28 Şubat darbesinde neredeydin?
Türkiye’de tüm darbeleri yaşadım.(...)
Darbecileri, işbirlikçileri, bitmeyen bir kinle sürüp giden yazar düşmanlığını yakından izledim.
Hepsinin gelişini ve gidişini gördüm. Hepsi de iktidarlarının hiç bitmeyeceğini sanırlardı.
* * *
28 Şubat’ı hep hatırlamakta fayda var.
O dönemdeki darbeci cuntanın ortalarda dolaşmaya meraklı bir generali, bir canlı yayında 28 Şubat’ın ‘post-modern’ darbe olduğunu söylemişti.
Gerçek bir hukuk devleti olsaydık, ‘anayasal bir suçu’ itiraf edenler çoktan yargının önüne çıkmış olurdu.
Hasan Cemal de ‘Kürtler’ adlı kitabında, Çevik Bir’in o dönemin gazete patronlarına neler söylediğini anlatır...
Hangi demokratik ülkede generallerin yazarlarla ilgili gazete yönetimlerine baskı yaptığı görüldü?
O dönemde, şimdi hepsi hayatta olan kimlerin neler yaptığı hepimizin hafızasında... Belgeleri de ortada...
Ortada olmayan sadece hukuk.
Darbecilerden korkup, yazarlara çizerlere baskı yapmanın utancı nasıl taşınır, bunu ben hiç anlayamadım.
Ne oldu, geriye büyük bir utanç kaldı.
Belki bunları bir gün daha uzun uzun anlatır, yazarız.
* * *
28 Şubat sürecinin yaşandığı günlerdi.
Askerler yüzde 72 oranında zam almışlardı. Yazının özeti şu cümlede vurgulanıyordu:
‘Türkiye’de memur olmak gibi bir talihsizlik, silahsız memur olunca ikiye katlanıyor.’
Eğitimcilerle askerlerin maaşları arasındaki farkı da buna örnek göstermiştim...
Örneğin, bir orgeneral, kıdemli bir profesörün iki mislinden fazla maaş alıyordu. Türk devleti tercihini eğitimden yana değil, savunmadan yana kullanmaktaydı...
Dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri’nin yazı ile ilgili olarak gazete yönetimini arayıp ‘beni süngü ucunda cephe cephe dolaştırmakla’ tehdit ettiğini bir zaman sonra gazete yöneticilerinin ağzından öğrenecektim...
Doğrusu, dönemin şartlarını sabit sayan, gökte tutup yerde yiyen bir tuğgeneralin bu tuhaf konuşma biçimi hoşuma gitmedi.
Ertesi yıl, asker ve sivil memur maaşları açıklandığında, ‘Yeni Memur Maaşları’ başlığıyla hemen hemen aynı minvalde bir yazı daha yazdım...
Asker sivil demeden tüm memurların parasının az olduğunu, ancak bilgi çağına adım atılan bir dünyada, hükümetlerin savunmayı eğitime karşı çok daha fazla sakındığını anlatıyordum...
Bu kez, aynı general, patron katına telefon etti. Küçük bir gazete içi kriz yaşandı.
Sonra da, kamuda çalışan memur maaşlarının yayınlandığı listelerden askerlerinki çıkarıldı.
28 Şubat darbesi kökleştikten sonra, Genelkurmay, benim de aralarında bulunduğum bir grup gazeteciyi Güneydoğu’ya davet etti...
İl il gezerken, Şırnak’taki karargâha girer girmez gözümüze çarpan panoda maaşlarla ilgili eski yazımı görünce bayağı şaşırmıştım...
Türkiye’de maaş konusundaki bir tespitin, her konudan daha fazla hassasiyet yarattığını da bir kez daha anlamıştım.
Tüm maaşların yükseltilmesine ve aradaki adaletsizliğin giderilmesine yönelik akılcı bir çağrı bile büyük tepki toplayabiliyordu.
* * *
28 Şubat post-modern darbesi ‘laiklik’ elden gidiyor diye yapıldı.
Benim merak ettiğim şu: Atatürk devrimleri yerli yerine oturduysa ‘laiklik neden elden gitsin?’ Yok bu devrimler tehlikedeyse, neden hâlâ tehlikede olacak kadar sallantıda duruyor? Askerler, sürekli olarak laiklik ilkesinin tehlikede olduğunu söylüyor. Ama buna tüm toplumun sahip çıkmasını sağlayacak sosyoekonomik gelişmelere destek olmak yerine tanklardan medet umuyorlar.
‘Laiklik elden gidiyor’ kaygısı gerçek bir kaygı mı, yoksa iktidar savaşında kullanılan bir silah mı doğrusu pek ayırt edilemiyor.
Bugün 28 Şubat post-modern darbesinin yıldönümü...
Ben ‘din devletinde’ de yaşamak istemiyorum, askeri rejim altında da...
Temel hak ve özgürlüklerin evrensel hukuk kurallarıyla güvence altına alındığı doğru dürüst bir ülkede yaşamak istiyorum.
Bunun tek sağlıklı yolu Türkiye’nin ekonomik ve sosyal sorunlarının, çok daha büyük ölçüde zenginlik ve özgürlük üretecek hale gelmesi.
AB süreci de bunu sağlayabilecek bir reçete...
* * *
28 Şubat döneminin en sıcak günlerinde de, bizleri kendi darbeci mantıklarının propagandasına alet edemeyip andıçlayanların, yazarlara baskı yapmaya uğraşan darbecilerin silinip gideceklerini, bizlerin de yaptığımız işlere devam edeceğimizi biliyordum.
Aradan yıllar geçti.
Beni ‘süngü’ ile tehdit eden general, yükselemeden emekli oldu...
Bir gece bir televizyon programında 28 Şubat’ın bir ‘post-modern’ darbe olduğunu kabul ederek, işledikleri ‘anayasal suçu’ da itiraf etti...
Ve bir yana çekildi...
Ben ise Prizma’yı yazmaya devam ediyorum. Suçluları cezalandıran bir ‘hukuk’ yoksa da... Onları kenara iten bir ‘hayat’ var çünkü...
Star, 28 Şubat 2009
|