Davos sonrası Türkiye’nin tam da başta ekonomik kriz, vâhim boyutlara ulaşan işsizlik, “Ergenekon dâvâsı” ve mahallî seçimlerle gerçek gündemine yöneldiği bir sırada, İsrail seçimlerinin ardından İsrail Kara Kuvvetleri Komutanının “çıkışı”na Ankara’nın “tepkisi”, gündemi yeniden dışa kaydırdı.
Bu arada İsrail seçimleriyle ortaya çıkan tabloyu değerlendiren Başbakan Erdoğan, seçim meydanlarında partililerin “Bize Davos’u anlat!” tempolarına, “Davos’u zaten televizyonlarda günlerce izlediniz; İsrail’de seçimler yapıldı, Davos yerini buldu” cevabı doğrusu şaşırtıcı oldu.
Davos’un nasıl yerini bulduğunu bir türlü anlatmayan Erdoğan, herhalde 27 Aralık’ta başlayıp 22 gün süren, yarısından fazlası çocuk ve kadın olmak üzere bin dört yüz Filistinli’nin katledilmesi ve beş binin üstünden insanın yaralanmasıyla sonuçlanan Gazze saldırısı öncesi görüştüğü İsrail Başbakanı Ehud Olmert’in seçimlerde geride kalmasını kastetmekte.
Erdoğan’ın sözkonusu “operasyon”dan önce veda için Ankara’ya gelen Olmert’le altı saat boyunca başbaşa neyi görüştüğü muamması dururken, İsrail’deki seçim sonuçlarını, Ankara’nın en ufak bir diplomatik tavır ve tepki göstermediği Davos’taki “çıkışı”na bağlaması, seçmeni yönlendirmeye yönelik bir iç siyasî propaganda olduğu anlaşılmakta.
Çünkü İsrail’deki seçim sonuçları hiç de sevinilecek gibi değil. Olmert dördüncü sıraya düştü, ama Filistin’e acımasızlıkta ve zulümde birbiriyle yarışan Olmert hükümetinden daha ileri partilerin karmaşık katliamcı koalisyon ihtimalleri ortaya çıktı…
DAVOS’U SEÇİM RANTINA
DÖNÜŞTÜRMENİN AKIBETİ…
Tablo şu: Her fırsatta gerekirse en basit bir “roket” bahanesiyle yeniden Gazze’ye saldıracaklarını ve bu defa hiç acımayacaklarını açıkça söyleyen İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni’nin Kadima Partisi 28 milletvekiliyle birinci; Savunma Bakanı olarak bütün Gazze şeridini işgal edip Filistinlileri toptan imha taraftarı Ehud Barak’ın Likud’u 27 milletvekiliyle ikinci oldular.
Ancak bu her iki partinin sayısı tek başına iktidara yetmiyor. Görünen o ki her halûkârda İsrail’de bir koalisyon hükümeti kurulacak. Ve son “Dökme Kurşun Operasyonu” sırasında Gazze’ye atom bombası atılmasını öneren, Araplara “İsrail’e bağlılık sadakat yemini” yaptırmayı plânlayan aşırı ırkçı Avigdor Lieberman’ın 15 milletvekiliyle üçüncü olan “Yisrael Beitenu (İsrail Evimiz) Partisi” her iki durumda koalisyonun ortağı oluyor.
Eski Sovyetler’den gelen bir “Rus göçmeni” olan Lieberman, İsrail’de Yahudi oranını yüzde 100’e çıkarmak için nüfusun yüzde yirmisini oluşturan Arapların İsrail’den tamamen sürülmesini siyasî amacının başına koymuş. İsrail’in 67 savaşlarıyla Filistin’in yüzde 70’ini işgali yetmemiş gibi ilâveten Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimcileri için karşılıklı toprak takasını istiyor ve Siyonist İsrail’i yeterli bulmayıp daha da saldırgan olmasını savunuyor.
İsrail’de bile seçim afişlerinde “20. yüzyılın diktatörleri”yle kıyaslanan, “Mussolini’yi, Stalin’i sevip kaçırdıysanız ona aşık olacaksınız!” diye tanıtılan Lieberman’ın partisinin yanısıra, İsrail ordusunun mülteci kamplarını bombalamasını ve Gazze katliamını yetersiz gören “aşırı dinci” bilinen “Şas” ve “Yahudi Evi” gibi partiler de kurulacak koalisyonun ortakları olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü başta Lieberman olmak üzere soykırım ve vahşet programlarıyla övünen bütün bu partiler iktidar ortağı olmak için pazarlığa oturmuş…
Kısacası İsrail Parlamentosu Knesset’te iki devletli çözümü reddeden, Filistinlilere hayat hakkı tanımayan soykırım taraftarı aşırı ırkçı ve daha da siyonist partiler yüzde 70’i bulmuş. Bunlara nazaran bir derece “ılımlı” kalan sol partiler yüzde 30’da kalmış...
Bu durumda Erdoğan’ın, “Davos yerini buldu” te’vili, seçmenin gözünü boyamaktan başka hiçbir anlam ifâde etmiyor. Davos sonrası İsrail’le hiçbir anlaşma ve ihâleyi iptal etmeyen, askıya almayan, üstelik Ankara-Telaviv ilişkilerini ve işbirliğini daha da derinleştirip attıran AKP sadece seçim meydanlarında “akıbetsiz Davos”u seçim ve oy rantına dönüştürme peşinde…
ANKARA YİNE “KINAMAK”LA
GEÇİŞTİRMEMELİ…
Gerçek şu ki Davos sonrası onca çağrıya rağmen AKP siyasî iktidarı en ufak bir yaptırımda bulunmadı. Ne İsrail’le “stratejik askerî işbirliği”ne ara verildi, ne de savunma sanayii ve silâh ihâlelerinden vazgeçildi. Dışişleri’nden İsrail’e bir “nota” dahi iletilmedi, Telaviv’deki Türkiye Büyükelçisi geçici bir süre için de olsa Ankara’ya çağrılmadı. Ankara’daki İsrail Büyükelçisi, “yanlış anlaşılır” mülâhazasıyla Dışişleri’ne davet edilmekten çekinildi…
Dahası Davos sonrası ilk bakanlar kurulu toplantısından “İsrail’le stratejik ilişkilerin daha da arttırılması” kararı çıktı. Başbakan Yardımcısı ve hükûmet sözcüsü Cemil Çiçek, İsrail’le her türlü işbirliği ve askerî anlaşmaya devam etme kararlığında olduğunu açıkladı. O denli ki İsrail, “Ne yaparsam yapayım, yanımda kâr kalıyor” zehâbına kapıldı, daha da cür’etlendi… Sonunda İsrail Kara Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral Avi Mizrahi, açık açık Türkiye Başbakanına küstahça saldırdı; Türkiye’yi “soykırım yapmak”la itham etti…
Erdoğan’ın Davos’ta MOSSAD eski ajanı ve terörist Peres’e, “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” sözüne nâzire yaparcasına Türkiye Başbakanına, “Önce aynada kendine baksın!” diye cevap veren, Osmanlının ve verâsetini taşıyan Türkiye’nin zamanında Ermenileri katlettiğini ve bugün de Kürtleri öldürdüğünü ileri süren İsrail’li komutanın görüşleri hakkında İsrail hükümetinden hâlâ ciddî ve resmî bir açıklama gelmiş değil.
Bir tek İsrail ordu sözcüsü, bir nevi Türkiye ile alay edercesine Tümgeneral Avi Mizrahi’nin Türkiye ile ilgili görüşlerinin “kurumsal olmadığını” ve İsrail ordusunu bağlamadığını açıkladı. Lâkin hemen peşinden de “General Mizrahi “Dökme Kurşun Operasyonu”ndan İsrail asker ve subaylarının gösterdiği moral ve profesyonel davranışlarından övgüyle sözetmiştir” denilerek, büyük bir pervâsızlıkla İsrail’in Gazze katliamının arkasında olduğunu âdeta Ankara’nın gözüne sokmakta. Güya “tavzih” ederken bile “stratejik işbirliği” içindeki Türkiye’ye saygısızlıktan çekinmemekte…
Ve bütün bu olanların ortasında Ankara daha yeni yeni İsrail’den izâhât istemekte; daha önce İsrail’le ilişkileri devam ettirme kararını açıklayan hükümet sözcüsü Çiçek, ilk kez bunun “kabul edilemez olduğunu” dile getirmekte. Gazze saldırısında ve Davos sonrasında Dışişlerine çağrılmayan İsrail’in Ankara Büyükelçisi Gabi Levi Dışişleri’ne çağrılmakta…
Özetle Ankara’nın beslediği karga, Türkiye’nin gözünü oymaya devam etmekte. İsrail’in küstahlığına karşı artık birkaç cümlelik “kuru kınamalar”la geçiştirilmemeli. Mutlaka başta silâh ihâleleri olmak üzere askerî işbirliklerinin iptalini gündeme getirmeli. Zira İsrail’e alttan aldıkça daha da şımarmakta…
17.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|