Yeni Asya gazetesi ile nerede ve ne zaman tanıştınız?
Lise yıllarında namaz fazla kılmadım. Kimse de bize bu mânâda bir şey demedi. Çevremizde nasıl istersen öyle yaşa anlayışı vardı.
1963-64 yıllarında İTÜ’de okuyordum. İstanbul’da kalacak akrabam vardı ama kalmıyordum Dr. Abdulkadir Usta, Osman Nuri Kurt, İsmail Değirmenci isimli arkadaşlarla beraber aynı yerde bir öğrenci yurdunda kalıyorduk. Arada bir namaz kılıyorduk. Sınav zamanları daha fazla kıldığımız olurdu işimiz rast gitsin diye. (Tabii daha sonra bunun yanlış olduğunun şuuruna vardık.) Ne olduysa Erzurumlu Elektrik Teknisyeni olan olan bir arkadaşın bir ay kursa gelmesi ile oldu. “Şu yukarıda çay içip sohbet ediyorlar, isterseniz beraber oraya gidelim” dedi. Osman Nuri Kurt, Dr. Abdulkadir Usta ile beraber ‘Kirazlı Mescid’e gittik. Abdulvahid Mutkan, Mehmet Kutlular ağabeyler vardı. Ortam çok hoşuma gitmişti. Gurbette olmamızdan dolayı kimseyi pek tanımıyorduk. Bazen insana bir söz yetiyor. Hizmetle beraber İttihat, daha sonra da Yeni Asya’yı da tanımış olduk.
Sizi Yeni Asya’ya bağlayan esas nedenler nelerdir?
Yeni Asya’nın yayıncılık hayatına adım atması Zübeyir Ağabeyin bizzat teşviki ile olmuş. Kuruluşunda herkes desteklemiştir. Risâle-i Nur’un yayımı ve Bediüzzaman’ın dünyaya ilânı için medeniyetin bütün nimetlerini kullanan Gündüzalp, Anadolu’daki ağabeylerle el ele vererek yeni gelişmelere vesile oldu.
Demokratça düşünmenin, davranmanın kaynağı Üstad’dır. Fenalığa, ayrılığa meyledecek hareketi hiç olmamıştır. Onun için biz yerimizdeyiz, nöbetimizdeyiz.
‘Bu gazete bizimdir’ diyerek sahiplendik. İnanıyorum ki gazete okuyup da Nurlardan uzaklaşan olmamıştır.
Risâle-i Nur’un esaslı bir düsturu olan maddî manevî hiçbir şeye âlet edilmediği, Yeni Asya’da da tezahür etmiştir. Dâvâsından başka beklentisi olmamış, büyümeyi esas maksat yapmamış.
“Yeni Asya’yı ısrarla okuyun” diyen bazı arkadaşları okumama saflarında gördüğümüzden dolayı ayrıca üzülüyoruz.
Yeni Asya’yı diğer mevkutelerden farklı kılan, önde gelen ayırt edici özellikleri nelerdir?
İttihat ve daha sonra Yeni Asya çıkmadan önce o güne kadar hücum olduğu halde, bunlara cevap verecek elimizde kendimize ait bir gazete yoktu. Başka gazeteler de Nurculuk meselesini benimseyip, bizim yazacağımız yazıları, beyanatları vb. şeyleri koyma cesaretini gösteremiyorlardı. Kendilerine göre çekiniyorlardı. Zaten Nurculuk, meseleleri de değildi.
Yeni Asya yerine göre uyarılarda bulundu, yerine göre taraf oldu, yerine göre de göğsünü gere gere yanlışlıklarını yüzlerine vurdu.
Yeni Asya bu mânâda hakların vazgeçilmezliğine, düşüncenin serbestliğine, inanç özgürlüğüne destekler vermiş, bu mânâda da hislerimize tercüman olmuştur.
Ehl-i imanla ihtilafa düşmeyecek şekilde donanımlı olmayı Yeni Asya’dan öğrendik. Korku kapıdan içeri girmemiştir. 476 gün gazete kapatılmış, 3-4 gazete çıkmış cemaat tesanüdünü, uhuvvetini bozmamıştır.
1960 darbesinden sonra, Zübeyir Ağabeyin toparlayıcı olması, ihtilâfın olmamasını netice verdi. 1975-76’dan sonra ise ihtilaflar başlamıştır. Gidenler açıklamalı niçin gittiğini.
Zübeyir Ağabeyin dediği gibi “Öncelikle Risâle-i Nur’un izzetini muhafaza etmek lâzım. Onu zillete sokacak hareketlerden şiddetle kaçınmalıyız.” Aynı zamanda Zübeyir Ağabey kimseye zorla Risâle-i Nur’u aldırmaz, kendi rızası ile alana risâleleri verirdi.
Çok defa da, bağış yapmak isteyenlerle alâkalı olarak “Kardeşim para veren, akıl da verir” der, almazmış. Bu düstur Yeni Asya ile örtüşüyor.
Yeni Asya’nın size ve ailenize kazandırdığı en önemli değerler neler olmuştur?
Risâle-i Nur mensubu olmanın idraki içinde, sosyal, siyasî ve dinî meselelere ışık tutan Üstadımızın fikirlerini evrensel mesaj olarak kabul etmişiz. Bu çerçevede ihlasla ve tesanütle, bu günlere kadar bunu getiren aziz insanları ve bizden sonraki kuşakları mânen alkışlıyoruz.
Gazetemiz şeref tablolarıyla doludur. Fedakârlık ve dâvâ şuuru içinde meşveretle yapılan faaliyetlerimizin artarak devam edeceğinden eminim. Yeter ki, sistemin hakkını, meşveretin ruhunu azimle koruyalım.
Hayat hızla akıp gidiyor. Üstelik âhirzamanda herkes, her kesim, her fikir ideâlini, dâvâsını gerçekleştirmenin peşinde bıkmadan usanmadan, fütursuzca koşuşturuyor. Bizler de gayemizin tahakkuku ve dâvâmızın başarısı için bir arada olmanın huzurunu yaşıyoruz. Çok çalışmamız gerektiğine inanıyoruz.
Risale-i Nur’un hayatın bütününü kapsayan evrensel değerlerini, doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu yaşatmaya gayret gösteriyoruz.
Yeni Asya ile ilgili yaşadığınız hatıraların en ilgincini bizimle paylaşır mısınız?
Risale-i Nurları ilk tanıdığım yıllarda, çok susamıştık herhalde ki, köyde Sözler’i günde 8 saat okumakla 3 günde bitirmiştim. Yorgunluk hissi de yoktu.
Bir de köyde risâle okurken bazen sesli okurdum onun da ayrı bir tadı vardı. Halk Partili komşularımız beni gizlice dinlerdi. “Arkadaş bu okudukların nedir biliyor musun? Bunları okuma” diye uyarırlardı.
Ayrıca hatırâ dediniz de aklıma geldi. Meyve Risâlesinin zor şartlarda yazılışını düşündükçe... Bizler hep baharları yaşadık. ‘Her şeyi hazır bulduk’ diyebilirim. O çekilen sıkıntılar bizler ve bizden sonraki gelecek nesiller içinmiş. Allah onlardan ebeden razı olsun.
Yeni Asya’ya vefa borcumuz var
Yeni Asya ile öğrenci olduğu 1973’te tanışan Ekrem Reis, şu anda Trabzon’un Araklı ilçesi DP İlçe Başkanlığını yürütüyor. “Aort daralması” teşhisi ile Trabzon Çamlık Kalp ve Damar Hastanesinde 6 Mart 2009 Cuma günü ameliyat olacak olan Reis, “Hastalığımız doktorların ifadesi ile doğuştanmış. Elli yıldır bu şekilde yaşadığımızı öğrendik. Her halde Yeni Asya bize yetiyordu” diyor.
