"Gerçekten" haber verir 14 Mart 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Cömert Allah'a yakın, insanlara yakın, Cennete yakındır. Cehennemden ise uzaktır. Cimri ise Allah'tan uzak, insanlardan uzak, Cennetten uzaktır, Cehenneme ise yakındır.

Câmiü's-Sağîr, No: 2412

14.03.2009


Kemâlât treninin yolunu da yapınız

Şııâl: “Tarif ettiğin Meşrûtiyetin ne miktarı bize gelmiş ve niçin bütün gelmiyor?”

Cevap: Ancak on kısımdan bir kısmı size gelebilmiş. Zîrâ sizin şu vahşetengiz, cehâletperver, husûmetefzâ olan sarp dağ ve derelerinizdeki vahşet ayılarından, cehâlet ejderhasından, husûmet kurtlarından bîçare Meşrûtiyet korkar, kolaylıkla gelmeye cesâret edemez. Eğer siz tenbel kalıp da onun yolunu yapmazsanız, tenbellik etseniz, yüz sene sonra tamamen cemâlini göreceksiniz. Zîrâ sizinle İstanbul arasındaki mesâfe bir aylıktır; fakat sizinle ehl-i Meşrûtiyet arasındaki mesâfe bin aydan fazladır. Zîrâ eski zamanın adamlarına benzersiniz. O nâzik Meşrûtiyet, İstanbul havâlisindeki yılanlardan kurtulsa, şu uzun mesâfeden geçmekle, cehâlet gibi müthiş bataklığı, fakr gibi mütevahhiş kıraçları, husûmet gibi gâyet keyşer dağları katetmekle beraber, eşkiyaya rast gelecektir.

Ezcümle, bâzı cezâ-i sezâsını hazmetmeyen, bir kısım da başkasının etini yemekten dişi çıkarılan ve bâzı bir meşhur bektâşi gibi mânâ verenler, yol üzerine çıkıp, gasp ve gâret ediyorlar. Daha onların öte tarafında da bir kısım gevezeler vardır; bâzı bahane ile, parça parça etmek istiyorlar.

Öyle ise, ona bir yol veyahut bir balon yapınız.

Suâl: “Biz me’yus olduk; daha ne vakit bize gelecektir?”

Cevap: Yeis, aczden gelir. Yeis, mâni-i herkemâldir. Hamiyet ise, şiddet-i mevânia karşı şiddetle metânet etmektir. Halbuki şu zaman, mümteniât-ı âdiyeyi mümkün derecesine indiriyor. Çabuk yeise inkılâp eden hamiyet, hamiyet değildir. Ben, sizi tenbellikten kurtarmak için, kabahatlerinizi gösteririm. Ona çabuk gelmek istiyorsanız, işte mârifet ve fazîletten demiryolunu yapınız; tâ ki, meşrûtiyet, medeniyet denilen şimendifer-i kemâlâta binip ve terakkiyât tohumlarını bindirerek, kısa bir zamanda mânilerden kurtulup geçerek size selâm etsin. Siz ne kadar yolu acele ile yapsanız, o da o derece acele ile gelecektir.

Suâl: “İnşaallah, tâliimiz varsa biz de göreceğiz. Bize tevekkül kâfi değil midir?”

Cevap: Bîçare tâliinize siz de yardım etmelisiniz. Bağdat tarrarları gibi olmayınız. Sizin atâlet bahanesi olan şu teşebbüssüz tevekkülünüz, nizâm-ı esbâbı reddettiğinden, kâinatı tanzîm eden meşîete karşı temerrüd demektir. Şu tevekkül döner, nefsini nakzeder.

Suâl: “Şimdi fenalığı da görüyoruz, iyiliği de görüyoruz. Meşrûtiyetin âsârı hangisi, ötekisinin âsârı hangisidir?”

Cevap: Ne kadar iyilik var, meşrûtiyetin ziyâsındandır; ne kadar fenalık var, ya eski istibdâdın zulmetinden, yahut meşrûtiyet nâmıyla yeni bir istibdâdın zulmündendir. Geri kaldı; tâ tâziyeden sonra vedâ edip, pederini takip etsin. Fakat, emîn olunuz, ziyâ galebe çalacaktır.

Münâzarât, s. 29, (yeni tanzim, s.67-72)

Lügatçe:

âsâr: Eserler.

cehâletperver: Cehaleti koruyan, yetiştiren.

cezâ-i sezâ: Hak edilen ceza.

gâret: Yağmalama, talan etme.

husûmetefzâ: Düşmanlık saçan, kin besleyen.

kemalat: Olgunluklar, mükemmellikler, faziletler.

mâni-i herkemâl: Her kemâl ve ilerlemenin engeli.

mârifet: Bilgi, bilme.

mümteniât-ı âdiye: Adi ve imkânsız şeyler.

nizâm-ı esbâb: Sebeplerin nizamı, düzeni.

şiddet-i mevâni: Engellerin şiddeti.

şimendifer-i kemâlât: Kemâlât treni, faziletler treni.

tarrar: Yankesici.

temerrüd: İnat etme, karşı koyma.

terakkiyât: İlerlemeler, gelişmeler, yükselmeler.

yeis: Ümitsizlik.

14.03.2009


Kışta bahar düşünmek

Kışta bahar düşünmek,

Gönüllere inşirah,

Koyu kasvet bulutları,

Dağılıp bulur felâh.

Hayalini canlı tut,

Umutların yeşersin,

Tevekkül kıl Rabbine,

Önüne güller sersin.

Bu dünya bir imtihan,

Hayır ve şer yan yana,

İnsan bazen sıkılır,

Sıklet gelir insana.

Görmez bir an gönderen,

Yüce Kudret elini,

Ağlayıp nalân eder,

Küfre atar dilini.

Kar’ın soğuk yüzünde,

Tohumlar felâh bulur,

Bîçare bu insanlık,

O ihsanla kurtulur.

Bir şey bizzat güzeldir,

Hüsnüne kurban gerek,

Neticesi güzelse,

Görecek iz’ân gerek.

Her zamanın bir hükmü,

Bir hikmeti gerektir,

Bilinmeyen hikmete,

Boyun eğmek gerektir.

Bu zaman âhir zaman,

Çabuk-çabuk geçiyor,

Günaydın diyemeden,

İrtihâli seçiyor.

Dün on beş-yirmi idi,

Şimdi elliyi aştı,

Takatten düşen beden,

Akıbete yaklaştı.

Ne idi o koşuşturma,

Ne acul bir telâştı,

Ecel tuttu elimden,

Ölüm bulup ulaştı.

Hazırlığın nasıldır,

Azığın saklı mıdır,

Günah-sevap defterin,

Sayfası aklı mıdır?

EYÜP OTMAN

14.03.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis