Ortadoğu sorunu son 50 yılın belki de en değişmez problemi. Hergün haber bültenlerinde defalarca Ortadoğu ile alâkalı savaş, ölüm, kan ve gözyaşı muhtevalı haberler izleriz, dinleriz, okuruz...
Denebilir ki koskoca bir nesil hatta iki nesil birden bu problemler içinde büyüdü. Ancak halen Ortadoğu’daki problemlere kalıcı ve kesin bir çözüm bulunmuş değil. Kalıcı bir çözüm bulunmasının yanı sıra bilâkis problemler gün geçtikçe daha içinden çıkılmaz ve çözümlenemez bir hal almakta. Şüphesiz bu durumun oluşmasında bölge ülkelerinin ve dünyadaki egemen süper güçlerin tutum ve tavırları, tarihsel bazı gerçekler ve gerekçeler ve de kaderin de payı var.
Şu bir gerçek ki Ortadoğu sorunu “ortadoğuluların” eline tam anlamıyla bırakılamadığı için bugüne dek çözümsüz kaldı. Ya radikal uçların yahut bu işten çıkar sağlayan global güçlerin çomak sokması ve el karıştırmasıyla sorun içinden çıkılmaz bir hâl aldı denilebilir.
Peki “Ortadoğulular” bu sorunlar hakkında ne düşünüyor?
İnternette Ortadoğu sorunu ile alâkalı Press TV’nin websitesinde geniş katılımlı bir anket düzenlenmiş. Katılımcıların ekseriyetinin bölge insanı olması ve 15,575 kişilik dev bir anket olması bakımından sonuçlar dikkate değer diye düşünüyorum.
Sözkonusu ankette katılımcılara yöneltilen, Ortadoğu sorununun en temel sebebi olan ve bölgede tehlike arz eden ülke hangisidir şeklindeki soruya tabiî olarak büyük çoğunluk “İsrail” cevabını vermiş. Son zamanlarda kanlı Gazze katliâmı ile gündeme gelen ve zulmü yedi cihan tarafından açıkça bilinen İsrail, anket katılımcılarının yüzde 78’i tarafından Ortadoğu için en büyük tehlike olarak nitelendirilmiş.
Evet İsrail devletinin global güçler tarafından Ortadoğu’da adeta bir tümör gibi yerleştirilmiş olduğunu daha evvel bu sütunlardan dile getirmiştik. Anlaşılan o ki, “Ortadoğu insanı” da böyle düşünüyor.
Ancak bu geniş katılımlı anketi asıl ilginç kılan nokta bu değil. Zira İran merkezli İngilizce yayın yapan Press TV gibi bir medya organının anketinde ortaya çıkan bir başka sonuç, asıl Ortadoğu krizinde gözden kaçırılan diğer bir faktörü gözler önüne sermektedir.
Evet sözkonusu ankete cevap veren katılımcıların yüzde 78’i birinci sorun olarak İsrail’i görürken, yüzde 15’i ise onun tam zıddı olan İran’ı, “Ortadoğu” için en birincil tehlike olarak nitelemiş. Katılımcıların yüzde 15’inin görüşlerine göre İran, “bölgenin stabilitesi” konusunda en temel endişe kaynağı. Geri kalan yüzde 3, Mısır’ı tehlike olarak görürken, yüzde 3’lük bir kesim de bu ülkelerin hiçbirinin tehlikenin temel kaynağı olduğunu düşünmüyor.
Evet İsrail’in bölge barışı için en büyük tehdit olduğu konusunda herkes hemfikir görünüyor. Ancak aynı şekilde İsrail’in panzehiri olduğu iddiasında bulunan ve bölgede bulunan ekseri ayrılıkçı, ekstremist ve mezhepçi hareketlerin temel beslenme noktası olan İran da, bölge halkı bakımından benimsenmiyor ve tehdit olarak görülüyor.
Bu da gösteriyor ki, İran ve benzeri ülkelerin Ortadoğu sorunu için ortaya attığı tezler ve panzehir teklifleri, tarihin de şahit olduğu gibi yaraya merhem olamıyor, bilâkis kanseri arttırıyor, tümörün yayılmasına ve güçlenmesine zemin ve sebep teşkil ediyor.
Demek oluyor ki; bölge insanı bir alternatif arıyor. Artık barış ve refah ortamında yaşamak istiyor. Bunun için de İslâm dünyası bazı merhem ve tiryaklara ihtiyaç duyuyor.
Acaba esasında bütün bir insanlığın ihtiyaç duyduğu bu alternatif tiryak, “Evet, ümitvâr olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde, en yüksek gür sada İslâmın sadası olacaktır!” diye asrın başından müjdeyle seslenen Bediüzzaman Said Nursî’nin, Risâle-i Nur Külliyatı’nda duyurduğu merhem ve tiryaklar değil midir?
Bizce ta kendisidir.
01.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|