Son aylarda adım adım yükselişe geçen dolar, nihayet 9 Mart günü rekor kırdı. Manşetler atıldı. Parası olan olmayan herkes “Acaba daha da yükselir mi?” sorusunu sormaya başladı. Üretim düşüyor, işletmeler bir bir iflâs ediyor, işsizlik almış başını gidiyor, başta hükümet olmak üzere kimsenin umurunda değil. Varsa yoksa doların akıbeti. Şimdi eminim sizler de “Dolar kaç lira olacak?” diye merak ediyorsunuz. Hemen kestirip atalım. Doların nereye kadar çıkacağını veya ineceğini kimse bilemez. Kim ne söylüyorsa inanmayın. Çünkü kriz ortamında doların fiyatını belirleyen pek çok faktör vardır ve bu faktörlerden hangisinin daha etkin olacağını tahmin etmek mümkün değildir. Biz ancak fiyatı oluşturan faktörleri bilgilerinize sunabiliriz.
Önce şunu ifade edelim. Doların fiyatını geçmişten farklı olarak esas itibariyle dış konjonktür belirlemektedir. Siz içeride ne tedbir alırsanız alın dış şartlar olumsuz ise nafile. Dolar artışı kaçınılmazdır. Dış faktörlerin başında ABD ekonomisi gelmektedir. Küresel krizin çıktığı ABD’den gelecek olumlu sinyaller doları frenleyecektir. Aksi gelişmeler doları daha da yukarılara taşıyacaktır. Nitekim dünyanın en büyük otomotiv şirketlerinden General Motors’un kapanma aşamasına gelmesi, doları bütün dünyada sıçratmıştır. Biz de tarihî rekoru bu şirkete borçluyuz!
Gerçekten dolar sadece TL değil, bütün para birimleri karşısında değer kazanıyor. Dolar borcu olan ülkelerin dolara hücum etmesi, doları yükselten diğer bir dış etkendir. Özellikle Doğu Avrupa ülkelerinin milyarlarca doları bulan borçları döviz talebini canlı tutmaktadır. İç faktörlere gelince; objektif olmanın gereği bazı olumlu noktaları not etmeliyiz. Bu ülke 1 milyon dolar için Lüksemburg’un kapılarında beklediği, 2001 krizinde de kasasının tam takır olduğu günleri yaşamıştır. Bugün Merkez Bankasında 65 milyar dolar rezervi bulunmaktadır. Bankaları batmayan nadir ülkelerden biridir. Döviz gelir-giderini gösteren carî işlemler dengesi Ocak ayında 4,5 yıldan sonra ilk defa 291 milyon dolar fazla vermiştir. 2008 Ocak ayında açık 4,2 milyar dolardı. Carî açığın azalması dövize olan talebi sınırlandıracağından kurlardaki artışı bir nebze olsun engelleyecektir. Tabiî ki carî açığın birden bıçak gibi kesilmesi ekonomiyi olumsuz yönde etkileyecektir, ama çaresiz katlanmak zorundayız. Dünyada, petrol ve emtia fiyatlarında görülen düşüş eğilimi carî açığa olumlu bir şekilde yansıyacak, döviz giderimiz azalacaktır. Merkez Bankası günde 50 milyon dolar satarak piyasalara, “Kurların yükselmesine izin vermeyeceğini, spekülatif hareketlerden kaçının, yoksa zarar edersiniz” mesajını veriyor. Nitekim dışarıdan gelen olumlu havanın da etkisiyle bu satış kararından sonra dolarda az da olsa bir gevşeme görülmüştür. IMF ile yapılacak anlaşma da doların seyrini aşağı çekebilir.
Doları yükseltebilecek faktörleri ise şöyle sayabiliriz; “Merkez Bankası’nın bir yandan döviz satarak piyasayı kontrol ederken, öte yandan faiz indirimine gitmesi çelişkilidir. Döviz borcu olan firmaların döviz toplaması ve yabancı yatırımcıların ülkeyi terk ederken döviz götürmeleri fiyatı yükseltici rol oynamaktadır. Döviz fiyatını belirleyen en önemli unsurlardan biri “beklentidir.” Hükümetin kararlı tutumu, ekonominin güven vermesi dövizde istikrar sağlayacaktır. Zaten ekonomi için esas olan dövizin yükselmesinden ziyade istikrara kavuşmasıdır. Ani iniş çıkışlar büyük hasara yol açmaktadır. Yoksa doların geldiği bugünkü seviyeye bakıp paniğe kapılınmamalıdır. Dolar bu seviyelerde tutunabilirse başarıdır. Düşük kur yüksek faiz politikası dolayısıyla bu ülke çok ağır bedeller ödemiştir. Düşük kur, ucuz ithalatı teşvik ederek yerli sanayii öldürmüş, istihdamı daraltmıştır. Artan ithalat sebebiyle büyük çapta cari açık verilmiş, açığın finansmanı için yüksek oranda faiz ödenmiştir. 2000-2008 yıllarında bu ülkenin faize ödediği para 418 milyar TL’dir. 70 milyondan toplanan vergilerin yarısı faiz ödemesine gitmiştir.
Ödenen faizlerin büyük kısmını 3-5 bin kişi paylaşmıştır. Küresel kriz olmasaydı da böyle adaletsiz, sömürüye dayanan düzen sürdürülemezdi.
Bu sebeple doların gerçek değerini bulması hayırlı olacaktır. Son yedi yılın enflasyon rakamları dikkate alındığında doların 1,7-1,8 bandında seyretmesi üretime, ihracata, istihdama, carî açığın kapanmasına katkıda bulunacaktır. Peki dolar borcu olanların hali ne olacak? Kusura bakmasınlar, ama unutulmasın ki döviz kredisi kullananlar yıllarca nerdeyse sıfır faizle finansman ihtiyacını karşılamışlardı. Şimdi fedakârlık sırası onlarda. Öte yandan Merkez Bankasının kurlara müdahalesinde dikkatli olunmalı, döviz rezervini eritici hamlelerden uzak durulmalıdır. Bir kere şu iyi bilinmelidir. Dış faktörlerin etkisiyle döviz yükseliyorsa, Merkez Bankasının döviz satması pek akıllıca bir iş değildir, boşuna döviz harcanmış olur. Bunun son örneği Rusya’da görülmüştür. Rublenin değerini korumak için Ağustos 2008’de döviz rezervinin üçte biri harcanmış, buna rağmen rublenin yüzde 50 değer kaybetmesi önlenememiştir. Bu kriz ortamında döviz çok önemlidir. Telâşa kapılıp harcamaya kalkmayalım. Madem dalgalı kur rejimini seçtik spekülatif hareketler dışında kendi haline bırakalım, gerçek değerini bulsun.
16.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|