Bugün Türkiye’nin gündeminde son birkaç yılın “darbe hazırlıkları” ve “hazırlayıcıları” var; ancak ne 27 Mayıs 1960 darbesi, ne 12 Mart muhtırası, ne 12 Eylül ihtilâli, ne 28 Şubat postmodern darbesi yok…
Darbeleri ve darbecileri koruyup kollayan 12 Eylül darbe Anayasası, hâlâ yürürlükte. Keza 28 Şubat’ın “irtica tehlikesi” anaforuyla halka rağmen dayatılan yasaları, hak ve hürriyetleri engelleyen uygulamaları, inanç ve ifâde özgürlüğünü kısıtlayan dayatmaları devam ediyor. AB müktesebatının öngördüğü vatandaşların inanç ve insan hakları ve dinî özgürlüklerde bir mesâfe alınmış değil.
Altı yılı aşkındır 28 Şubat’ın demokrasiyi ve özgürlükleri kelepçeleyen antidemokratik kayıtlarını çözemeyen AKP, sosyal ve ekonomik alanda da Dünya Bankası ve IMF’nin “tâlimatları”na hep bağlı kaldı. 28 Şubat sürecinin siyasî aktörleri Anasol-D ve Anasol-M koalisyonlarınca çıkarılan içinde “Şeker ve Tütün yasası”nın bulunduğu “Derviş yasaları”nın sıkı tâkipçisi ve tatbikçisi oldu.
Bu arada darbe ortamı hazırlamak maksadıyla ülkeyi kargaşa ve kaos ortamına sürükleyen, “darbe günlükleri”ni hazırlayan eski ve muvazzaf askerler ve güvenlikçiler “Ergenekon soruşturması”yla derdest edildi. Lâkin başarılmış, dayatılmış, darbelerin darbecilerine dokunulmuyor. Tıpkı 12 Eylül darbesinde olduğu gibi darbecilerin ikrarıyla sıkıyönetime rağmen “ihtilâlin olgunlaşması” için beş bin gencin katledilmesine, anarşi ve terörün azmasına göz yuman, “darbe ortamının oluşması”na el altından ve alenen çalışan darbeciler bir türlü hesaba çekilmedi, çekilmiyor.
DARBECİLER MEYDANDA
“Netekim”, millet irâdesinin temsilcisi Meclis’i ve siyasî partileri tepeden inme kapatan, meşru hükûmeti deviren, anayasayı ilga edip silâh zoruyla “devlet yetkisi”ni ve idareyi tepeden gasbeden 12 Eylül darbecileri, ortalıkta dolaşıyorlar; hâlâ haklarında hiçbir soruşturma açılmamış. Dahası ihtilâlcilere dâvâ açan savcılar soruşturmaya tabi tutulup mesleklerinden ihraç edilmekteler…
“Ergenekon dâvâsı”yla AKP iktidarı döneminde “darbe ortamı oluşturanlar” ve iddianâmeye göre “darbe plânlayıcıları”nın yargı önüne çıkarılması memnuniyet verici.
“Ergenekon soruşturması”nın sulandırılmadan, savsaklanmadan sonuçlandırılması elbette önemli. Fâil-i meçhul cinâyetlerin, yasadışı çete ve oluşumların yargılanması, demokratik kontrol, hukuk ve meşruiyet dışına taşan çoğu “yabancı servisler”de hazırlanan provokasyon eylemlerine taşeronluk yapan yasadışı çete ve odakların artıklarının tasfiyesine ve temizlenmesine elbette ciddiyetle devam edilmelidir.
“Cebir ve şiddetle devlet otoritesini istismar etmek, demokratik sistemi zaafa uğratmak”la “darbe hazırlığını” amaçlayanların cezalandırılmasından asla cayılmamalıdır. Ne var ki bu soruşturma ve yargılamaların diğer darbe ve darbecileri de kapsaması gerekiyor.
Meselâ, 28 Şubat sürecinde, yüksek yargıdan devletin üst düzey bürokratlarına, iş adamlarından gazetecilere kadar devletin ve toplumun önderlerini icâd edilen “irtica tehdidi brifingleri”nde toplayıp ayakta alkışlatan “postmodern darbe”nin mimarları hakkında da soruşturmalar açılmalıdır…
“28 ŞUBAT”IN TORTULARI
Yaman çelişki ve çarpıcı çarpıtma şurada: “Ergenekon iddianâmesi”yle AKP siyasî iktidarını “devirme hazırlığı içinde olanlar” hakkında “darbecilik” suçlamasıyla dâvâ açılıyor; lâkin 12 Eylül ve 28 Şubat darbesini dayatanlar gündeme bile getirilmiyor.
ABD’nin küresel egemenlik ve çıkarları hesabına dayattığı “Büyük Ortadoğu Projesi”ni ve Avrasya’daki stratejik vizyonunu destekleyen, aynen Başbakan gibi Amerika’daki Yahudi lobisinden “irtica ile mücadele ve laikliğe hizmeti”nden dolayı “cesâret ödülü” alan “diğer emekliler” ortalıkta cirit atıyor.
ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgal eden Amerikan askerlerinin silâh ve mühimmatının nakil ve dağıtımı için “destek hamûlesi” çıkaran, İsrail’le savunma sanayii, silâh ve askerî işbirliğini ilerleten AKP hükûmetini “iyi yolda” görüp öven 28 Şubat’ın dayatıcısı bu “bir”ileri, “yargılanmak” bir yana, bir şey olmamışçasına ellerini kollarını sallaya sallaya meydanda geziyor… Neticede “yapılması tasarlanan” darbeler sorgulanıyor; lâkin tankları ortalığa sürüp namlularını Meclis’e, Cumhurbaşkanlığına, Başbakanlığa, bakanlıklara çevirtenler hakkında hiçbir şey yapılmıyor.
Tankları Sincan sokaklarında yürütüp demokrasiye şantajda bulunanlar, devleti tehdit edenler, Meclis’e ve hükûmete gözdağı veren 28 Şubat postmodern darbesinin tahrikçileri, provokatörleri ve darbecileri gözardı edilip unutturuluyor…
AKP siyasî iktidarı, bu konuda gerekli demokratik irâdeyi göstermiyor. Ne 12 Eylül tortularını temizlemeye, ne darbe ürünü Anayasanın yerine “yeni demokratik sivil anayasa”yı ikame etmeye, ne 28 Şubat’ın “irtica uydurması”yla dayattığı yasaları ve demokrasi dışı kalıntıları kaldırmaya yanaşmıyor.
Neticede demokratik dirençte tutuk, tavizkâr, teslimiyetçi politikalar izleyen, söz verdiği demokratikleşmeyi ve reformları başkalarının “oluru”na bırakıp sürekli öteleyip erteleyen AKP siyasî iktidarı devrinde de 28 Şubat süreci sürüyor…
01.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|