29 Mart seçimine giden süreçte, bizatihî seçime gölge düşüren iki tuhaf tartışma gündeme damgasını vurdu.
Bunlardan biri, oy kullanacak seçmenlerin sandıklara getirecekleri kimlik belgelerinde kesinlikle kimlik no’su olmasının şart koşulması.
İkincisi, sandık kurulunda görev yapacak kişilerin de başörtüsü yasağı kapsamına alınması.
Bu kadar senedir seçim yapan Türkiye’de ilk kez yaşanan son derece tuhaf gelişmeler bunlar.
Nüfus kâğıtlarında kimlik numarası olmayan ve onun yerine ikame edecekleri, aynı şartı haiz başka bir kimlik belgeleri de bulunmayan seçmenler YSK’nın kararıyla ciddî sıkıntıya girdiler.
Nüfus daireleri de gereksiz yere izdihama uğradı; hem çalışanlar, hem halk mağdur edildi.
Partilerin ortak girişimi ve Çankaya’nın devreye girmesi üzerine YSK’nın ürettiği “kayıt örneği” formülü de izdiham problemini çözmedi.
Böylece, seçime haftalar kala, Türkiye daha önce benzerini hiç yaşamadığı çok tuhaf bir uygulama ile gereksiz bir stres ortamına sokuldu.
İşin ilginç ve şaşırtıcı bir tarafı, YSK’nın bu uygulamaya gösterdiği dayanağın, geçen yıl bu tarihlerde Meclisten geçen ve Çankaya onayı ile yürürlüğe giren bir kanun değişikliği olmasıydı.
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Kanununun “Kimliğin tesbiti” başlıklı 87. maddesindeki “Sandık seçmen listesinde yazılı seçmenin kimliği, nüfus hüviyet cüzdanı veya kimlik tesbiti amacıyla düzenlenmiş resmî belgelerle belirlenir” hükmüne, 1.3.08 tarihli kanunla, “kimlik tesbiti amacıyla düzenlenmiş” ifadesinden sonra gelmek üzere eklenen “ve TC kimlik numarası taşıyan” ibaresi, YSK’nın dayanağı, haftalardır yaşanan tartışmanın da kaynağı oldu.
Çankaya ve hükümete göre, kimlik no’su şartı nüfus cüzdanları için değil, kimlik tesbiti amacıyla düzenlenmiş resmî belgeler için geçerli.
Ama YSK nüfus cüzdanlarını da dahil ediyor.
Ve sonuçta yine YSK’nın dediği oluyor.
Hükümete ise, YSK’yı eleştirmekten ve seçim sebebiyle tatile çıkardığı Meclisi yeniden toplayarak bu işi düzeltmek için yeterli vakit kalmadığından, “Aman dikkat! Nüfus cüzdanınızda kimlik no’su yoksa oy kullanamazsınız, onun için tez elden cüzdanlarınızı yenileyin” çağrısında bulunmaktan başka yapacak birşey kalmıyor.
Öte yandan, “kimlik no’su” krizinde hükümetin de dahli ve sorumluluğu bulunduğu ortaya çıkıyor. Eğer söz konusu kanun değişikliği yapılırken, bugün YSK’nın yaptığı tarzda farklı yorumlara müsait bir ifade kullanılmamış olsaydı, böyle bir sorun yaşanır mıydı? Ve bu noktada, “Bu kadar basit bir değişiklikte bile gerekli dikkat ve özeni gösteremeyen bir anlayış, dört başı mâmur, derde deva, sadra şifa olacak yeni bir anayasayı başarabilir mi?” suali akıllara takılıyor.
Başörtüsü yasağının tarihte ilk defa bu seçimle sandık kurullarına da taşınmasına geçersek...
Bundan önceki seçimlerin hiçbirinde böyle bir uygulama yoktu. 28 Şubat’tan sonraki seçimlerde bazı işgüzar sandık kurulu başkanlarının, kişisel ve keyfî kararlarla bu yönde birtakım rahatsızlıklara yol açma niyetlerine ilişkin duyumlarımız olmuş ve bunları da yansıtmıştık.
Ama ilk kez bu seçimde sandık kurulları YSK kararı ile “kamusal alan” ilân ediliyor ve başörtüsüyle görev yapmak isteyenlere kapatılıyor.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan başta olmak üzere birçok bakan, milletvekili ve bürokrat eşinin başörtülü olduğu bir ülkenin sandık kurullarında başörtüsüyle görev yapılması yasaklanıyor.
Buna mukabil Başbakan, başörtüsüyle ilgili kararı için YSK’ya “Bu ne yahu, artık yeter” çıkışları yapıyor, ama sonuç değişmiyor; Adalet Bakanı “YSK kararına uymak zorundayız” diyor.
İşte AKP iktidarının 7. yılında geldiğimiz yer.
Kapatma dâvâsından çıkan sonuç, “Türkiye koyulaşan bir yargı vesayeti altına alındı” diye yorumlanmıştı. Bir yargı organı olarak YSK’nın kararları, bu yorumu bir kez daha teyid ediyor.
28.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|