Geçtiğimiz Pazar günü gazetemiz Yeni Asya’nın 40. yıl dönümünü kutladık. İstanbul’da Çemberlitaş Fırat Kültür Merkezi’ndeydik okurlarımız, yazarlarımız ve bütün Yeni Asya camiasıyla. Soğuk İstanbul akşamı yerini içerde sımsıcak bir havaya bırakmıştı. Bu özel gecede biz de okuyucularımıza tasavvuf müziğimizi icra edecektik. Ne yazık ki bu tür organizasyonlarda bizler sahne öncesi hazırlık ve prova dolayısıyla salonda neler olur, kimler konuşur pek takip edemeyiz. Ama arada bir fırsat buldukça göz attığımda Pazar akşamının ilerleyen saatine, soğuk havaya rağmen vefakâr okuyucularıyla dolu bir salon, tatlı bir koşuşturma, heyecanlı, mütebessim çehreler vardı. Bahri Güngördü’nün şefliğinde Bizbize Topluluğu ile sahnedeki yerimizi almaya sıra geldiğinde o heyecan bizleri de sarmıştı. Udda Hüseyin Sert, ritimde Cem Dişçi, neyde İsmail Hakkı Okur, kanunda ise Bahri Güngördü’nün sazları ve sesleri eşliğinde ilâhilerimizi paylaştık. Tepelice Çama Çıktım ilâhisinde ise dinleyicilerimiz bize eşlik etti. Bediüzzaman Hazretlerinin talebesi Mustafa Özsoy’un şiiri ve Mehmet Emin Altıntop’un bestesi olan Feyzin Kalbimize Doldu Üstadım ilâhisini solo olarak seslendirerek bize ayrılan süreyi doldurmuş olduk. O an sahnede kısıtlı zaman içinde dile getirmeye çalıştığım duygularımı yeri gelmişken yazmak isterim:
1990-91 yılları. İstanbul Hukuk Fakültesinde öğrencilik yıllarım. Sevgili kardeşim Nazım Altay, Yeni Asya ‘nın Aksaray’daki binasında müzik dersleri verildiğini söyleyip ‘beraber gidelim mi?’ dedi. Lise de iken bir sazım vardı ama ne ders almıştım doğru dürüst ne de düzenli bir eğitim. Biraz merak, çekingenlik ve büyük bir heyecanla gittim. Bahri Beyle tanışmamız böyle oldu ilk. Yani hocamızla. Kültür Bakanlığı sanatçısıydı aynı zamanda. Oysa ben o günden bugüne devam eden süreçte bir ağabey kazanmışım meğerse. Ud hocamız Hüseyin Sert ve beraber ders aldığım kardeşim Latif Gültekin’le de böylece tanışmış olduk. Aklımda gönlümde olmayan şeydi müzik ve bu vesileyle Yeni Asya sayesinde hayat çizgimin değiştiğini sonraları görecektim. Fakültede İnkılâp Tarihi dersinde laiklik konusunu hazırlama ve seminer görevini üstlenmiştim. Yaptığım 80 sayfa civarındaki çalışmamı gazetemizin genel yayın yönetmeni Kâzım Bey’e gösterdim. Hiç beklemediğim şekilde o çalışmam Yeni Asya’da 14 gün süren bir yazı dizisi olunca yaşadığım heyecan ve gurur hislerimi izah edemem. Daha genç bir üniversite öğrencisisiniz ve bir gazete sizin çalışmanızı 2 hafta boyunca ve neredeyse tam sayfa yayınlıyordu. Tarifi zor bir mutluluktu benim için gerçekten.
Müzikle uğraşımız devam ederken bir yandan da nereden geldiyse “Acaba beste yapabilir miyim?” diye düşünmeye başladım. Tabiî bu amatör heyecanımızın bir tezahürü idi. Yeni Asya’dan kestiğim şiirleri, konusuna duygusal yoğunluğuna göre ayırırdım. İlk beste taslağı çalışmalarımı da hep o şiirlerden yaptım. 1996 yılında Latif kardeşimizin aracılığıyla kaset yapma teklifi yine Yeni Asya’mdan gelmişti. 6 yıl içinde, amatörce başladığım ve sürdürdüğüm müzik çalışmaları bir albümle somutluk kazanıyordu. Bir sene sonra 15 Şubatta Fırat Kültür Merkezinde yaptığımız galada—o soğuk havaya rağmen—yanımda yine başta Mehmet Kutlular Ağabey olmak üzere Yeni Asya vardı. Galaya katılan sanatçı dostlarım, organizasyondan, katılımdan, ilgiden dolayı çok beğendiklerini söylemişler, tebrik etmişlerdi. Sonraları ise Kâzım Güleçyüz Bey olsun, Abdullah Eraçıkbaş Bey olsun müzik üzerine yazmam yönündeki teşvik ve destekleri sayesinde gazetemizde bir de Müzik Yazıları yazma zemini doğdu. Zaman zaman meşgaleler dolayısıyla ara vermekle birlikte son bir yıldır düzenli olarak her hafta Salı günleri bu köşede sizlerle buluşuyor müzik adına bir şeyleri paylaşıyoruz. Geçen gün Nejat Eren Ağabey “Ali Kardeş bana Dede Efendi’ye duâ ettirdin. Dede Efendi ile ilgili yazını işte kestim çantamda duruyor. Dede Efendi’nin Hazreti Hatice’nin ayak ucunda gömülü olduğunu yazıyı okuyunca öğrendim" deyince bu paylaşmanın anlam ve önem kazandığını gördüm yine. Yine Gemlik'ten Kemal Akay Ağabeyin de geçen günkü sohbetimizde söyledikleri ve sizlerden gelen mesajlarda, Yeni Asya’nın aslında ne kadar büyük ve birbirine bağlı bir aile olduğunu gösteriyordu.
Amacım bir 40. yıl yazısı yazmak değildi elbette. Çünkü en güzel yeni Asya yazılarını gazetede okudunuz zaten. 40 yıllık okuyucularımızın fedakârca sahiplenme öykülerini hatıralarını, karşılaştıkları zorlukları bizlerde onlarla birlikte yaşadık yeniden. İnşallah daha nice 40 yıllara Yeni Asya…
04.03.2009
E-Posta:
alioktay@alioktay. net
|