Ekrem Reis, Yeni Asya ile tanışmasını ve bugünlere gelişini şöyle anlattı:
“1973 yılında KTÜ Elektrik Elektronik Bölümünde okuyan Feridun Baba, Trabzon’da ‘Stad dersanesi’ne sohbete dâvet etti. Beraber Faris Kaya’ya uğradık. Kırkıncı Hoca bazen haftada, bazen de ayda bir derslere gelirdi. İki derse iştirak etmiştim. Ben de ‘Bu tür dersler Araklı’da yok mu?’ dedim. ‘Elbette var’ dediler. Rahmetli esnaf ağabeyimiz Hacı Erbay’a uğramamı söylediler. Yeni Asya’yı görünce hizmetin gazetesi olduğunu öğrendim. Ben de okuyucu olmuş, gazeteyi sahiplenmiştim.
“1975’den 1979 sonlarına kadar gazetenin elden dağıtımını yaptım. O zaman Araklı Lisesinde öğrenci idim. Öğle paydosunda öncelik sıralaması yapmıştık. Önce namaz kılar, sonra Sami Akçay Ağabeyimizin lokantasından gazeteyi alıp dağıtımını yapar, sonrasında da zaman kalırsa yemek yerdik. Gazetenin 55-60 civarında abonesi olmuştu.
“1990-1992 yıllarında Yeni Asya Samsun Temsilciliğini yaparak Trabzon’a geldim. Şimdi ise Yeni Asya ailesinde okuyucu olarak devam ediyorum. Bizim, Yeni Asya ile gözümüz açıldı ve okumaya başladık diyebilirim. Sosyal ve içtimaî meseleleri, istikameti, sadakati, Yeni Asya’dan öğrendik. Mânevî hayatımızın başlangıç noktası Yeni Asya ile başlamıştır. Bunun içindir ki Yeni Asya’ya ömür boyu vefa borcumuz vardır.
“O, zor zamanlarda istikametini, duruşunu her türlü zorluğa, ekonomik sıkıntılara rağmen hiç bozmadı. O gün ne ise bu günde aynıdır. Yeni Asya çıkış noktasından bu noktaya kadar çizgisini bozmayarak zerre kadar taviz vermemesi bir özellik olduğu kadar iftihar meselesidir.
“Bu vesileyle Yeni Asya’ya nice 40 yıllar dileyerek gazete mutfağından her kademede hizmet yapan, emeği geçen isimsiz kahramanlara kadar herkese duâ ediyor, başarılarının artarak devam etmesini diliyorum. Bu vesile ile de beni yalnız bırakmayan dost ve kardeşlerimize teşekkür etmeyi borç biliyorum.”
Bu ışıktan âzamî
derecede istifade etmeliyiz
Yeni Asya gazetesi ile nerede ve ne zaman tanıştınız?
1965-66 yıllarında İTÜ’de öğrenci iken tanıştım. Lise son sınıfta namaza başlamıştım. Üniversitede öğle ve ikindi namazlarını kazaya bırakır, evde kılardım. Bir gün üniversitede lavaboda abdest alan arkadaşları gördüm. Yanlarına giderek ‘nerede namaz kıldıklarını’ sordum. Onlar da küçük bir yerde kılıyorlardı. Onlarla tanıştık. Şefik Peker üniversitede benden eski idi. Sohbetlere katılırmış, beni de sohbete getirdi. Gazete o zaman haftada bir olarak, İttihad adıyla çıkardı. Daha sonra Zübeyir Ağabeyin isteği ile Yeni Asya olarak çıkmaya başladı.
Sizi Yeni Asya’ya bağlayan esas nedenler nelerdir?
Yeni Asya herkesin ittifakı ile kuruldu. Risâle-i Nur hakikatlerini yansıttığı, ayrıca rehberlik yaptığı için. Gazeteye sahip çıkmak da bir hizmettir. Öğrenci iken arkadaş grupları ile yakın il ve ilçelere sık sık sohbetlere katılırdık. Bu yangından ne kadar kişiyi kurtarırsak kârlı olduğumuzu düşünüyorduk. Günde 3-4 saat yolculuk yaptığımız oluyordu.
Yeni Asya’yı diğer mevkutelerden farklı kılan, önde gelen ayırt edici özellikleri nelerdir?
Yeni Asya’nın özelliği dinî muhteviyatı fazla olması, Risâle-i Nur’un bakış açısıyla yorumlaması, değerlendirmesi, fikir gazetesi olması. Ayrıca doğru bildiği hakikatleri savunması, konunun takipçisi olması, net ve anlaşılır bir biçimde kimsenin karşısında eğilmemesi ve daima dik durması. Hiç bir zaman da şahıs odaklı yaklaşımlarda bulunmamıştır.
