Rıza Zelyut, halen Güneş gazetesinde köşe yazarlığı yapan bir "Alevî yazar." Onun Alevî olup olmaması, bizim açımızdan pek de önemsenecek bir mesele değil. Ancak, bizzat kendisi hemen her vesileyle bu yönünü nazara vermeye çalışıyor.
Bizim için asıl önemli olan nokta, sayın Zelyut'un "Nurcular"a ve özellikle Said Nursî'ye karşı beslemiş olduğu kindarlık ve düşmanlığın sebebinin ne olduğudur.
Yazar, artık kronikleşmiş hale geldiği anlaşılan bu kin ve husûmet duygusunu, hemen her fırsattan istifade ile fütursuzcasına ilân ve ifade etmeye çalışır.
Nitekim, "CHP ve Kadiriler" başlığını taşıyan 13 Şubat 2009 tarihli yazısında da aynı minval üzere gitmiş. Daha evvelden de yaptığı gibi, lâfı yine döndürüp dolaştırmış ve sonunda Nursî'yi itham edici, Nurcuları karalayıcı bir mecraya sokmuş.
Zelyut, bu konuda çok büyük bir hatanın, çok büyük bir yanlışın içinde. Aynı yanlışı daha evvel de defalarca tekrarladı, durdu. Bizim cevap ve düzeltme çabalarımızın ise, onda hemen hiçbir tesiri olmadı. Öyle anlaşılıyor ki, kim ne derse desin, o bildiğini okumaya devam edecek.
Ancak, biz yine de meydanın boş olmadığını ve bilhassa Said Nursî ile ilgili hemen her mesele hakkında verecek bir cevabın, yapılacak bir izahın Nursî'nin bizzat eserlerinde mevcut olduğunu, sayın Zelyut dahil herkese ilân etmek durumundayız. Kendimizi bu meselede bir mesuliyet ve mükellefiyet altında hissediyoruz. Dahası, bizim kırk yıldır medyadaki varlığımızın bir sebeb–i hikmeti de budur.
Şimdi gelelim, sayın Zelyut'un içine düştüğü ve okuyuculara da yutturmaya çalıştığı yanlışlıklar dizisine...
Desteksiz atışlara bakın siz
CHP'nin yapmış olduğu çarşaf vs. açılımları destekleyen Zelyut, bu partinin her kesimden vatandaşın oyuna ihtiyacı olduğunu ve oy akışını engelleyen sebeplerin ortadan kaldırılması gerektiğine özellikle vurguda bulunuyor. Bulunsun, yapsın, etsin... Bunda bir anormallik yok.
Anormallik, yazarın Kadirileri CHP dostu olarak göstermekle yetinmeyip, bu partiye karşı ve gerici hareketlerin içinde gördüğü Nakşileri, Süleymancıları ve Nurcuları haksız yere kötülemeye karalamaya çalışmasıdır.
Meselâ, özet olarak şu iddialarda bulunuyor, Zelyut: "Ehl–i Sünnet çizgisinden gelen Nurcular, dini şekilden ibaret sayar, toplumu şeyhlerin denetimine verir, akla karşı çıkar, gerici hareketlerde bulunur, devletin en gerici kanatlarıyla işbirliği yapar; örneğin, bir devlet yöneticisi hangi suçu işlerse işlesin onu eleştirmezler..."
Zelyut'un desteksiz atışları, aynen şu sözlerle devam ediyor: "Kadiriler 2. Meşrutiyet'in ilânını gönülden desteklemişlerdir. Halbuki, 2. Meşrutiyet'le gelen özgürlük, kardeşlik, yardımlaşma ilkeleri, dönemin Nakşibendilerini, Nurcularını öfkelendirmiş ve bu tarikatlerin kışkırtmasıyla gerici 31 Mart ayaklanması ortaya çıkmıştır. Fethullah Gülen'in tarikat büyüğü Said–i Kürdî (Tepki üzerine Kürdi soyadını Nursî yapmıştır) bu ayaklanmadaki baş oyunculardan birisidir. Cumhuriyet kurulduktan sonra da Nakşibendiler, Nurcular, Süleymancılar Cumhuriyete karşı müthiş bir yeraltı savaşı yürüttüler. Bunun için İngilizlerle işbirliğine gittiler; Şeyh Sait ayaklanmasını çıkarttılar. Kadiriler ise, tekkeleri kapatılmasına karşın, cumhuriyetin ilkelerine saygılı oldular." (Agg, 13 Şubat 2009)
Aziz okuyucular, yukarıdaki satırları okuyunca yuha çektiğinizi ve "Hayret bir şey; ne bu zırvalar yahu!" der gibi konuştuğunuzu duyar gibiyim.
Cidden öyle... Cidden, hele hele yazarlık yapan bir kimse, ancak bu derece yanılır ve insanları yanıltmaya çalışır.
Şimdi, isnat ve iftira listesinin ta başından başlayarak, bunlara tek tek cevabı içinde mündemiç olan sorularla mukabele etmeye çalışalım.
1) Sayın Zelyut. Siz Said Nursî'nin "dini şekilden ibaret saydıklarına" dair bir söz ve ifadeyi nerede gördünüz ve kimden duydunuz. Said Nursî ve tabelelerinin böylesi bir isnada haklılık kazandıracak herhangi bir iddialarına veya davranışlarına şahit oldunuz mu? Dahası, Nurcuların giyim ve kuşamı, sizin kıyafet stilinizden çok mu farklı? Varsa, nedir bunlar? Eğer yoksa, o halde bu yaptığınız iftira sayılmaz mı?
2) Nurcular mürit midir ki, toplumu bir şeyhin denetimine versin? Risâle–i Nur hareketinin bir tarikat ve tasavvuf olmadığı hususu mükerrer mahkemeler tarafından bile tesbit ve tescil edilmişken, siz bu hareketi hangi hakla ve hangi akla hizmet için şeyhlik/tarikatçılık kalıbına sokmaya çalışıyorsunuz? El insaf yâhû!..
3) Nur Risâlelerini okuyanların akla karşı çıktığını ve gerici hareketlerde bulunduğunu iddia etmek için, emin olun kör, sağır ve dilsiz olmak dahi yetmez. Nur Talebeleri, bu iddianızın tam aksi yönünde hareket ettiklerini, vaktiyle onlarla uğraşan devletin, hükümetlerin ve adâletin tescilinde olmasına mukabil, siz bu tabloyu nasıl böyle ters–yüz etme cüretini gösterebilmektesiniz? Size kim inanır?
4) Üstadları suçsuz ve nâhak yere otuz yıldan fazla hapislerde, sürgünlerde süründürülen Nur Talebeleri, acaba devletin hangi kanadıyla işbirliği yapmıştır? Deliliniz var mı? Yoksa, sizin "Nurcular"dan kastınız, uzaylılar gibi bir şey mi?
5) Acaba, II. Meşrûtiyet hareketine Üstad Bediüzzaman kadar sahip çıkan ikinci bir dâvâ adamı var mı? Gösterebilir misiniz? Keza, 31 Mart Vak'asından dolayı Said Nursî herhangi bir ceza almış mıdır? Onun ceza aldığına ve o isyanda dahli bulunduğuna dair bir iddia nerede var. Kaynak verebilir misiniz? Tam aksine, Said Nursî'nin o kanlı kargaşada yatıştırıcı rol oynadığını bütün deliller ispat ettiği halde, siz neden hâlâ akıl almaz bir yolda dolu dizgin gitmeye devam ediyorsunuz?
6) Said Nursî'nin bir tarikat büyüğü olduğuna dair, elinizde–varsın en uyduruk bir mahkemeye ait olsun–bir tek delil var mı? Hem onun bir müddet için kullandığı "Kürdî" lâkabına kim karşı çıkmış, kim tepki göstermiş de, o da bu dayatma karşısında soyadını tutup "Nursî" yapmıştır? Baskılara, dayatmalara prim verseydi şayet, Üstad Bediüzzaman'ın "Nursî" yerine resmî soyadı olan "Okur"u kullanması sizce de gerekmez miydi? Yâhû, bu müstesnâ zâtın baskılara boyun eğen bir insan olmadığını, siz ve sizin gibiler acaba ne zaman öğreneceksiniz?
7–8) Bediüzzaman'ın İngilizlerle işbirliği yaptığı ve Şeyh Said isyanını çıkartmada bir rolü olduğu tesbit edilseydi, sizce onu sırf bu suçlardan dolayı idam etmezler miydi? Dahası, acaba bu suçlardan yargılanıp da İstiklâl Mahkemeleri tarafından cezalandırılmayan, hatta idam edilmeyen bir tek kişi var mı? Gösterebilir misiniz?
Demek ki, siz Said Nursî'nin bu tür suçlar için vaktiyle kurulmuş olan mahkemelere hiç çağrılmadığını dahi bilmiyorsunuz ki, böylesine haksız ve mesnetsiz itham ve iddialarda bulunmaya çalışıyorsunuz. Ne diyelim, cidden yazıklar olsun, eyvâhlar olsun...
23.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|