifa ederek Trabzon’a döndü. 1859’da Bayburt’a gitmek için yola çıkar. Fakat, Trabzon’a dört saat mesafede bulunan ve Maçka’ya bağlı Holansa (Bahçekaya) Köyünde bir handa vefat etmiştir.

Eserleri: 1- Divan-ı Zihni. 2- Sergüzeştname (Mesnevî). 3- Kitab-ı Hikâyi-i Garibe (Garip Hikâyeler Kitabı).

Zihni’nin bunlardan başka, hece vezniyle yazdığı ve şöhretini arttıran “Deyiş”leri de vardır.

NACİ TEPİR

20.02.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır