"Gerçekten" haber verir 01 Mart 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

Kötülüğün karşılığı, ona denk bir cezadır. Fakat kim affeder ve barışı tercih ederse, onun mükâfatı Allah'a aittir. Şüphesiz ki O, zalimleri sevmez.

Şûrâ Sûresi: 40

01.03.2009


“Hulusi Ağabey, bizi toplayıp Yeni Asya’ya götürmüştü”

Bizler gazeteden daha önce Nur’larla tanışmıştık. Yeni Asya’nın sanki bir lâhika gibi Nur’ları âleme duyurması bizi kendisine bağladı.

Yeni Asya'nın 40 yıllık şair, yazar ve okuru Celâl Yalçın:

Yeni Asya gazetesi ile ilk olarak nerede ve ne zaman tanıştınız?

Rahmetli Mustafa Polat, Erzurum’da bir mahallî gazete çıkarıyordu. O gazetenin abonesi idim. Mustafa Polat o tarihlerde Malatya’ya sıkça geliyordu. Hep hizmet-i Kur’ân için. Daha sonraki tarihlerde İstanbul’a gidip yerleşti.

Yine o tarihlerde M. Şevket Eygi ‘Bugün’ gazetesini çıkarıyordu, çok büyük tirajlara yükseldi. Ne yazık ki bazı menfî hareketler oldu, çok kısa zamanda o gazete kaybolup gitti. Sağ cenahta bir gazete isteniyordu.

Yine o tarihlerde Mustafa Polat, Mehmet Kutlular ve arkadaşları ile haftalık ‘İttihad’ gazetesini çıkardılar. İttihad’a hem abone oldum, hem abone buldum. İttihad’dan sonra günlük Yeni Asya’yı çıkardılar. O gün Yeni Asya’ya da abone oldum, ilk sayısından dağıtımını yaptım. Bugün yine Yeni Asya’ya aboneyim, okuyorum ve yazıyorum...

Sizi 40 sene boyunca Yeni Asya’ya bağlayan

saikler nelerdir?

Bizler gazeteden daha önce Nur’larla tanışmıştık. Yeni Asya’nın sanki bir lâhika gibi Nur’ları âleme duyurması bizi kendisine bağladı. O gün bugündür okuyoruz. Cenâb-ı Hak bizleri yanıltmasın, rızasından ayırmasın...

Yeni Asya’yı benzerlerinden farklı kılan, önde

gelen ayırt edici özellikler nelerdir?

Yukarıdaki sorunuza verdiğim cevap gibi. Yeni Asya Nur’ları neşrediyor. Hazret-i Bediüzzaman’ın fikirlerini taviz vermeden neşrediyor. Emsâli gazetelerden farkı bu. Bu bakımdan da her eve rahatlıkla girer, hizmetini de yapar.

Yeni Asya’nın size ve ailenize kazandırdığı değerler neler olmuştur?

Yeni Asya giren eve, mutlak Nur’lar da girer. Nur’lar giren evde huzur doğar, menfî bir ideoloji o eve giremez.

Bu kırk sene içinde, Yeni Asya ile ilgili yaşadığınız hatıraların en ilgincini bizimle paylaşır mısınız?

Hayırlı hizmetlerin muzır manileri çok olur. Tarihini hatırlayamadığım bir tarihte rahmetli Hulusi Ağabey’e, o ihlâs kahramanına iftira ile, Hulusi Ağabey güya Yeni Asya’nın aleyhinde diye yazdılar... Hulusi Ağabey bunu duyunca hem şiddetle onlara kızdı, hem de bizleri toplayıp Elazığ Yeni Asya bürosuna götürdü. Büroda şakır şakır resimler çekildi. Hem bizimkiler çekti, hem de melekler o güzel güne şehadet etti.

Yılmayan sensin Yeni Asya

İhlâs sende, irfan sende, inanç sendedir

Yılmayan yıkılmayan sensin Yeni Asya

Nur’ları âleme duyuran ses sendedir

Yılmayan, yıkılmayan, sensin Yeni Asya...

Nur’ları haykıran hakikatın gür sesi

Karanlıkta görüldü Nur’un penceresi

Ümit verip, ümitlendirirsin herkesi

Yılmayan, yıkılmayan sensin Yeni Asya...

