Mahallî seçimlere 29 günlük bir süre kaldı. Seçimlerde yarışacak adaylarla ilgili kesin listeler yarın il ve ilçe seçim kurullarınca ilân edilecek.
Parti genel başkanları seçim meydanlarında halka seslenirken, bu seçime has bir kampanya yürütülüyor. Geçen seçimlerde alışageldiğimiz (!) laiklik ve irtica tartışmaları bu seçimde yapılmazken, bu seçim dönemini yolsuzluk ve usulsüzlük tartışmaları ile geçiriyoruz. Karşılıklı dosya restleşmeleri birçok bilinmeyeni de su yüzüne çıkarıyor. İrtica yaygarasının koparılmamasını Ergenekon soruşturmasına bağlayanlar olduğu kadar, genelde bu tartışmaları gündeme getiren CHP’nin çarşaf, Kur’ân kursu açılımlarına da bağlayanlar da var.
* * *
Bu seçimin bir diğer özelliği de, özellikle iktidar partisine mensup bakan ve milletvekillerinin adeta “tehdit” denilebilecek açıklamalar yapmaları. Son günlerde bu yönde yapılan bir açıklamalara temas etmekte yarar var.
Tecrübeli siyasetçilerden Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, milletvekili olduğu Antalya’da seçim konuşmasında yaptığı “Hükümetle kavga eden yerel yönetim, projesini Ankara’dan geçiremiyor” sözü bunlardan birisiydi. Şahin daha sonra bu açıklamasına teviller getirmek istedi, ancak en sonra “maksadı aşan bir ifade” olduğunu kabul etmek durumunda kaldı. Şahin’in “Halkın sağduyusuna herkes güvensin. Halk yanlış yaptıysam cezasını keser, mükâfatını da verir” cümlesi de gerçeği yansıtıyordu. Son kararı halka bırakmak demokrasinin de gereğidir.
Bir diğer açıklama da AKP Kırıkkale Milletvekili Mustafa Özbayrak’tan geldi. “Biz Ankara’dan izin vermediğimiz sürece siz burada taş üstüne taş koyamazsınız. Onun için eğer birileri size gelip de ben şunu yapacağım, ben bunu yapacağım diyorsa inanmayın. Yapamazlar; bize rağmen yapamazlar” sözü kamuoyundan sert tepki görünce AKP Grup Başkanvekili Nihat Ergün “Böyle yaklaşım olmaz. Adayları ya da seçmenleri oy verme noktasında tenkit eden sözler kabul edilemez. Tüm partili arkadaşlarımız tepkili. Hiçbir açıdan, hiçbir siyasî parti adına kabul edilemez” demek zorunda kaldı. Peşinden de sözkonusu milletvekilinin kamuoyundan özür dilemesi gerektiği söylendi. Özbayrak’ın şu ana kadar milletten özür dilediğini duymadık. Sadece konuşmasının “yanlış anlaşıldığını” söylemekle yetindi. Fakat bu sözler “oy için demokrasiden taviz verilemeyeceği” gerçeğini değiştirmedi.
* * *
DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ün grup toplantısında yaptığı konuşma da bu mânâda değerlendirilebilir. Malûmunuz, Ahmet Türk, geçtiğimiz Salı günü partisinin grup toplantısındaki konuşmasına Türkçe başlayıp, Kürtçe olarak sürdürmüştü. Konuşmayı canlı yayınlayan TRT 3 (Meclis TV) yayını anında kesmişti. Bunun üzerine Meclis Başkanı Köksal Toptan, Meclis’te Türkçe haricinde bir dille konuşmanın anayasa’ya ve Siyasî Partiler Kanununa aykırı olduğunu söyledi. 1991 yılında “Kürtçe yemini” sonrasında yaşananları hatırlayanlar hemen arkasından soruşturmalar, dâvâlar, cezalandırmalar geleceğini düşünse de “kıyamet kopmadı.”
Türkiye’de birkaç gündür bu mesele konuşuluyor. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “İhanet karşılıksız kalmamalı” türü açıklamaların yanı sıra daha akl-ı selimle yorumlar yapanlar da var. Seçim öncesi şov olarak değerlendiren de…
Bir taraftan Kürtçe yayın yapan TRT 6 (Şeş) şaşaalı törenlerle yayına başlıyor, diğer taraftan bir parti başkanı partisinin grubunda Kürtçe konuştuğu için TRT 3 (Meclis TV) yayını kesiliyor. Bu bir çelişki… Ancak Türk’ün böyle bir çıkışının seçimlere yönelik olduğunu düşünenlerdenim. Çünkü, Türk’ün konuşmanın hemen ardından yaptığı “Dillerin zenginliğinden ve güzelliğinden bahsettim. Eğer bu yasaksa o zaman çarşaflı insanların da Meclis’e gelmemesi gerekiyor. Başbakan Kürtçe konuşabiliyorsa ben de konuşurum” gibi sözlerinden bu çıkışın bir inatlaşmanın ürünü olduğunu gösteriyor. Burada meselenin üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olduğu da ortaya çıkıyor. Bu tartışma çok su götürdüğü için şimdilik bu kadar yorum yapmakla yetinelim.
* * *
Sözün özüne gelince… Seçim kampanyalarında çok şey konuşulup, çok vaatler verilir. Düşünmeden konuşmak, sözünün nereye varacağını hesap etmeden nutuklar çekmek en başta demokrasinin en önemli araçlarından birisi olan seçim sürecine zarar veriyor. Çünkü söz ağızdan çıktıktan sonra geriye dönüşü olmuyor. Ancak tevil edilebiliyor, ya da “ben öyle söylememiştim” denilebiliyor. Ama söz ortalık yerde duruyor…
Bu yüzden de herkesin demokrasiye zarar verecek beyanlardan kaçınmaları gerekir. Yoksa Adalet Bakanının dediği gibi halk “cezasını” verir.
28.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|