Yeni Asya’nın size ve ailenize kazandırdığı en önemli değerler neler olmuştur?
Önce Risâle-i Nur hayatın bütününü kapsıyor. Yeni Asya’da âyine olarak “doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu” yaşatmaya gayret gösteriyoruz. Risâle-i Nur hizmetinin yayın organı bir gazete olduğunu düşünüyorum. Tanıdıktan sonra hareketlerimiz, hayata ve olaylara bakış açımız, diyaloglarımız o esas üzerine oturmuştur. Rahmetli babam da, eserleri tanıdıktan sonra bakış açısı, davranışı değişmiş, hizmet odaklı hareket etmeye çalışmıştır. Bu ışıktan azamî derecede istifade etmeye çalışmak görevimiz olmalı diye düşünüyorum.
Aile olarak da 17 senedir evimizde haftada bir ‘aile dersi’ yaparız. Kardeşlerim ve aile fertleri hepsi katılır sohbet ederiz. Aile birbirine kenetleniyor ve ortak hareket ediyoruz. Risâle-i Nurları hayatımıza tatbik etmeye çalışıyoruz. İşlerimizi de dar daireden geniş daireye göre ayarlamaya çalışıyoruz. Gazetemiz de bizim için geniş bir ailemiz.
Yeni Asya ile ilgili yaşadığınız hatıraların en ilgincini bizimle paylaşır mısınız?
12 Mart sonrasında dinî cemaatlere baskılar artmıştır. O zamana kadar yaptığımız tüm faaliyetlerden haberdardılar. Biz de bilirdik, ama hiç dikkate almazdık. Arkadaşlarla her hafta birisinin evinde sohbet yapılırdı. Evlendikten 2.5 ay sonra 23 Mart 1973 günü de benim evimde sohbet yapılıyordu. Sohbeti basarak 11 kişi olarak bizi aldılar. Mehmet Nuri Şen, Yılmaz Er, Hüseyin Özer, Kahraman Kerim, Ali Erdin, Mustafa Dinçer, Ali Dinçer, Bahattin Gürsoy, Atilla Özterzi, Cevdet Tekin ve Fehmi Karpuz olarak bizi aldılar. Rahmetli babam ve kardeşim Mustafa’yı almadılar. Ahmet Ali de çocuk yaşta olduğu için de onu da almadılar.
O tarihte TRT, sabah ve akşam haberlerinde iki haber olarak vermişti. Haber yankı uyandırmıştı. Nöbetçi hakim bırakacaktı, ancak; bizi yakalattıran Merzifonlu başkomiser gece olmasına rağmen Asil Mahkeme heyetini bilgilendirerek tutuklanmamızı sağladı. Ödül olarak kendi memleketine tayin oldu. Kısa bir süre sonra da arkadaşı ile içki masasında tartışırken arkadaşını vurmuş ve hapse atılmasının ardından da intihar ettiğini duyduk.
76 gün hapis yattık. Av. Bekir Berk, duruşmalara girdi. Bize sormuştu: “Tahliyenizi mi, yoksa Risâle-i Nur’ları mı savunayım?” Biz de Risâle-i Nur dâvâsını savun demiştik.
Hapiste çok daha serbest idik. Kaldığımız koğuş 70 kişilikti. Namazlarımızı cemaatle kılardık. Yemekler de her gün birisinin evinden gelir arkadaşlarla da paylaşırdık. Sofraları da genelde ben hazırlardım. Arkadaşlar da takılırdı, “Yüksek mühendise bak sofra hazırlıyor” derlerdi. Tahliye olduk. Ancak üniversiteye araştırma görevlisi olarak başvuru yapmıştım. Rektörle görüşmüştüm, işim halledilmişti. Haber bekliyordum, ama iptal ettiler. Dünya namına hiçbir şey tatmayan Üstadın ve talebelerinin yaptıkları karşısında bir kıymet ifade eder mi? Allah hepimizi hizmette daim etsin.
|