İnsanlar ne kadar tahripkâr olurlarsa olsunlar, asıl olan Allah’ın rahmetinden ümit kesmemektir. Ancak ne var ki, bizleri afakî olaylara çeken, zihnimizde fırtınalar meydana getiren sebepler zamanımızda fazla olduğu için, zaman zaman ümitsizliğe düşmekten kendimizi kurtaramıyoruz. Böyle olunca da muhtaç olduğumuz güzellikler yerine, çirkinliklerin etrafımızda cirit attığı zehabına kapılırız.
Hiç şüphesiz biliyoruz ki, Kâinatın Yüce Yaratıcısı her şeyi bilerek irade ediyor, hikmetsiz hiçbir şey yaratmıyor. Meydana gelen her hadisenin perde arkasında Rabbimizin, aklımızın ermediği birçok hikmeti bulunmaktadır. Bizleri yanıltan durum, kendi aslî görevlerimizi ihmal edip, üzerimize vazife olmayan işlerle fazla uğraşmamızdır.
Halbuki insanlar dışındaki varlıklar, sadece görevlerini yapmaktadır. Onlar imtihana tabi tutulmamış, sadece imtihana tabi tutulmuş insanların hayatını şenlendirmek için görevlendirilmişlerdir.
Varlıkların Rabbi, yaratılanların en şereflisi olan insanları imtihana tabi tutmuş ve kendileri için yaratmış olduğu binbir türlü nimetlere istihkak kesb etmelerini istemiştir. Çünkü hazırlanan ebedî saadet ülkesini kazanmak ucuz değildir.
En mükemmel akıl sahibi olan biz insanların bile düşünmekten âciz olduğu güzellikler için bu dünya hayatında bazı fedakârlıklarda bulunmak gerekir. Bunun için biz şuurlu mahlûkların karşısına şeytanlar ve nefis çıkarılmıştır. Bunlar insanlık cevherimizin daha da parlaması için bizlere musallat edilmişlerdir. Şeytanî tasallutlara karşı elimiz kolumuz bağlanmamış, üstelik çok güzel ve yüce duygularla bezenilmişizdir.
Kâinattaki sayısız delillerle, gönderilen Resûllerle ve hakikatlerin menbaı İlâhî kelâmdan ibaret olan kitaplarla yönümüz gerçeklere çevrilmeye çalışılmıştır. Işık her tarafta vardır. Bu ışıkları görecek göz bize verilmiş, ışıkların mahiyetini kavramamız için akıl ve şuurla donatılmışızdır. Ama ışıkların bize ulaşmaması için gayret eden şeytanlar da var güçleriyle çalışmaktadırlar.
Allah’a iman etmenin, İslâm nurunu benimsemenin önüne geçemeyen şeytanlar elbette boş durmayacaklardır. Çünkü ölüm gelip çatana kadar karanlık mihraklar bizden ümit kesmeyecektir. İmanî ve İslâmî görünüşümüze engel olamayan şeytanî gölgeler, kalbimiz üzerinde hâkimiyet kurmak, aklımıza şüpheler atmak için daha çok mesai sarf etmektedirler.
İnsanı kurtaracak olan sağlam bir imandır. İmanı da kurtaracak olan sarsılmayan bir ihlâstır. Bütün hareketlerimizde Allah’ın rızasını esas alarak kendimizi kurtarabiliriz. Hislerimize güvenmek gibi bir yanlışın içine girmek bizleri yanlış mecrâlara sürükler. Aklımıza da güvenemeyiz. Asıl güvenmemiz gereken, Allah’ın lütfu ve inâyetidir. O’nun emirlerini samimiyetle hayatımıza geçirerek, sadece O’nun rızasını gözeterek lütuf ve inayetine mazhar olabiliriz..
Unutmayalım ki aklımız da, duygularımız da yanılabilir. Şeytanlar bizim yanıldığımızı, bize hissettirmemeye çalışmaktadırlar. Yanılmamak için Allah’ın hükümlerinden, Habibullah’ın (asm) sünnetlerinden enerji almamız gerekir. Hayatımızın tek rehberi Kur’ân-ı Azimüşşan olmalıdır. Önder olarak Muhammedü’l-Emin’den başkasını tanımamamız gerekir.
Düzelteyim diyerek bozmayalım. Kaş yapayım diyerek göz çıkarmayalım. Fitneyi ortadan kaldırayım derken fitneyi yaygın bir hale getirmeyelim. Batılı tasvir ederek safi zihinleri dalâlete sürüklemeyelim. Yangını söndürmenin yolu ateşe körükle gitmek değildir. Güzelliklere kavuşmanın, güzellikleri hakim kılmanın yolu güzel görmek ve güzel düşünmektir.
Fitne ateşinin üzerine muhabbetle gitmek gerektir. “Husûmet vardır, muhabbet kalmadı” demek yerine, fiillerimizle husûmetin olmadığını, muhabbetin devam ettiğini göstermemiz gerekir. Madem Allah vardır. Madem O’nun lütfu ve ihsanının sınırı yoktur. O halde O’ndan gelen her şey güzeldir. Yeter ki nefsimizden ve şeytanlardan gelenlere itibar etmeyelim...
24.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|