Kur’ân’ın ölçüleri sende hâkimdir

Yüzlerce, binlerce tiraj senin hakkındır

Allah için yürü, zafer senin hakkındır

Yılmayan, yıkılmayan, sensin Yeni Asya...

Seni susturmak isteyen zalim utansın

Asya’da zulmü reva görenler utansın

Seni yok etmek isteyen zalim utansın

Yılmayan, yıkılmayan sensin Yeni Asya...

Kırk sene değil, daha nice senelere

Acılar olsa da seninle koşanlara

Selâm, sevgi olsun seni okuyanlara

Yılmayan, yıkılmayan sensin Yeni Asya...

CELÂL YALÇIN

(Yeni Asya’nın, 40’ıncı sene-i devriyesini doldurması sebebiyle kalbi duâlarımla

daha nice 40 senelere... C.Y.)

YENİ ASYA/ MALATYA

01.03.2009


Benim dünyamda Yeni Asya

80'li yılların başında dünya denen misafirhaneye gelmiş bir insanım. Çocukluğumun bir kısmı 12 Eylül diye bir askerî müdahalenin etkili olduğu bir dönemde, diğer kısmı ise 90’lı yılların keşmekeşi içerisinde geçmiş. Ama şükür ki ne 12 Eylül’ün zihniyeti, ne de 90’ların karmaşıklığı yer etmiş benim dünyamda.

Çünkü asla şükrünü tam mânâsıyla eda edemeyeceğim bir nimet olarak ben Risâle-i Nurlarla büyümüşüm. Daha doğrusu hayatımın daha ilk yıllarından beri etrafımda Risâle-i Nurları okuyan insanlarla birlikteydim. Sadece okuduklarıyla kalmıyorlar, aynı zamanda hayatlarına da yansıtıyorlardı.

Bu insanların bir de gazeteleri vardı: Yeni Asya! (Aslında ilk hatırladığım yıllarda Yeni Nesil adıyla evimize geliyordu. Soluk bir fotoğraf gibi ve hayal meyal hatırlayabildiğim kadarıyla maviyle yeşil arası bir rengi vardı bu Yeni Nesil yazısının, gazetenin üzerinde… Neden rengini hatırlıyorum acaba? Galiba okuma bilmediğim halde çocukluğun renklerle içli dışlı dünyasıyla ilgili olsa gerek… Neyse.)

Daha henüz o çocuksu zihnimde bile Yeni Asya’yı Risâle-i Nurla meşgul olan insanlardan ayrı görmüyordum. Çok sonraları daha iyi kavrayacaktım ki, bu hâl aslında Yeni Asya’yı Yeni Asya yapan, onu bir gazetenin çok ötesine geçiren en mühim özelliği idi: Yeni Asya’nın Risâle-i Nur ve talebeleriyle olan manevî bağları. Sadede dönelim. 12 Eylül’ün getirdiği birçok şeyin etkili olduğu yıllardı. Hâliyle ben sonradan hem okuduklarımdan hem de duyduklarımdan anlıyordum 12 Eylül’ün etkisi olduğunu… (Hatta şimdi bile 12 Eylül’ün Risâle-i Nur Talebeleri üzerindeki en yıkıcı etkiyi yaptığını iddiâ ediyorum) Genel anlamda ben hiç etkilenmedim desem yeridir. Meselâ daha ilkokulda sistemli bir şekilde anlatılan Kemalizm bende hiç yer etmedi. Bunda gazetemizin payı çok büyüktü…

Çocukluğumun en zevkli dakikalarından bir kısmını meselâ Can Kardeş dergisinin sayfaları arasında geçirdim. Keza, Yeni Asya okuyucusu olan ağabeylerimin, ailelerin arasında idim. Bütün bunların ve gazetemizin bana kazandırdığı en büyük güzellik ise Risâle-i Nur’a olan muhatabiyetimi hem arttırması, hem de yükseltmesi oldu. Böylece diğer insanların yaşantılarına–maalesef—nüfûz edebilen düşünceler, imanî ve İslâmî olmayan pekçok şey benim dünyamda yer bulamadı. Aynı zamanda 90’lı yıllarda her şeye bir karmaşa hâkimdi. O yıllarda artan ve yaşımın da müsait olması sebebiyle etkilenebileceğim ahlâkî dejenerasyondan diğer arkadaşlarıma nazaran çok az etkilendim. Bunda da okuduğum Nur Risâlelerinin ve Yeni Asya’nın etkisi vardı. Risâle-i Nurların toplumsal hayatta izdüşümü gibiydi benim gazetem. Gençlik yıllarıma girdiğim senelerde bir de 28 Şubat badiresini gördük. Her ne kadar diğerleri kadar doğrudan etkili olmasa da bir darbenin ne olduğunu yada ne olmadığını Yeni Asya’nın yardımıyla daha iyi anlamıştım. Yine selefleri olan 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül kadar şiddetli olmasa da bir bedel ödemenin ne olduğunu Yeni Asya’nın ve yazarlarının şahsında görmüş olduk. Şim- di ise…

Şimdi yıllar önce Yeni Asya’nın severek okuduğum, gıptayla baktığım yazarlarının yanında veya yerinde yazıyorum. İçimi tuhaf bir his kaplıyor… Tuhaf ama güzel bir his… Şükrediyorum…

Sonra Yeni Asya’nın bir diğer özelliği de bu olmalı diyorum kendi kendime. Okuyucusuna hep bir şeyler katan, okuyucusunu kendisine katan bir gazete. Nice yazarlar yetiştirmiş bir okul. Nice okuyucuları yazar yapmış bir ekol. Nice insanları okuyucu yapmış bir nevî Risâle-i Nur dershanesi…

İşte bu noktada düşüncelerim tekrar başa dönüyor. Yeni Asya’yı ve Risâle-i Nurları ve de Nur Talebelerini tekrar düşünüyorum. Anlıyorum ki Yeni Asya’yı değerlendirirken onun ilhamını aldığı, onun temellerini üzerine attığı, onun anlattığı Risâle-i Nurları ve azîz Müellifini düşünmeden değerlendirmek mümkün değil! Anlıyorum ki bana kazandırdıkları bir tarafa Risâleleri ve Üstadımı anlatmaya devam ettiği sürece ödeyemeyeceğim bir vefa borcum olacak Yeni Asya’ya… Risâle-i Nur’dan başka hiçbirşey yazmasa bile, başka kimse kalmasa bile bu vefayı ona göstermek de benim boynumun borcu olacak… Anlıyorum ki Yeni Asya’yı değerli kılan bizim gibi hatalı olabilen, günahkâr olabilen yazarları değil. (kendi adıma söylüyorum bunları) Yeni Asya’yı değerli kılan onun arkasında manevî olarak duran, duâlarıyla destek olan okuyucuları, Nur’un peşinde pervane olanlar yani Nur Talebeleri…

Anlıyorum ki Yeni Asya, Risâle-i Nurları ve Üstad Bediüzzaman Said Nursî’yi anlattığı sürece, onları insanlara aktardığı sürece o Nur’un yansımalarıyla nurlu kalacak ve değerinden bir şey yitirmeyecek İnşaallah.

Not: Bu yazıyı yaşantılarıyla beni hiç sıkılmadan ama hiç kopmayacak biçimde Risâle-i Nur’a ve dolayısıyla Yeni Asya’ya bağlayan insanlara, aileme, ağabeylerime, İzmit Yeni Asya okuyucularına ithaf ediyorum. İhlâsınız ve uhuvvetiniz hiç bozulmasın!

AHMET TAHİR UÇKUN

01.03.2009


Samimî tesânüdün kerâmeti: YENİ ASYA

Kırk yıl boyunca müthiş bir serancamın onurlu bir simgesi olmak…

İşte bütün mesele bu… Katettiğiniz bunca yolun bütün zorluklarının üstesinden gelebilmek ve dimdik ayakta kalabilmek… Aslında, bu sizin kalitenizin de tescilidir aynı zamanda. İşte simge olabilmenin ön şartı da bu değil midir?

Misyonunuzun haysiyetini ve izzetini nasıl temsil ediyorsunuz? Duruşunuzun şekli ve şemâli nasıldır?

İşte bu temsil haysiyetidir ki, ayakta kalışımızın yegâne ana unsurudur. “Tavizsiz istikrar çizgisini” sapmalara uğratmadan, asrın aldatmacalarına kanmadan bugünlere kadar getirebilmişsek, bu temsildeki rolümüzün hakkını vermişiz demektir.

Meşveret ve şûrâ hamurunda yoğrularak atılan her adımın, verilen her kararın sağlamlığından, muhkemliğinden şüphe var mı ki? Bu Kur’ânî emrin idrakine erenlerin, bunu kendilerine düstur edinenlerin bir aynasıdır Yeni Asya.

Üstad’ın “Benim maddî ve mânevî her şeyden feragat mesleğimden ayrılmayacaklar. Yalnız ve yalnız Allah rızası için çalışacaklardır” dediği “Nur mekteb-i irfanının yüzbinlerce, belki de milyonlarca talebeleri”nin ihlâs, uhuvvet, tesanüd, sadakat, fedakârlık gibi yüksek duygularla mecz olmalarının bir tezahürüdür Yeni Asya…

“Evet, velâyetin kerâmeti olduğu gibi, niyet-i halisenin dahi kerâmeti vardır. Samimiyetin dahi kerâmeti vardır. Bahusus lillah için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeşlerin içinde, ciddî, samimî tesanüdün çok kerâmetleri olabilir. Hatta, şöyle bir cemaatin şahs-ı manevisi bir velî-i kâmil hükmüne geçebilir; inâyâta mazhar olur.” (Barla Lâhikası, s. 15)

Kuruluş aşamasından bu ana kadarki safhalar incelendiğinde, Üstad’ın yukarıda bahsettiği inâyetlerin tecellileri elbette ki görülecektir. Evet, Yeni Asya, “lillah için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeşlerin içinde, ciddî, samimî tesanüd”lerinin bir kerâmetidir. Bunun başka türlü açıklaması yoktur. Değerli yazar, İslam Yaşar’ın “Muhabbet Fedaileri”nde dediği gibi “Herkesin, girdaplaşan hadiselerin arasında akıntıya kürek çekerek hayatta kalma mücadelesi verdiği bir zamanda, Ebedî Ferman’a dayanan ve onun ebedî tefsirinden kuvvet alan Yeni Asya, artık şairin haykırdığı hakikati hayata geçirip yaşamaya ve yaşatmaya hazırdı:

“Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz,

Bu yol ki Hak yoludur, dönmek bilmeyiz yürürüz.”

“Herkesi hizaya getirdik, bir tek Yeni Asya’ya boyun eğdiremedik” diyenlere inat, boynumuzu eğmeden yola devam İnşaallah.

Daha nice 40 yıllara…

HASAN BULUT

01.03.2009


Millete ecnebî hesabına darbeler vuruyorlar!

[BU GELEN KISIM ÇOK EHEMMİYETLİDİR]

Efendiler, Reis Bey, dikkat ediniz! Risâle-i Nuru ve şakirtlerini mahkûm etmek, doğrudan doğruya küfr-ü mutlak hesabına, hakikat-i Kur’âniye ve hakaik-i imaniyeyi mahkûm etmek hükmüne geçmekle, bin üç yüz seneden beri her senede üç yüz milyon onda yürümüş ve üç yüz milyar Müslümanların hakikate ve saadet-i dâreyne giden cadde-i kübrâlarını kapatmaya çalışmaktır ve onların nefretlerini ve itirazlarını kendinize celb etmektir. Çünkü o caddede gelip gidenler, gelmiş geçmişlere duâlar ve hasenatlarıyla yardım ediyorlar. Hem bu mübarek vatanın başına bir kıyamet kopmaya vesile olmaktır. Acaba mahkeme-i kübrada, bu üç yüz milyar dâvâcıların karşısında sizden sorulsa ki, “Doktor Duzi’nin, baştan nihayete kadar serâpâ İslâmiyetiniz ve vatanınız ve dininiz aleyhinde ve frenkçe Tarih-i İslâm namındaki eseri ki, zındıkların kütüphanelerinizdeki eserlerine, kitaplarına ve serbest okumalarına ve o kitapların şakirtleri, kanununuzca cemiyet şeklini almalarıyla beraber, dinsizlik veya komünistlik veya anarşistlik veya pek eski ifsad komitecilik veya menfî Turancılık gibi siyasetinize muhalif cemiyetlerine ilişmiyordunuz? Neden hiçbir siyasetle alâkaları olmayan ve yalnız İmân ve Kur’ân cadde-i kübrâsında giden ve kendilerini ve vatandaşlarını idam-ı ebedîden ve haps-i münferitten kurtarmak için Kur’ân’ın hakikî tefsiri olan Risale-i Nur gibi gayet hak ve hakikat bir eseri okuyanlara ve hiçbir siyasî cemiyetle münasebeti olmayan o hâlis dindarların birbiriyle uhrevî dostluk ve uhuvvetlerine cemiyet nâmı verip ilişmişsiniz? Onları pek acip bir kanunla mahkûm ettiniz ve etmek istediniz?” dedikleri zaman ne cevap vereceksiniz? Biz de sizlerden soruyoruz.

Ve sizi iğfal eden ve adliyeyi şaşırtan ve hükümeti bizimle vatana ve millete zararlı bir surette meşgul eyleyen muarızlarımız olan zındıklar ve münafıklar, istibdad-ı mutlaka “cumhuriyet” nâmı vermekle, irtidad-ı mutlakı rejim altına almakla, sefahet-i mutlaka “medeniyet” ismi vermekle, cebr-i keyfî-i küfrîye “kanun” ismini takmakla hem sizi iğfal, hem hükümeti işgal, hem bizi perişan ederek, hâkimiyet-i İslâmiyeye ve millete ve vatana ecnebi hesabına darbeler vuruyorlar.

Ey efendiler! Dört senede dört defa dehşetli zelzeleler, tam tamına dört defa Risâle-i Nur şakirtlerine şiddetli bir surette taarruz ve zulüm zamanlarına tevafuku ve herbir zelzele dahi tam taarruz zamanında gelmesi; ve hücumun durmasıyla zelzelenin durması işaretiyle, şimdiki mahkûmiyetimizle gelen semâvî ve arzî belâlardan siz mes’ulsünüz!

Denizli Hapishanesinde tecrid-i mutlak ve haps-i münferitte mevkuf Said Nursî

Şuâlar, s. 256, (yeni tanzim, s. 456)

Lügatçe:

şakirt: Talebe.

küfr-ü mutlak: Kesin ve tam bir inkâr.

hakikat-i Kur’âniye: Kur’ân’ın hakîkatı.

hakaik-i imaniye: İman hakikatleri.

saadet-i dâreyn: Dünya ve ahiret saadeti.

cadde-i kübrâ: Büyük cadde; en selâmetli yol; Kur`ân`ın gösterdiği yol.

hasenat: İyilikler.

mahkeme-i kübra: En büyük mahkeme; âhirette kurulacak olan büyük mahkeme.

serâpâ: Baştan başa, bütünüyle.

frenkçe: Frenk dili, fransızca.

cemiyet: 1-Topluluk, birlik. 2-Dernek.

anarşistlik: Her türlü düzen ve otoriteye karşı koyarak karışıklığı tercih eden akım.

ifsad: Fesada uğratma, bozma, karıştırma.

idam-ı ebedî: Âhiret inancı olmadığı için ölümü ebedî yokluğa gitmek olarak görme.

haps-i münferit: 1-Tek başına hapis. 2-Hücre hapsi.

uhrevî: Ahiretle ilgili.

uhuvvet: Kardeşlik.

iğfal: Aldatma, yanıltma, gaflette bırakma.

muarız: Karşı, zıt, ters.

zındık: Dinsiz.

istibdad-ı mutlak: Tam bir baskı, diktatörlük.

irtidad-ı mutlak: Hiçbir kayıt ve şart tanımayan dinsizlik.

sefahet-i mutlak: Nefsin kötü arzularına mutlak sûrette uyma.

cebr-i keyfî-i küfrî: Keyfî olarak küfrî bir baskı yapma.

hâkimiyet-i İslâmiye: İslâmın hakimiyeti.

ecnebi: 1- Yabancı. 2- Başka milletten olan. 3- Başka ülke.

tevafuk: Uyma, uygun gelme.

mevkuf: Tevkif edilmiş, tutulmuş, zanlı olarak hapsedilmiş, tutuklu.

01.03.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır