Ahirete iman, sosyal hayatın emniyet ve huzur içinde geçmesini de sağlar. Cemiyet hayatını meydana getiren çocukların, gençlerin, ihtiyarların, fakir ve zayıfların, musibetzedelerin, hastaların o imanla yüzleri güler.
Çocukların nazik ve nazenin kalpleri, etraflarındaki ölümlerden devamlı müteessir olur. Cennete iman, onların o üzüntülerini hafifletir, ruhlarını “cennette buluşma” ümidiyle sükûnete kavuşturur.
Avrupa’da ölümün dehşetini çocuklara anlatmak için yapılan araştırmalar sonucunda bazı metotlar benimsenmiş. Fakat bunlar çocukların hayatını olumsuz yönde etkilemiş. Şöyle ki:
“Ölen, uzun bir yolculuğa çıkmış… Bir daha geriye gelmeyecek…” Çocuk geziye çıkmak istemiyor, yakınlarını da göndermiyor…
Bir başka çocuğa: “Ölen, derin bir uykuya dalmış, bir daha uyanmayacak!” Çocuğun uykusu kaçmış. Anne babasını da uyutmuyormuş. “Ya, ben de, anne babam da uyur da uyanamazsak…” düşüncesi, hayatını zehire çevirmiş.
Oysa ahirete iman, çocuklara şu telkini verir:
“Bu kardeşim veya arkadaşım öldü, cennetin bir kuşu oldu. Bizden daha iyi keyfeder, gezer. Ve validem öldü, fakat rahmet-i İlâhiyeye gitti, yine beni cennette kucağına alıp sevecek ve ben de o şefkatli anneciğimi göreceğim” diye insaniyete lâyık bir tarzda yaşayabilir.
Çocuklara der: “Cennet var, haylazlığı bırak.” Kur’ân dersiyle temkin verir.
Diğer taraftan ahirete iman, yalnız çocuklara değil, toplumun bütün katmanlarına teselli verir:
Deli dolu, heyecanlı, güçlü kuvvetli gençlere der: “Cehennem var, sarhoşluğu bırak.” Aklını başlarına getirir.
Zalime der: “Şiddetli azap var, tokat yiyeceksin.” Adalete başını eğdirir.
İhtiyarlara der: “Senin elinden çıkmış bütün saadetlerinden çok yüksek ve daimî bir uhrevî saadet ve taze, baki bir gençlik seni bekliyorlar. Onları kazanmaya çalış.” Ağlamasını gülmeye çevirir.
Ahirete iman, gençlerin taşkınlık ve galeyanda olan duygularını ancak cehennem korkusu ve hesap verme inancıyla sükûnete kavuşturur. Böylece gençler zulmetmekten çekinirler: “Zalimlerin hakkı şüphesiz ki pek acı bir azaptır...” “Oraya atıldıklarında Cehennemin gürleyişini işitirler ki, kaynayıp duruyor... Neredeyse öfkeden parçalanacak!”
İhtiyarlar en çok sevdikleri gençliğin yok olması karşısında acı çekip dururlarken, ahirete iman gelir onları yatıştırır, ebedî bir gençliğin kendilerini beklemekte olduğunu müjdeler ve hassaslaşmış ruhlarını sükûnete kavuşturur, taşkınlık ve hırçınlıklarını önler.
Hastalar, hele hele bıktırıcı derecedeki hastalıklara yakalanmış olanlar, ebedî âlemde kavuşacakları sonsuz sıhhati düşünüp öyle teselli bulur, sabrederler.
Zayıflara, haksızlığa ve zulme uğrayanlara, bir gün haklarını alacaklarını hatırlatan “Kim zerre kadar kötülük yaparsa, onun cezasını görür” hakikati gönüllerine su serper.
Zenginler, kuvvetli olanlar da ahirete imandan paylarına düşenleri alırlar; zenginlik, güç ve kuvvetleriyle gururlanıp insanlara tepeden bakmaya, fakirleri sömürmeye, zayıfları ezmeye kalkmaz, hak ve adalet ölçüleriyle hareket eder, iyi ve güzel ne ise onu yapmaya çalışırlar.
26.02.2009
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|