İnsanlık tarihini derinden etkileyen çok önemli sosyal olayların çağları başlattığı bilinmektedir. Buna göre yazının icadı ile ilkçağ başlamış, kavimler göçü neticesinde Batı Roma İmparatorluğunun yıkılması ile Ortaçağ başlamış, İstanbul’un fethi ile Doğu Roma (Bizans) yıkılmış, Yeni Çağ başlamış, Monarşilerin (Krallıkların) yıkılmasını netice veren Fransız ihtilâli ile de Yakın Çağ dediğimiz tarih dönemi başlamıştır..
İnsanların Ay’a ayak basması, Merih’e uzay aracı indirmesi ve uzayın derinlerine el uzatması elbette önemli olaylardır. Diğer taraftan, bilimsel ve teknolojik çalışmaların da hayalin sınırlarını zorlamaya başlaması, kök hücre devrimi, nanoteknoloji gibi önemli gelişmeler de insanlık tarihinde önemli olayların başlangıcı olarak kabul edilebilir. Onun için 20. yüzyıl ile başlayan döneme “uzay çağı” veya “bilim çağı” diyenler de olmuştur. Ama bunlardan çok daha önemli olan, insanların sadece sosyal hayatını değil, düşünce yapısını, inanç esaslarını, fikrî ve zihinsel yapısını da değiştiren ve dönüştüren bir gelişme ortaya çıkmıştır: Bediüzzaman ve Risâle-i Nur Hareketi.
Bu başlangıçla ezberler bozulmuş, istikametler değişmiş, tabular yıkılmıştır. Onun için bu yeni başlangıca “Bediüzzaman Çağı” demek uygun olacaktır.
Şimdi insanlığı Bediüzzaman çağına taşıyan sürece kısaca bir göz atalım:
Fransız İhtilâlinden 20. yüzyıla kadar geçen zaman diliminde insanlık ilim ve teknikte hızla ileri doğru yol alırken, dinlerin sosyal hayatta etkileri silinmek istenmiştir. Kilisenin istibdadından ve cehaletinden kurtulan müsbet ilim, insanlığa yeni ufuklar açarken, İslâm dini de Hristiyanlığın tutucu zihniyetiyle aynı kefeye konulup sosyal hayatta dinin etkisi ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Yani kurunun yanında yaş da yakılmak istenmiş, İslâm’ın taptaze iman esaslarının akla ve ilme verdiği önem görmezlikten gelinmiştir.
Avrupa, tahrif olmuş Hristiyanlığın ve akla muhalefet eden kilisenin istibdadından kurtuldukça ilerlediği için, dinlerin ilerlemenin önünde bir engel teşkil ettiği düşüncesi kabul görmüştür. Diğer taraftan ise, insanlığa eşitlik ve mutluluk getireceği iddiâ edilen komünizm diye bir illet, Asya’nın batısını ve Avrupa’nın doğusunu istilâ ederek, dinsizlik esasına dayanan bir inkâr rejimi tesis etmeye başlamıştır. Komünizm, bütün dinleri bir afyon olarak kabul etmekte ve dinsizliği bir din olarak insanların kafasına yerleştirmeye çalışmaktadır. Bundan, Müslümanlar kadar Hristiyanlar da rahatsız olmaktadırlar ama, onların dinsizliğe karşı istimâl edecekleri bir reçeteleri yoktur. Çünkü zamanında kendi dinlerini de tahrif ederek akıl ve ilmin dışına itmişlerdir. Onların da ümidi, İslâmiyetin sarsılmaz iman esaslarıyla dinsizlik illetine çare olmasıdır.
İşte böyle bir ortamda ortaya çıkan Bediüzzaman, tek başına insanlığın başındaki dinsizlik belâsı ile baş etmiş, yazdığı eserlerle, yetiştirdiği talebelerle ve kurduğu sistemle, dinsizliğin temellerini yıkmıştır. Kalpleri kaplayan gaflet, inkâr ve isyan bulutlarını Kur’ân nuru ile dağıtmış, ruhları daralmadan, akılları boğulmadan kurtarmıştır. Bugün dünyanın her tarafında, kırk dile çevrilen Risâle-i Nur eserleri, insanların akıllarını ve kalplerini aydınlatmaya, imanlarını ilhad yangınlarından kurtarmaya devam etmektedir.
Bediüzzaman’ın bir ömür vererek başarıya ulaştırdığı iman davası ile, İslâm ve Kur’ân, Asr-ı Saadetteki sadeliğine kavuşturulmuş, kalplerdeki ve kafalardaki skolastik yapılar birer birer yıkılmıştır. Bilimi kendisine kalkan yaparak, iman esaslarına hücum eden, yaratılış kanunlarını inkâr ederek evrim kanunları gibi sapık fikirlerlerle kalpleri zehirleyen, servet, şehvet ve şöhret gibi müthiş silâhlarla iman esaslarına saldıran inkâr ve ilhad komitelerinin fikrî temelleri yerle bir edilmiştir. Komünizm yıkılmış, deccalizmin tâkati tükenmiş, dinsizlik dizginlenmiştir. Böylece insanlığa iki cihan saadetinin yolları açılmıştır. Zira bu yol, yüzyılların biriktirdiği cehalet ve istibdat molozları ile kapanmış, geçit vermez hâle gelmişti. İman esaslarının asrın anlayışına uygun olarak izah ve ispat edilmesi ile iman ve marifet yollarındaki atıklar temizlenmiş, akıllara ve kalplere saykal (cilâ) vurulmuştur. Böylece ehl-i ilhadın inadı kırılmış, ehl-i imanın imanı kurtarılmış, aydınlar münevver olmuştur.
Dinsizliğin ve deccalizmin temellerinin yıkılması, Bizansın temellerinin yıkılmasından daha önemlidir. Bu sayede Komünizm çökmüş, kapitalizm ağır yara almış, meydan hakiki adalet ve yüksek medeniyet menbağı olan İslâmiyete kalmıştır. İslâmiyete gebe olan Avrupa ve Amerika’da ise kutlu doğumun sancıları başlamıştır. Bu müjde tahakkuk ettiği zaman, tarihçiler Yakınçağ’ın sona erdiğini ve yeni bir çağın başladığını ilân edeceklerdir. Bu çağa da “Bediüzzaman Çağı” denilmesi hem münasip, hem de müstehaktır.
26.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|