Geçtiğimiz gün Almanya’nın Stuttgart eyaletinde gerçekleşen ve saldırgan dahil 16 kişinin ölümüyle neticelenen okul baskını dünyanın en büyük sorunlarından birini yine gündeme getirdi. Bu sorun bireysel silâhlanmadır.
Bireysel silâhlanma devletler bazında işlenen kıyım ve cinayetlerin yanında her ne kadar küçük ve az gibi görünse de esasında genel silâhlanma probleminin önemli bir parçasıdır. Büyük savaşlar neticesinde bir yılda ölenlerin sayısı ortalama 300 bin civarında olurken, barış ortamlarında, bireysel silâhlanma sebebiyle yaklaşık 200 bin insan ölmektedir. Aynı şekilde dünyada kayıtlı yaklaşık 650 milyon silâhtan 260 milyonu devletlerin kontrolünde. Buna karşılık, özel kişilerin elinde yaklaşık 380 milyon silâh bulunuyor. Yani başka bir deyişle, bireylerin elinde devletlerden daha fazla silâh var.
Evet şaşırtıcı değil mi? Demek ki bireysel silâhlanma en azından toplu kıyımların gerçekleştiği büyük savaşlar kadar büyük bir problemdir. Ancak ne yazık ki savaşlar kadar gündeme gelememektedir. Bu biraz uçak kazalarındaki duruma benziyor. Her yıl karada gerçekleşen trafik kazalarında yaklaşık 1.2 milyon insan ölüyor. Uçak kazaları ise senede bir kaç defa gerçekleşiyor ve ölen insan sayısı toplamda bin kadar bile olmuyor. Nerede 1000 insan, nerede 1 milyon 200 bin insan... Demek ki karada gerçekleşen trafik kazalarında ölenlerin sayısı uçak kazalarındakinin neredeyse 1200 katı fazla... Ancak bir uçak düşünce günlerce, haftalarca hatta aylarca yaygara kopartılıyor da, trafik kazaları bunun onda biri kadar bile gündeme gelemiyor...
İşte bireysel silâhlanma da aynı duyarsızlıktan nasibini alan bir konu. Bir aralar Türkiye’de de eline pompalı tüfeği alıp eylem yapan bir topluluğa doğru ateş eden bir adamın Başbakan Erdoğan tarafından savunulmasıyla, bireysel silâhlanma kısmen de olsa gündeme gelip, şöyle bir uğrayıp, gitmişti... Başbakan’a göre vatandaş “tabiî ki kendini savunacaktı”... İşte vatandaşa kendini savunma hakkını veren bu zihniyet sebebiyle, bugün sokaklar kendini savunanlarla doldu taştı... Bunların adına da maganda dedik hep birlikte. Şimdi ise kafa kopartanlar, beyne tek kurşun sıkanlar ve hüzünde de sevinçte de bir kaç kişiyi “kaza kurşunuyla” öldürenler türedi, türemekle kalmadı, eylemleri rutinleşti...
Peki bu gidiş nereye? Daha nereye kadar silâhlanacağız? Silâh taşımayı ve mermi boşaltmayı daha ne kadar erkekliğin ve yiğitliğin bir emaresi olarak sayacağız?
Almanya’daki okul baskınıyla yeniden gündeme gelen bu korkunç gerçek bizi düşünmeye sevk etmelidir.
Vahşi kapitalizmin en güçlü elemanlarından biri olan silâh sanayiinin açgözlü ve leş kargası patronları daha çok semirecek ve para kaybetmeyecek diye daha ne kadar can kurban edilecek?
Yine vahşi kapitalizmin bir başka güçlü elemanı petrol sektörünün açgözlü patronları daha çok para kazanacak diye biz güvenli ulaşım araçlarından faydalanamayıp, kara yollarında daha ne kadar can vereceğiz? Sırf petrol satışları azalmasın diye, uçağa, trene, gemiye binemeyeceğiz de, sonra benzin canavarı ve insan canavarı yürüyen tabut gibi araçlarla, yine petrol hammaddesiyle döşenmiş asfalt yollarda yüzlerce kilometre hız yaparak daha ne kadar ölüme koşacağız?
Yine daha ne kadar bunlar yüzünden elektrikle çalışan yahut hibrit araçlar gibi çevre dostu ulaşım elemanlarından mahrum kalacağız?
Peki uçak kazalarının, tren kazalarının ve gemi kazalarının yine bu küresel enerji baronları tarafından yönetilen, yönlendirilen küresel medya kanallarında uzun uzadıya ele alınması, sürekli gündemde tutulması sizce tesadüf müdür?
Aynı şekilde çocuklarımızın ve toplumun genelinin şiddete yönlendirilmesi için tasarlanmış savaş muhtevalı video oyunları, sinema filmleri ve televizyon dizilerinin sürekli revaçta tutulması sizce tesadüf müdür?
Hayır! Bunların hiçbiri tesadüf değil! Dünyayı içinden çıkılmaz bir krize sürükleyen açgözlülük ve vahşilikleriyle meşhur, faiz yiyici ve kan emici küresel ekonomi baronları şüphesiz bunların hepsini bilinçli yapıyorlar.
O halde biz de insanlığa kurulan bu tuzakları fark edip, bilinçlenmeliyiz. Bunların propagandalarına kanmamalıyız.
Yoksa daha binlerce can bâd-ı heva yok olup gidecek.
Not:
Dünkü makalemizde Bursalı Osman Zengin Ağabeyimizin soyadını, sönmeyen nuruna telmihen, sehven “Sönmez” şeklinde yazmışız. Düzeltir, özür dileriz.
14.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|