Tolon Paşa’yı hatırlarsınız. I. Ordu komutanlığından emekli general. Orgeneral Hurşit Tolon. Epey zamandır sesi duyulmuyordu. Sonunda o da konuştu. Fethiye’de Skal ve Rotary Kulüplerinin Hillside Beach Clüpte ortaklaşa organize ettikleri “Cumhuriyet Balosu”na konuşmacı olarak katılmış. “Cumhuriyet, Atatürkçülük ve Türkiye’nin 21.Yüzyıldaki Yeri” konulu bir konferans veren Paşa, ”Avrupa Birliği dayatmaları yüzünden Türkiye’nin bağımsız devlet olma özelliği tehlikeye düşmüştür” şeklindeki ana mesajından yola çıkarak AB’ye verip veriştirdikten sonra sözü malûm ve bitmeyen şikâyet ve sızlanma senfonisi olan ‘irtica’ya getirmiş. Paşa’ya göre durum vahim. Çünkü dediğine göre “Şu anda Türkiye’de 1000 şirket, 600 vakıf, 300 okul, 150 internet sitesi, 100 televizyon, 100 radyo irticaî faaliyet yapıyor.”
Rakamların düz olması, küsûrata yer verilmemesi envanter hakkında abartı şüphesi uyandırıyor. Ama ne olursa olsun irticaî tehlike (!) meydanda. Paşa bu şikâyetlerini bir zamanlar emekli olmazdan önce de söylüyordu. AB karşıtı olduğu da biliniyordu. Paşa, bu konuşmayı Atatürk’ün bir zamanlar yasakladığı ve kapattığı mason kuruluşlarının bu günkü legal versiyonu olan Rotary Kulübünün düzenlediği platformda yapıyor. ”Ah Tolon, Tolon!” dedim içimden. Ama birden aklıma tarihî ibretlik bir olay geldi ve “Ah Solon Solon” dedim kendi kendime. Tolon ile Solon kafiyeli diye mi acaba gayri ihtiyarî bu hayıflanmayı yaptım bilemiyorum. Bildiğim bu ibretli olayı tekrar hatırlamama vesile oldu. Sayın Tolon Paşa’ya vesile olduğu için teşekkürler.
Hatırlatma babında yazıyorum, Lidya Kralı Krezüsün kıssasıdır. Ne kadar doğru bilinmiyor, ama üzerinde düşünmeye değer bir hadise yaşamış. Karun veya Karun’un Batı versiyonu olan Krezüs’ün altın, elmas, servet, cariye, köle açısından zenginliği dillere destanmış. Kral mutluluğun bu servetle olacağına inanıyormuş. Bir gün çağdaşı Atina’lı filozof Solon’un Lidya devletinin şimdiki Salihli ilçemizin yakınlarındaki başşehri Sardes’e yolu düşmüş. Solon, bilge bir şahsiyet. Bizim Asya’nın, Doğu’nun bilgeleri, dervişleri gibi bir zat.
Krezüs, Solon’u huzuruna çağırmış ve “En mutlu kişi kimdir?” diye sormuş. Beklediği cevap tabiî ki bu kadar servete sahip olduğu için “Sizsiniz kral hazretleri”ymiş. Ne var ki Solon beklenmedik bir cevap vermiş: "Atinalı yaşlı bir kadın..” Krezüs şaşkın.. Niçin, diye sormuş. Çünkü demiş Solon, bu kadın savaşa gönderdiği iki evlâdını merak ediyordu, son nefesini verirken evlâtları savaştan muzaffer döndüler ve onları sevinç içinde kucakladıktan sonra can verdi. Krezüs, atılırcasına tekrar sormuş: Sonra kim en mutlu kişi? Solon yine beklenmedik cevap vermiş: “Tapınağa gitmek isteyen annelerini, arabanın öküzleri olmadığı için kendilerini öküzlerin yerine koşan iki delikanlı. Annelerini bu şekilde tapınağa götürdükleri için herkes tarafından takdir gördüler ve heykelleri dikildi. İşte onlar mutludur.”
Krezüs, ‘Peki ben, ben mutlu değil miyim?’ diye sorunca Solon, “Önemli olan sonuçtur Kralım” cevabını vermiş. Bu cevabı beğenmeyen Krezüs Solon’u kovmuş huzurundan. Bir zaman sonra Krezüs, Pers Kralıyla yaptığı savaşta yenik düşmüş. Bütün malları düşman eline geçmiş. Pers kralı, Krezüs’ü bir direğe bağlatıp yakılmasını emretmiş. Alevler yükselirken Krezüs bu hazin sonunu düşünüp Solon’u hatırlamış. ”Ah. Solon, Solon!” diye bağırmış.
Hikâyede verilen örnekler ilginç. Birisi evlâdını vatan savunmasına gönderen ve onları muzaffer olarak yanıbaşında görüp son nefesini veren anne. Diğeri, inançlı bir anneyi sevgi ve saygılarından dolayı taşıyan iki evlât.
Bazılarının gözünde gericilik de sayılsa bu din ki, “Ölürsem şehit, kalırsam gaziyim” düşüncesiyle inananları vatan savunmasına gönderen bir dindir. Bu din ki "Haydi oğlum haydi git, ya gazi ol, ya şehit” diyerek vatan ve millet için evlâdını cepheye gönderen anneleri bu yüce duyguyla donatmıştır.
Ve yine bu din ki, “Anne babaya ‘üf’ bile demeyiniz” emrini vermiş, büyüklere sevgi, saygı ve itaati farz kılmış olduğundan dolayı her dindar insana, her inanan kişiye anne babasına karşı böylesine bir mahviyet ve tevazu, itaat ve hizmet duygusunu Allah’a itaatin bir gereği olarak severek yaptırmıştır. Bu dine inanan kişilere mürteci de dense, gerici de dense böylesi bir erdemi gösteren kişiler insanlığın baş tacıdır ve başımız üzerinde yerleri vardır.
Sayın Paşaya sormak lâzım, bu kadar şirket, bu kadar okul, bu kadar tv, radyo kurmuş insanların hepsini gerçekten vatana muzır ve tehlikeli potansiyel vatan haini olarak görmek, acaba nasıl bir insaf ve vicdan konusudur? Nasıl bir medenî yaklaşım, adaletli bir değerlendirme ölçüsüdür? Allah gecinden versin, ama yarın vadeniz dolduğunda bu dünyadan ayrılırken, son nefesinizi verirken huzur içinde hayata gözlerinizi yumabilecek misiniz? Paşam sizin için temennim, son nefesinizde “Ah Solon, Solon!”diye gitmemenizdir..
NOT: Bu yazı 03 Kasım 2006 tarihinde yazılmıştır. Paşanın Yeni Asya gazetesi, H. Hüseyin Kemal ve Av. Kadir Akbaş ile ilgili ses kayıtlarının yayınlanması üzerine nostaljik takılmak amacıyla yeniden yayınlanmasını uygun gördüm.
21.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|