Üstad Bediüzzaman, vatan, millet ve Kur’ân menfaati için destek verdiği demokratlardan, mukabilinde hiçbir karşılık beklemediğini birçok ifadesiyle ortaya koymuştu. Bunların biri de, vefatından önce talebelerine verdiği en son derste şöyle geçiyor:
“Madem siyasetçilerin bir kısmı Risale-i Nur’a zarar vermiyor; az müsaadekârdır; ‘ehvenüşşer’ olarak bakınız. Daha ‘âzamüşşer’den kurtulmak için, onlara zararınız dokunmasın, onlara faydanız dokunsun.” (Emirdağ Lâhikası, s. 877)
Bu ifadeden anlaşılacağı üzere, Üstadın burada esas aldığı temel ölçü, Risale-i Nur’a zarar vermemek ve az dahi olsa müsaadekâr olmak. Olumsuz anlamda Risale-i Nur’la uğraşmamak; onu tehdit, tehlike ve zararlı bir cereyana kaynaklık eden bir eser olarak görmemek. Serbest bırakmak, ilişmemek, engellemeye veya saptırmaya, bozmaya, dejenere etmeye çalışmamak.
Esasen Üstadın demokratlara yaptığı iki maddelik tavsiyelerin birincisi de bu. Risale-i Nur üzerindeki baskıların kaldırılması, eserlerin serbestçe neşrine imkân verilmesi ve böylelikle diğer tüm dinî hizmetlerin de önünün açılması.
Bunu, hem inanç ve manevî değer erozyonunun toplumda yol açacağı kaos ve anarşiyi önlemenin, hem de laiklik adına yapılan yanlış uygulamalar sebebiyle Türkiye’den soğuyan İslâm âleminin muhabbetini tekrar kazanmanın en etkili yolu olarak tavsiye ediyordu Bediüzzaman.
Bir tavsiyesi de Fatih’in İstanbul’u fethinden hemen sonra camiye çevrilip yaklaşık beş asır boyunca Müslümanların mabedi olarak hizmet vermesini takiben, tek parti devrinde gizli bir kararname ile müze yapılan Ayasofya’nın tekrar cami olma hüviyetine kavuşturulmasıydı.
Üstadın demokratlara gösterdiği bir hedef de “hürriyet-i şer’iyenin tesisine vesile olmaları” idi.
Özetlemeye çalıştığımız bu noktaların dışında demokratlardan hiçbir beklentisi olmadı. Onun gerek kendi imzasını taşıyan, gerek talebelerine yazdırdığı mektuplarda ve gerekse tatbikatında, bunların dışında birşey görmüyoruz.
(Kimilerince “Demokrat mânâsı bunlara geçti” gözüyle bakılan AKP’nin bu konulardaki tavrı, söz konusu iddianın ne ölçüde geçerli olduğuna ışık tutan ipuçları veriyor: Bu dönemde Risale-i Nur yer yer “sakıncalı” muamelesi görmeye devam etti, Ayasofya da Erdoğan’ın 2002 seçimi öncesi bir suali cevaplarken ifade ettiği “Boşverin bunları” yaklaşımına mahkûm edildi.)
Üstadın verdiği ölçüleri esas alan Nur Talebeleri demokrat çizgiyi sürdüren partilere destek verirken, genel hatlarıyla aynı tavrı muhafaza ettiler. Desteklerini kesinlikle bir pazarlık konusu yapmadılar. Milletvekilliği, bakanlık, kadro, ihale, teşvik v.s. gibi taleplerde bulunmadılar.
Dolayısıyla, Bediüzzaman’ın ve onun çizgisinde yürüyen Nur Talebelerinin DP’ye verdiği destek, seçim zamanı oy kullanıp, sonrasında yukarıda çerçevesi çizilen müsbet icraatları teşvik etmek ve yanlışlar olduğunda yapıcı bir dille uyarmakla sınırlı, mesafeli bir duruşu ifade ediyor.
Onun ötesinde Nur Talebeleri için asıl olan, her zaman, her hal ve şartta kendi hizmetlerinde yoğunlaşmak, orada fâni olmak, onların haricindeki meşguliyetlerle vakit ve enerji kaybetmemek olmalı. Ki, genelde de böyle olagelmiştir.
Zaten Nur hizmetinin devleti değil, toplumu ve bireyi önceleyen temel yaklaşımı da bunu gerektiriyor. Bu sebeple, “devleti ele geçirerek” topluma yön verme gibi arayışlar, Nur Talebelerinin gündeminde hiçbir zaman yer bulamadı.
Âl-i Beyt misyonunun ahirzamandaki temsilcisi olan Nur hizmetinin müntesipleri, ne ayaklanarak, ne parti kurup seçim yoluyla, ne de bürokraside kadrolaşarak iktidara hakim olma veya iktidardan pay alma çabası içine girmediler.
Bu tür yaklaşımlar içinde olanlardan bir şekilde etkilenerek, DP’ye verilen hasbî desteğe böyle bir nitelik kazandırmaya yönelik bazı münferit yorumlar ise camia içerisinde tasvip görmedi.
26.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|