Rabbim hep güzellikler yaratmış. Çirkin olan, güzellikleri görememektir. Hayatı çekilmez hâle getiren, hayatın gerçeklerinden uzak yaşanmasıdır.
Huzur için, saadet için Rabb-i Rahîmi düşünmemiz gerekir. O’nu düşünmek, bütün karanlıklardan, çirkinliklerden uzaklaşmak, güzelliklerle buluşmak demektir.
Aslında varlıkların en mükemmeli ve en şereflisi olarak yaratılan insanlar hep iyilikler ve güzelliklerle hayatını sürdürmek için programlanmıştır.
Hâlık-ı Kerim olan Rabbimizin rızası dairesinde yaşadığımız zaman hem güzel olacağız, hem hep güzelliklerle birlikte yaşayacağız, hem de kötülüklerden korunmuş olacağız.
Biz insanlara hayatı dayanılmaz hâle getiren, bizleri çirkinliklere ve kötülüklere bulaştıran durum, bize tahsis edilen alanların dışına çıkıp, misafir olduğumuzu unutmak ve misafirhane sahibinin rızası dışında hareket etmektir. Oysa binlerce yıldır dünyaya gelip bir süre yaşadıktan sonra ölümle bu dünyadan ayrılanlardan anlıyoruz ki, bu dünya bir misafirhanedir. Burada misafirhane sahibinin emirleri dairesinde yaşama mecburiyeti vardır.
Bin bir güzelliklerle teçhiz edilen insan, bin bir güzelliklerle süslendirilen bu dünyaya gönderilmişse elbette bir sebebi olacaktır. Zira Kâinatın Yaratıcısı abes iş yapmaktan münezzehtir. Semâvî fermanlarla ve bu fermanları bizlere ulaştıran yüce elçilerle yaratılışın hikmeti konusunda bize bilgi verilmektedir.
Elbette “eşref-i mahlûkat” olmanın bir bedeli olacaktır. Elbette Cennet gibi ebedî bir saadete lâyık olmanın şartları bize hatırlatılacaktır. Biz insanlara verilen mükemmel duyguların sadece bu fani hayat için verilmediğini anlayacak kadar bizlere akıl ve şuur verilmiştir. İnsanî duygularımızın iyi bir mücadele ile inkişaf etmesi için bir imtihan dünyasında yaşatılmaktayız.
Aydınlıkların değerini iyi anlayabilmemiz için karanlıklar, iyiliklerin güzelliklerini anlayabilmemiz için kötülükler, güzelliklerin değerini anlayabilmemiz için de çirkinlikler yaratılmıştır. Böylece biz insanlar doğru olanları hayatımıza geçirmekle insanlık cevherimizi parlatmaya çalışacağız.
İnsanlar hayatlarını hep doğruları ve yanlışları birbirinden ayırmakla geçirmek zorundadırlar. Böylece elmas ruhlu insanlarla kömür ruhlu insanlar birbirinden tefrik edilmektedir.
Hayat ölümle son bulmayacaktır. Ölümden sonra asıl hayat başlayacaktır. Ya ebedî saadette hayatımız devam edecek veya ebedî şekavetle hayatlar sürüp gidecektir. Dünyada yaşanılan hayatların bir zerresi dahi boşa gitmeyecek, her hareket, her davranış mutlaka karşılığını bulacaktır.
Âhirzaman fitnesinin etrafı sardığı bir zamanda çetin bir imtihan geçirmekteyiz. Allah’ın rahmetinden ümidimizi kesmiyoruz, ama korkmadan da edemiyoruz. Havf ve recâ arasındaki dengeyi sağlamakla hayatın ince ve doğru yolunu bulabiliriz. Ama dengesizlik tehlikesinin de her zaman var olduğunu unutmamamız gerekir.
Bizi ümidimizden, güzelliklerimizden ayırmak isteyen şeytanların tuzaklarını görmezlikten gelemeyiz. Onun için değil midir zaten hayırlı işlerimize başlarken, önce şeytandan Allah’a sığınıyor, ondan sonra “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” diyoruz. Bu da, şeytanların tuzaklarından korunmak içindir...
02.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|