"Gerçekten" haber verir 26 Şubat 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Kazım GÜLEÇYÜZ

Osmanlı ve İsrail



Hafta başında Yeni Asya’nın “Kim bu MGK yetkilisi?” başlığıyla yayınladığı haberde, MGK’dan bir yetkilinin İsrail gazetesi Haaretz’e yaptığı açıklamalar vardı.

Buna göre, söz konusu yetkili, Başbakanın Davos çıkışını takip eden süreçte, İsrail Kara Kuvvetleri Komutanının provokatif sözleriyle tırmanan kriz bağlamında kendisinin İsrail’e yaklaşımını anlatırken ilginç şeyler söylemiş.

Söz gelişi, “Biz Türklerin bölgeye karşı hâlâ Osmanlıcı bir bakışımız var” demiş ve İsrail’e yakın duruşlarının gerekçesini buna bağlamış.

Sözlerinin devamında, “Arapların Osmanlıya ihaneti hâlâ bilinçaltımızda yatıyor” diye ekleyip, “Bu yüzden Araplarla değil de İsrail’le bağlarımız olması çok doğal. İsrail ve Yahudiler bizim gerçek müttefikimiz” ifadelerini kullanmış.

İsrail muhabbetini Osmanlıcı bakışla gerekçelendirmek, birkaç noktadan son derece tuhaf.

Bir defa, Osmanlıyı çöküşe götüren en önemli sebeplerden biri, Filistin’de bir Yahudi devleti kurma yolundaki ilk teşebbüsün Sultan İkinci Abdülhamid tarafından reddedilmesi değil mi?

Yine Osmanlının çöküş sürecinde, hem Balkanlar’daki ihtilâlci komiteleri tahrik edip yönlendiren, hem de İttihadçılara nüfuz edip onları saptıran mason localarının rolü olmamış mıydı?

Bu tarihî gerçekler ortadayken, “Osmanlıcı bakışa sahip olduğumuz için İsrail’e yakın duruyoruz” demenin nasıl bir mantıkî izahı olabilir?

MGK yetkilisinin sözlerindeki bir başka garabet, İsrail sevgisini izhar ederken, iliklerine işlemiş “Arap nefreti”ni açığa vurması ve bunu, klasik tekerleme olarak hep tekrarlanagelen “Osmanlıya Arap ihaneti” nakaratıyla dile getirmesi.

İngiliz casus Lawrence’in başını çektiği dessas iğvalara kapılarak isyan eden küçük grupların yanlışını bütün Arap âlemine teşmil ederek ve Türk ırkçılığı namına Arapları karalayarak bugünlere gelen bu söylemin, derin bürokrasi cenahında hâlâ seslendirilmesi ne anlama geliyor?

Hele Türkiye’nin Arap ülkeleriyle de ilişkilerini geliştirmeye çalıştığı, hattâ küresel krizin olumsuz etkilerini hafifletmek için Arap sermayesinden medet umduğu bir dönemde Ankara bürokratı nasıl oluyor da böyle konuşabiliyor?

Ve bu çeşit durumlarda hep yapılagelen, kimliğini gizleyerek korsan mesajlar verme densizliğinin bir kez daha tekrarlanması karşısında, hükümetin yapması gereken birşeyler yok mu?

Bu MGK bürokratının sözleri, Türkiye’nin bölgeye ağırlığını koyan bir “yumuşak güç” haline gelme ve bunu her ülkeyle iyi ilişkiler tesis ederek başarma politikalarına indirilmiş bir iç darbe ve kasıtlı bir suikast değilse ne olabilir?

“Araplarla düşman olmadan İsrail’le dost olunamaz” deniliyorsa o başka. Ama bu düşünce Türkiye’nin resmî politikasını yansıtıyor olamaz. O zaman da, bir MGK bürokratı, etik dışı bir yöntemle, kimliğini saklayarak, devletin politikasıyla çelişen çarpık görüşlerini seslendiremez.

Bir diğer nokta; İsrail’e yakınlığını Osmanlı vizyonuna dayandıran kafanın, gerçekte cumhuriyetten beri reddedip yerden yere vurduğu Osmanlıya karşı derin bir nefret besliyor olması.

Bilhassa Yavuz’un hilâfeti devralmasından sonraki Osmanlı dönemini her fırsatta karalayan; “Osmanlı Türklerin millî kimliğini bozdu” iftirasını ağzından düşürmeyen; “Ne işimiz vardı Mekke’de, Medine’de, Yemen'de Arap çöllerinde?” diyerek, cihan devleti Osmanlının “hâdimü’l-haremeyn”lik misyonuyla oralara hizmet götürmesini diline dolayan kafa şimdi ne oldu da, “Osmanlıcı bakışa sahibiz” demeye başladı?

Sebep, İsrail muhabbetini izah için kullanılan “ulusal çıkarlar” gerekçesinin yetersiz kaldığının görülmesi üzerine kitlelerdeki Osmanlı sevgisinin istismarından medet umulur hale gelinmesi mi?

Bu durum, yine piyasaya sürülen “neo-Osmanlı” modasındaki İsrail parmağını ele vermiyor mu!

26.02.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (25.02.2009) - Asker ve Ergenekon

  (24.02.2009) - Asker ve Ergenekon

  (24.02.2009) - Asker ne diyor?

  (22.02.2009) - Kahramanlar kafilesi

  (21.02.2009) - 40 yaşın olgunluğu

  (20.02.2009) - CHP ve anayasa

  (19.02.2009) - Anayasa tutukluğu

  (18.02.2009) - Böyle “onur” olur mu?

  (17.02.2009) - İsrail'le imtihan

  (15.02.2009) - Said Nursî ve Yahudiler

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır