Türklerin Batı Almanya’ya büyük göçü 1960’lı yılların ‘Alman Ekonomik Mucizesi’ ile başladı. 1961’den itibaren yaşanan büyük ekonomik patlama işgücü ihtiyacı doğurunca, Almanya kadim müttefiki Türkiye’ye koştu. Ve kısa süreliğine geçici olarak gelen misafir işçiler olarak bakılıyordu.
Aradan üç dört yıl geçince ailelerini de getirmelerine izin verildi. Gelenlerin büyük bir kısmı kırsal kesimdendi. Dil bilmiyorlardı. Türkiye’de iken bir çoğu şehir bile görmemişti. Almanya’da büyük bocalamalar yaşadılar.
“-İlk geldiğimizde ne yapacağımızı şaşırdık. Onlara uymamız gerekiyor diye kılık kıyafetlerimizi atıp onları taklit ettik, onlar gibi yaşamaya çalıştık. Sonra anladık ki böyle yapmamız gerekmiyormuş, yeniden köydeki giysilerimize ve kendi hayat tarzımıza döndük.”
Böyle diyordu 45 yıl önce Almanya’ya yerleşen dayı kızı.
Birinci nesil lisan öğrenmedi. 1990 yılında bana çalıştığı madende rehberlik etmek isteyen eniştem, Alman mühendise sorularımı bile aktarmayı başaramadı. Sonunda mühendisin İngilizce bildiğini keşfedince ben enişteme tercümanlık yapmak durumunda kaldım.
İkinci nesil yavaş yavaş lisan öğrenmeye başladı, ancak eğitimde başarılı olamadı. İlk iki nesil yatırımlarını Türkiye’ye yaptı. Köyler ve kasabalara büyük binalar diktiler, verimsiz yatırımlara para yatırdılar ve batırdılar. Üçüncü nesil ise artık Almanca eğitim görüyor. Almanya’da kalıcı olduğunu biliyor ve ona göre yatırım yapıyor. Meslek öğreniyor, iş kuruyor, ev alıyor.
Bugün Almanya’da yaşayan 2 milyon 800 bin Türkün önemli bir kısmı Alman vatandaşı. Alman Milletvekili Cem Özdemir’in dediği gibi, Türkler artık Almanya’da misafir işçiler değil, Türk kökenli Alman vatandaşları haline geldi.
Aslında Türkiye’nin politika olarak Türklerin Avrupa’ya yerleşmesini teşvik etmesi gerekir. Bütün Türkleri Anadolu’da toplamak yerine Türklerin bütün dünyaya yayılmasının teşvik edilmesi, ülkemizin geleceği için de yararlı olacaktır.
Zaten Millî Eğitim Bakanlığının gönderdiği yüzlerce Türk öğretmen, orada yetişen yüzlerce eğitimci, Türk çocuklarına Türkçe ve Türk kültürü eğitimi veriyor. Gönderilen din adamları, iyi organize olmuş cemaatler de dinî ve ahlâkî eğitim sağlıyorlar. Ama bu çocukların mutlaka Almanca’yı erken yaşta öğrenerek, eğitimde yaşanan başarısızlıkların önüne geçilmelidir. Zira Berlin Nüfus ve Kalkınma Enstitüsünün araştırmasına göre, Türkler Almanya’daki en az entegre olan azınlık durumunda. İlkokuldaki Türk çocukların yüzde 30’u okulu bitirmeden ayrılıyor; ortaokulu bitirenlerin oranı yüzde 14.
Maalesef küreselleşen iletişimle Almanya’daki Türkler internet ve televizyonlar aracılığıyla Türkiye’de yaşanan yozlaşmanın etkisinden uzak kalamıyorlar. Burada da iş yalnızca devletimize değil, oradaki sivil toplum örgütlerine düşüyor. İçinde yaşadıkları toplumun sosyal ve siyasal hayatına katılmaları teşvik edilmelidir.
Devletimizin, özellikle Almanya’daki Türk nüfusun yüzde ellisini oluşturan 27 yaş altı gençlerin, bu ülkenin eğitim sisteminde yeterli eğitim almaları ve lisanı öğrenmelerini teşvik edecek programlar geliştirmesi; hem de Türkçe, Türk kültürü ve dinî eğitimi Alman hükümeti ile koordineli şekilde düzenlemesi gerekiyor.
Artık onlar “Gurbetçi vatandaşlarımız” değil; “Türk kökenli Almanlar”!
Bunu görüp buna göre politikalar üretmenin vakti geldi de geçiyor bile.
20.03.2009
E-Posta:
|