"Gerçekten" haber verir 28 Şubat 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Kazım GÜLEÇYÜZ

28 Şubat ve AKP



Geçen dönemin Meclis Başkanı Bülent Arınç, 22 Temmuz sonrası hayli uzun süren bir suskunluğun ardından yine konuşmaya başladı ve bir beyanında “AKP’nin gücü”ne atıfta bulunarak, bunu “28 Şubat’ın siyaseten bitmesi” diye yorumladı (Akşam, 30.1.09)

Arınç’ın tecrübeli seleflerinden biri olarak siyaset maratonunu 28 Şubat’ta noktalamak durumunda kalanlardan biri olan ve yakınlardaki “siyasete dönüş” girişimlerinden de sonuç alamayan Cindoruk’un değerlendirmesi ise şöyle:

“AKP ‘Ben laikim’ demeye başladığına göre, 28 Şubat sonuca ulaşmıştır.” (Bugün, 23.2.09)

Arınç’la Cindoruk’un 28 Şubat-AKP yorumları çelişiyor mu, yoksa birbirini bütünlüyor mu?

“Tavuk mu yumurtadan, yoksa yumurta mı tavuktan?” tekerlemesini hatırlatan bu sorunun cevabı, konuya hangi açıdan bakıldığına bağlı.

Görünüşte, 28 Şubat postmodern müdahalesine muhatap olan partiler, iktidarıyla muhalefetiyle 3 Kasım 2002 seçimlerinde silinip gitti.

İşin ilginç tarafı, bu durum 28 Şubat’ın hedef aldığı, devrin iktidar partileriyle sınırlı kalmadı. 28 Şubat kararlarını uygulatmak üzere o süreçte koalisyon hükümetleri kurdurulan partiler de sandıktan çıkamadı. Millet hepsini tasfiye etti.

Müdahaleyle kimyaları bozulan partiler, halkın talep ve beklentilerine karşılık veremez hale getirilmelerinin faturasını bu şekilde ödediler.

Bu durum yeni bir parti olarak AKP’ye yaradı. Diğerlerine duyulan tepki bu partiyi öne çıkardı.

Böylece AKP, Menderes’ten bu yana görülmemiş bir Meclis çoğunluğuyla iktidara geldi.

Böyle bir sonuç ilk bakışta 28 Şubat’ın sonu olarak yorumlanmaya müsait gibi görünse de, biraz daha derinlemesine irdelendiğinde, farklı bir durumun söz konusu olduğu gözlenebilir.

Çünkü AKP’nin yaklaşık altı buçuk yıllık iktidarı ve şu anda gelinen nokta, Arınç’ın “Siyaseten bitti” dediği 28 Şubat’ın, gerçekte, uygulamaya koyduğu icraatlarıyla—üstelik yer yer daha şiddetli şekilde—devam ettiğini gösteriyor.

Bu icraatlar bahsinde AKP, Cindoruk’un “Ben laikim demeye başladı” sözünü doğrular bir çizgi takip ediyor. Özellikle Anayasa Mahkemesindeki kapatma dâvâsından çıkan karar sonrasında bu durum çok daha belirgin bir hale geldi.

Başörtüsü yasağının, kaldırılması veya hiç değilse hafifletilmesi bir yana Arınç’ın da katkılarıyla AKP döneminde telâffuzuna başlanan “kamusal alan” adı altında daha genişletilmesi; yeni YÖK Başkanınca “zıkkım” olarak nitelenen imam hatiplerin orta kısımlarının hâlâ kapalı olması; Kur’ân kurslarına ve hafızlık eğitimine konulan yaş sınırının aynen devam etmesi, bu hususta verilebilecek, ilk akla gelen örneklerden.

Sistemdeki asker ağırlığı ve daha da güçlenen yargı vesayeti gibi, demokrasimizin önündeki yapısal engellerin, AB sürecine rağmen hâlâ kaldırılamamış olması, konunun ayrı bir ciheti.

28 Şubat’ın bittiğinden söz edebilmek için, bu müdahalenin tortularının tümüyle temizlenmiş olması gerekir. Ama ne yazık ki öyle birşey yok.

Haddizatında, AKP’ye büyük ümitlerle verilen muazzam halk desteği, geçen dönem bir ara anayasayı değiştirecek sayıya erişen Meclis çoğunluğu, tek başına iktidar avantajı ve bunlara ilâveten 22 Temmuz sonrası Çankaya’nın engel olmaktan çıkması, 28 Şubat’ı da, 12 Eylül’ü de, 27 Mayıs’ı da, geride bıraktıkları bilumum eserlerle birlikte tarihe gömmek için eşsiz fırsatlardı.

Eğer AKP, evvelce yeni, sivil ve demokratik bir anayasa projesini gündemlerine alıp, taslaklar hazırlatıp kamuoyuna duyurmuş olan kesimlerin de desteğini yanına çekerek bu konuyu başarılı bir şekilde sonuçlandırmış olsaydı, hem kendisi çok rahat ederdi, hem de daha önemlisi Türkiye’ye tarihî bir hizmette bulunmuş olurdu.

Ama ne yazık ki yapamadı ve böylece muazzam bir fırsat harcandı. Onun için de, 27 Mayıs’ın kurup 12 Eylül’ün tahkim ettiği ve 28 Şubat’ın perçinlediği müdahale düzeni hâlâ sürüyor.

28.02.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (27.02.2009) - Kriz, asker, İsrail

  (26.02.2009) - Osmanlı ve İsrail

  (25.02.2009) - Asker ve Ergenekon

  (24.02.2009) - Asker ve Ergenekon

  (24.02.2009) - Asker ne diyor?

  (22.02.2009) - Kahramanlar kafilesi

  (21.02.2009) - 40 yaşın olgunluğu

  (20.02.2009) - CHP ve anayasa

  (19.02.2009) - Anayasa tutukluğu

  (18.02.2009) - Böyle “onur” olur mu?

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır