Bir hastanın doktora gitmeden kafasına veya ehliyetsiz kimselerin görüşlerine göre ilâç almasının nelere mal olacağını bir düşünün!
Din meselesi de ondan daha hassastır. Bu husustaki hata bazan insanın dünyasını, bazan da ahiretini yıkar.
Öyleyse dini de en iyi şekilde öğrenmek gerekir. Allah Resûlünün (asm), “Allah bir kimsenin hayrını murad ederse onu dinde anlayışlı yapar”1 buyuruşu ne kadar önemli ve anlamlı değil mi?
İslâm dünyasının geri kalışına da bir kısım yanlış anlayışların sebep olduğu bir gerçektir. Bediüzzaman Hazretleri Münâzarât isimli eserinde bu yanlış anlayışlar üzerinde tek tek durur.
Yanlış anlaşılan ve uygulanan hususlardan biri de kanaattir. O, birbirinden son derece uzak iki kanaat anlayışından söz eder. Biri yan gelip yatıp, “Eh, ne yapalım, kaderimde ne varsa o olur” tarzında kötülenen bir kanaat anlayışı. Biri de çalışıp çabalayıp üzerine düşenleri yaptıktan sonra, “Eh, Allah bu kadar ihsan etmiş” tarzındaki övülen bir kanaat anlayışı. Birincisi ikincisinin yerine geçtiği için ilerleme sağlanamamıştır.
Bir diğeri tevekkül. Birbirinden son derece uzak; biri tembelliğin ünvanı, diğeri hakikî ihlâsın sadefi olan tevekkül birbirine karıştırılmıştır.
Allah kâinatı düzene sokarken her şeyi bir sebebe bağlamış ve bunlara uyulmasını istemiştir. İşte bu nizama direnmek, sebepler zincirindeki halkalardan birini atlamak tembelcesine bir tevekkül; üzerine düşenleri hakkıyla yaptıktan sonra Cenâb-ı Hakk’ın takdir ettiğine rıza göstermek İslâmın gereği olan mü’minâne tevekküldür.
Diğer yanlış anlaşılan bir husus da “Ümmetim, ümmetim” sırrı, “İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faydası dokunandır” hakikati bazı adam ve görevliler tarafından anlaşılamamış, bu da çalışma meylini kırmış, şevki söndürmüştür.
Bediüzzaman geri kalmanın ikinci sebep olarak da tabiî, meşrû ve canlı bir yol olan san'at, ziraat ve ticareti bırakıp ancak hamiyet ve hizmet için tercih edilmesi gereken memurluk ve idareciliğe ağırlık verilişini gösterir.2
Demek bütün mesele her şeyiyle güzel olan dini doğru ve güzel anlamak. Mânen kalkınmamız da, maddeten kalkınmamız da buna bağlı.
Dipnotlar:
1- Keşfü’l-Hafâ, 2:463; Feyzü’l-Kadîr, 3:481 (Hadis no: 4044.)
2- Münâzarât, s. 77-78.
28.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|