Şu gençlerin yaptığına bir bakın!
Sabah namazları gündemlerdeki hak ettiği yeri tutmaya devam ediyor. Yaşananlar gündeme gelmeye başladıkça, her caminin sabah namazlarının da farklı bir güzelliğinin olduğunu anlamaya başlıyoruz.
Bizim, ‘Pazar Sohbeti’mizin müdavimlerinden olan 20’li yaşlarda bulunan Kasım, Mehmet, Yusuf ve Gökhan; ‘Hocam daha bilmediğiniz çok muhteşem namazlar var.’ dediler. Ben de, hemen onların yaşadıkları güzellikleri temaşa noktasında, ‘nasıl yani?’ diyerek onların yaşadıklarını meraka başladım. Konunun sırlarını gizemli bir şekilde muhafaza ederek, ‘Hocam anlatılmaz, ancak yaşanır’ dediler. Bu sefer merakımız bir kat daha arttı. ‘Nasıl öğrenebiliriz?’ deyince, başladılar ufaktan ufaktan bizimle paylaşmaya. Dört genç kafa kafaya vermişler ve bir karara varmışlar. Efendim haftada iki, üç günün sabah namazını Balıklı Göl, Dergâh Camii’nde kılalım demişler. Ve uygulama başlamış. Birbirinden farklı semtlerdeki arkadaşları en uzak semtte oturan Mehmet, sabah saat 05.00’de toplamaya başlıyor. Derken saat 06.00 civarında namaza yetişiyorlar.
Tabiî bütün programı anlatmadılar. ‘Hocam programın kalan bölümleri gelenler yaşıyorlar. Bunlar anlatılmıyor. Çünkü her anlatan kendine göre yorumladığı için, aynı hissedişler olmayabilir. Belki de anlatan, yaşanacak duygulara gölge düşürebilir. Gelip kendiniz yaşamalısınız.’ dediler. Bu gençler bir garip. Ahirzaman evliyaları böyle gençler olsa gerek.
Tamam, Salı sabahı
sizinle birlikteyim
Böyle konulara ilgi duyduğum için, karar verdik. Beni Salı sabahı bulunduğum mekândan alacaklar ve Hazreti İbrahim mekânı Dergâh’ta sabah namazı kılacağız. Gerçekten büyük heyecan duyuyordum. Karşılaşacağım tefekkür malzemelerini merakla bekliyordum. Öğrencilerin geleceği saatten evvel uyandım. Abdestimi alıp hazırlandım. Gençler, tam geleceğiz dedikleri saatte geldiler. İçimden, ‘harika gençler’ dedim. Dakika bir, puan bir… Çünkü zamanlama harika. Sonra, diğer arkadaşları toplamaya başladık.
Polisler, ‘gençler,
camiye mi’ diye soruyorlar
Gittiğimiz mahallelerde oldukça sakin bir görüntü hakimdi. Kimsecikler yoktu piyasada. Aracımızda Yusuf’u beklerken, saat 05.30 civarında polis aracı yanımıza yaklaştı. Gençler, kendi aralarında, ‘bizimkiler geliyor’ dediler. Tabiî ben neyi kastettiklerini tam olarak anlamıyordum. Polis aracı kendi araçlarının camını, gençler de kendi araçlarının camını açtılar. Polisler, ‘Camiye mi?’ dediler. Gençler de çok rahat bir şekilde, ‘Evet’ dediler. Böylece anlaştılar ve polisler selâmlaşarak uzaklaştı. Meğer daha önce de gençler bu saatlerde sabah namazına birbirlerini aldıkları için, artık aracın plâkası ‘camiye giden gençler’ kayıtlarına geçmiş. Bu gerçekten harika bir kayıt. Yani gençlerin sabah namazlarına gidişlerine polisler bile şahit. Evet, dakikalar arttıkça gençlerin puanları artıyordu. Bin puan daha…
Sabah namazı saatinde
Dergâh bir harika
Aslında insan yaşadığı mekânın, gecesini, gündüzünü, hatta gece ve gündüzünün de farklı saatlerini görmeli. Kesinlikle her saatin apayrı bir görüntüsü ve o görüntülerin de ayrı tadı var. Bu görüntülerle göz rızkını arttırırken, kulaklar da o saatteki kuş cıvıltılarıyla adeta coşuyor.
Saat 5.45 sularında Dergâh Camii’ne girdiğimizde, yüzlerce insanın o saatte camiyi doldurmuş olduklarını gördük. Gençler, ‘Hocam, nedense bu gün az insan gelmiş, normalde çok kalabalık oluyor.’ dediler. Doğrusu, Dergâh bu ilgiyi fazlasıyla hak etmiyor değil.
Nur Medreselerinde kalan onlarca bay-bayan gençler başlarındaki ağabey veya ablalarıyla gelmişler sabah namazına. Kesinlikle yaşamayınca düşünülemeyecek muhteşem manzaralardı bunlar. Gençler haklıydı, yaşamalısınız dediklerinde.
Namaz öncesi, huşu içerisinde zikirler çekiliyor. Sonra imam efendi sabah namazını kıldırıyor. Ve yine akabinde tatlı mı tatlı bir zikir faslı yer alıyor. Ama bu yaşananların sabah namazında olması apayrı bir ayrıcalık katıyor.
Sabah namazını eda ettikten sonra, bu zamanın ve mekânın tadına alışık olduğu anlaşılan, Zerrin ve Göçebeler dostlarla kucaklaşıyoruz.
Bu saatte, buralarda, ‘insan
suretinde melekler’ geziyor
Şimdi namaz sonrası program başlıyor. Cami avlusunda Hazret-i İbrahim'in (as) mağarasında bir yudum su alıyoruz. Sonra avlunun diğer ucunda, Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin vefatında defnedildiği, yıkık mezarına uğrayıp, Fatihalar gönderiyoruz. Sonra gençlerle birlikte, o dingin saatte, bir güzel Balıklı Göl gezintisi yapıyoruz. Camiden çıkanlar bu gezintiye alışıklar. İnsan suretinde melekler olarak gözümüzde canlanıyor bu namazlı mübarekler.
Tabiî programın kalan bölümünde, sabah çorbası var. O saatte camiden çıkan cemaatten esnaf olanlar, dükkânlarını açıyorlar. Çarşıda, hayat koşuşturmacası erken başlıyor. Böyle olunca çorbacılar çoktan açılmış.
Sonra yol boyunca taburelere oturup günün ilk çaylarını yudumlayan insanların arasına biz de karışıyoruz. Bu çaylar da yaşanınca anlaşılır cinsten.
Böylece Dergâh’ta bir sabah namazı programımız sona eriyordu. Ama tadı damağımızda kalmıştı. Gençlere kocamaaaan bir teşekkürle, başka bir programda buluşmak dileğiyle ayrılıyorduk. ‘Her gün, böyle başlamalı’ diyordum içimden. Ne mutlu ki, böyle bir gençliğimiz var artık. Gözümüz geride kalmayacak, yüz sene sonra geleceği müjdelenen, kahraman gençler, böyle ruh taşıyan gençler olsa gerek.
Yaşadıklarımızın en ödenebilir ücreti, ‘binlerce şükür’ olsa gerek.
Binlerce şükür.
02.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|