Aile toplumu oluşturan en küçük, en köklü ve en önemli kurum.
Hz. Âdem’den günümüze bütün insanlık tarihinin en eski kurumu. İnsanın yapısına en uygun sistem, yani fıtrî. Bütün semavî dinlerde aile hayatı ile ilgili hükümler bulunmakta.
Sarsılan aile kurumu
Mânevî değerlerin temellerinden sarsıldığı günümüzde, aile kurumu da bundan nasibini almakta. Evlilik kurumu sorgulanmakta, boşanmalar, gay- r-i meşrû ilişkiler, özgürlük adı altında sorumsuz hayat tarzı, toplum hayatında büyük bir kargaşaya yol açmakta.
Bediüzzaman Hazretlerinin “Terbiye-i Medeniye” olarak vasıflandırdığı hayat tarzı, insanların yüzde yirmisine yalancı bir mutluluk sunarken, yüzde seksenini maddî-manevî esareti altına almış durumda.
“Güçlü olan haklıdır”, “Sen çalış ben yiyeyim”, açgözlülük, milliyetçilik, korku, bencillik gibi fikirlerle beslenen, çeşitli “izm”leri ortaya çıkaran bu hayat tarzı, doğum yeri ve beşiği olan Batı dünyasına mutluluk getirmedi. Bu yüzden bugün Batıda Kilise-Hükümet işbirliği ile aile politikaları üretilmekte, boşanmayı zorlaştırıcı hukukî kurallar getirilmekte, ailenin geleceği için türlü yatırımlar yapılmakta.
Çağdaş hayat adına modellediğimiz Batı, bugün yanlışından dönerken, biz şuursuzcasına taklit durumundayız ve ne yazık ki problemlerimizi Batı dünyasından çok daha şiddetli yaşamaktayız.
Çünkü bir Hristiyan dinini yaşamasa bile kimi insanî özellikleri bozulmayabiliyor. Ama en son ve en mükemmel dine sahip bir Müslüman’ın dininden uzaklaşması onun insaniyetten de uzaklaşması anlamına geliyor. Bu yüzden problemleri çok daha şiddetli yaşıyoruz.
Müslüman aileler değerlerindeki bozulmanın faturasını çok daha ağır ödüyorlar. Dolayısıyla aile çekirdeğinin muhafazası çok önemli.
***
Peki, bu nasıl olacak? Müslüman’ın dünyadaki cenneti, sığınağı, bir nev'î küçük dünyası hükmünde olan aileyi, Asr-ı Saadet modeliyle yönlendirmekle olacak elbette.
Terbiye-i medeniye yerine terbiye-i Kur’âniyeyi hayat modeli alacağız.
Ailelerimiz birer eğitim yuvası olup, insanı insan yapan değerler, müjdeleyerek, korkutmayarak, sevdirip nefret ettirmeyerek yaşanacak.
Aile, yardımlaşma ve dayanışmanın numunesi olacak.
Eşimizle ebedî hayat arkadaşlığı çerçevesinde muhatabiyetimiz olacak.
Ne kadar tüketirsen o kadar mutlusun anlayışı yerine kanaat ve iktisat düsturlarını hayatımızda hâkim kılacağız.
Kendimizi, ailemizi, sevdiklerimizi ateşten korumak için “Mü’minin ferasetinden sakının, o baktığı zaman Allah’ın nuruyla bakar” hadisindeki ferasete sahip olacağız…
Bunun için de önce imanlı, bilgili, eğitimli, şuurlu insan olacağız. Bu ancak okumakla mümkündür. Kendini okumak, çevresini kâinatı okumak, kitap dünyasına dalıp okumaya sıkça zaman ayırmaktan geçiyor.
Daha çok ilim öğreneceğiz, öğrendiklerimizi yaşayacağız, ihlâsla uygulayacağız.
İşte o zaman her günün bir öncekinden daha güzel olacağına kuşkumuz olmasın.
Evet, aile çekirdeğinin dünya ve ebed âlemlerinde bitmeyen güzellikler sunması bireyin istidat, kabiliyet çekirdeğini iman ışığı, İslâmiyet suyu ve ubudiyet toprağı ile terbiye etmesinden geçiyor.
Aile fertlerimizle, bu kısa hayat yolculuğunda, sonsuz meyveler devşirebilmemiz duâsıyla…
01.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|