Türklerin ve Türkiye’nin Arap dünyasındaki imajı son yıllarda çok farklı evrelerden geçiyor. Arap ülkelerinde izlenme rekorları kıran Türk dizilerinde çizilen Türkiye imajı ile Risâle-i Nur aracılığıyla Türkiye ile temasa geçen Arapların gözünde canlanan ve oluşan Türkiye imajı arasında dağlar kadar fark var. Aynı şekilde son zamanlarda Başbakan Erdoğan’ın Davos çıkışı ile yeniden gündeme gelen “Türkiye’nin Osmanlı ruhu” da daha farklı bir imaj çiziyor. İşte Araplar belki de bunun kafa karışıklığı içinde Türkiye’yi izlemeye ve anlamaya çalışıyor.
Geçtiğimiz haftalarda Bursa’dan İstanbul’a gelen Osman Sönmez ve İhsan Paşalıoğlu abilerimizin vesilesiyle iki Mısırlı gençle tanışma fırsatı yakaladık. Bunlar Bediüzzaman’ın “İslâm’ın zeki bir mahdumu” olarak nitelediği hakikatin mücessem örnekleri gibiydiler. Mısır’ın başşehri Kahire’de Ayn Şems Üniversitesi’nde Türkoloji bölümünü başarıyla okuyup, bülbül gibi Türkçe’yi öğrendikten sonra, İstanbul’a yüksek lisans yapmak amacıyla gelmişler. Ancak onları asıl özel kılan Kahire’deyken Risâ- le-i Nurlarla tanışmış olmaları ve şimdi bu büyük eserleri daha iyi anlama ve başkalarına da anlatma azmi ve gayretinde olmalarıydı.
Bu gençlerden 22 yaşındaki Muhammed Samir, Türkoloji okumayı ve Türkiye’de eğitimine devam etmeyi istemesinin sebebini bir kaç şeyle açıklıyor. Öncelikle ailesinde Arnavut kanı olduğu ve Osmanlı ile sıkı bağları bulunduğuna inandıkları ve Türkleri de iyi Müslümanlar olarak tanıdığı için Türkoloji okumaya karar verdiğini belirtiyor. İlk olarak MEB dâvetiyle 2007 yılında Türkiye’ye gelen ve bir çok şehri gezme fırsatı yakaladığını belirten Muhammed Samir, son zamanlarda Türk dizileri ile Arap dünyasında çizilmeye çalışılan Türkiye imajının ne kadar aldatıcı olduğunu ve bunu Mısır’daki arkadaş ve akrabalarına hep anlatmaya çalıştığını belirtiyor. Üniversite 3. sınıftayken Kahire’deki Risâle-i Nur Talebeleri ile hocaları Prof. Safsafi vasıtasıyla tanıştığını ve o günden sonra bu eserleri okumaya ve anlamaya gayret ettiğini belirten Samir, Risâle-i Nur’un anlatımlarının çok etkileyici ve orijinal olduğunu, Üstad Bediüzzaman’ın hayatından da derinden etkilendiğini söyledi. Daha evvelden Türk denince akıllarına laik ve dine lâkayd bir topluluk geldiğini anlatan Samir, “Bediüzzaman gibi bir insanın varlığını öğrenince Türkiye hakkındaki fikirlerim kökten değişti” diyor. 22 yaşındaki diğer Mısırlı kardeşimiz Ahmed Said ise ilk defa Türkiye’ye geldiğini ve çok etkilendiğini belirtiyor. Türkiye’de hiç yabancılık çekmediğini söyleyen Ahmed Said, Türkçesini daha da geliştirerek Risâle-i Nur eserlerini orijinal dilinden okumak istediğini ifade ediyor. Daha sonra sözü devralan Samir ise, Risâle-i Nurların Mısır’da çok ses getirdiğini ve bir çok Mısırlının gelip Risâle-i Nurlar hakkında sorular sorduklarını ve bilgi almak istediklerini belirtiyor. Her iki genç de bundan sonraki hayatlarında Risâle-i Nur’a hizmet etmeyi canı gönülden istediklerini belirtiyor.
Evet işte Risâle-i Nur eserleri on yıllardır ilişkilerimizi belli bir seviyeye getiremediğimiz ve hep birbirimizden kopuk olarak yaşamaya mahkûm edildiğimiz Arap kardeşlerimizle aramıza böyle köprüler kurmaya devam ediyor. Koskoca diplomatların, devlet adamlarının, siyasal stratejistlerin, toplum mühendislerinin yapamadığı ve yapamayacağı şeyleri Risâle-i Nur ve onun şahs-ı manevisi tek başına hallediyor ve yapıyor. Risâle-i Nur vasıtasıyla İslâm dünyası Türkiye’ye yakınlaşıyor ve seviyor. Böylece hepimizin özlemle beklediği ittihad ve kucaklaşma ortamı Risâle-i Nur vasıtasıyla peyderpey oluşmaya başlıyor. Aynı şekilde Risâle-i Nur gün gelecek bizim Avrupa ve Amerika ile de rabıtalarımızı güçlendirecek ve orada zuhur edecek olan İsevî ruhu ile bütünleşmemizde bir nev'î katalizör vazifesi ve aracılığı yapacaktır. Bunun emareleri de uzak olmayan ufuklardan görülebilmektedir. Buna güzel bir misal bugün gazetemizin de yazarı olan ve Risâle-i Nurların ve ülkemizin adeta Amerika’daki temsilcisi haline gelen Robert Miranda’dır (Davud Ali Selam). Daha nice Mirandalar, Samirler ve Saidler bu kutlu gerçeğin müjdecisi olarak varlıklarını sürdürmekteler.
Dileriz ülkemizin aydınları ve devlet adamları da Risâle-i Nur’un farkına çok geç olmadan varırlar.
13.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|