Bütçe esas itibariyle devletin tahmini gelir ve gider tutarını gösteren siyasî, sosyal ve iktisadî işleve sahip bir yasadır. Geçenlerde Ocak ayı bütçe gerçekleşmelerine ilişkin rakamlar açıklandı. Rakamlardan mümkün olduğu kadar kaçınmakla beraber, konunun iyi anlaşılabilmesi için şu bilgileri vermek mecburiyetindeyiz.
-Vergi gelirlerinde öngörülen artış yüzde 20 idi. Artışı bırakın yüzde 2,4 oranında düşme görülüyor.
-Ocak ayında giderler ise geçen yılın aynı ayına göre yüzde 15 artmış.
-Ocak ayı bütçe açığı 2 milyar 967 milyon lira. Geçen Ocak ayına göre yüzde 466 artmış. Yıllık tahmin edilen bütçe açığı ise 10,4 milyar lira.
-Bütçe yüzde 4 büyüme hedefine göre hazırlanmıştır. Oysa en iyimser hesaplamayla bu yıl büyüme eksi 2 olacaktır. Bunun anlamı yeni iflâslar, işsizlik ve fukaralıktır.
Rakamlardan anlaşılacağı üzere gelirler, giderler ve büyüme hedefi şaşmıştır. Aynı trendin devamı halinde yıl sonunda bütçe açığı tahmin edilenin 3-4 katı bir büyüklüğe ulaşacaktır. Tahminlerde görülen bu kadar vahim bir sapma karşısında bütçenin gözden geçirilmesi kaçınılmazdır. Ne var ki küresel kriz, hükümetin elini kolunu bağlamakta, hareket alanını sınırlandırmaktadır. Bu bağlamda bütçe açığını kapatmak için alınacak tedbirler krizi körüklemekte, krizi söndürmeye yönelik paketler ise bütçe açığını büyütmektedir. Yani aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık.
Krizi tetikleyen sebeplerden biri olarak gösterilen talep daralması, üretilen malın satılmaması demektir. Satış olmayınca bunları üreten fabrikalar kapanıyor, insanlar işsiz kalıyor. Öyleyse krizin aşılması için talebi canlandıracak tedbirlere başvurulmalıdır. Talep, gerekli güven ortamı içinde, kamu harcamalarının arttırılması ve vergilerin indirilmesi ile canlanır.
Öte yandan harcama ve vergi indirimi kaçınılmaz olarak bütçe açığını büyütecektir. Zaten Ocak ayında bütçedeki açık, geçen yıla göre 5 kat fazladır. Bütçe açıkları; devletin mülkiyetinde olan varlıkları satmak, para basmak ve borçlanmak suretiyle kapatılır. Uygulama imkânı kısıtlı olduğundan ilk iki seçeneği bir kenara bırakırsak, tek çare borçlanmaktır. Kamunun iç piyasadan borçlanması, şirketlerin likidite sıkıntısını olumsuz etkileyecektir.
Bir diğer alternatif de yurtdışından finansman sağlamaktır. O zaman da karşınıza IMF engeli çıkmaktadır. IMF’nin geleneksel “gelirleri arttırın, giderleri azaltın” reçetesi talep daralmasına sebep olacağından aylardır süren resmî ve gayriresmî görüşmeler tıkanma noktasına gelmiştir.
Anlaşmazlığın iki noktada yoğunlaştığı söyleniyorsa da, ne olduğu sır gibi saklanıyor. Belirsizliğin bir an önce ortadan kalkması piyasaları rahatlatacaktır. Şu husus iyi bilinmelidir ki, anlaşma olsun ya da olmasın krize karşı alınacak her tedbir beraberinde başka yeni sorunlar getirecek, ekonominin rayına oturması uzun bir zaman alacaktır. Bu durum bütün çıplaklığıyla halka anlatılmalı, günü kurtaran yaklaşımlar yerine köklü yapısal reformlar hayata geçirilmeli, oy kaygısıyla ülkenin geleceği tehlikeye atılmamalıdır.
23.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|